18 Ekim 2010 Pazartesi

Doğumdan sonra bir anne eski hayatını özler mi?



Bu sorunun cevabı sanırım annenin yaşına ve o yaşa kadar yaşadıklarına bağlı olarak değişmektedir.

Ben eşimle 22 yaşında tanıştım. Ondan önce de flörtlerim oldu. Eşimle tam 5 sene flört ettik. Bu süre zarfında sevgiliyle buluşmak için süslenmek, beraber sinemaya gitmek, el ele film seyretmek, mum ışığında yemek yemek gibi çeşitli aktiviteler sonucu sanırım flört etmeye doyarak evlenmeye karar verdim. 

Evlenmeden önce hiç ev işi yapmadan deli gibi çalıştığım bir dönem geçirdim. Sonrasında 2 sene yalnız yaşadım ve kendi evimin sorumluluğunu alıp yalnız başıma yaşamayı deneyimledim.

Derken evlendim ve eşimle 5 sene deli gibi gezdim. Birbirimize sözümüz vardı; gençtik, sağlıklıydık, bol bol gezmeliydik. Gezmeye ve eğlenmeye de böylece doydum.

Ve nihayet bebek istediğimize karar verdik.

Hal böyle olunca eski yaşantıma dair hiçbir şey özlemiyorum. Yanlış anlaşılmasın, özlemiyorum derken kastettiğim şu: Elbette deniz manzaralı ilkokulumun bahçesinde seksek oynamayı; lise arkadaşlarımla Baylan Pastanesi'nde oturmayı; üniversite arkadaşlarımla sınav öncesi sabahlamayı; sevgilimle yorulanı kadar dans etmeyi; iş ve fikir arkadaşlarımla sabaha kadar içki masalarında şarkı söyleyip muhabbet etmeyi yad ediyorum bol bol. Ama kızım olmasaydı da artık tüm bunlara doymuştum ve yapamazdım. Ne o kadar içki masasında oturacak mide, ne de o kadar pistlerde coşacak enerji kaldı bende. Artık 30'lu yaşlardayım. Yapabileceklerim sınırlı olduğu gibi yapmaktan zevk aldığım şeyler de daha rafine şeyler oldu. Eski günleri yad ediyorum, özlemle anıyorum ama kızım doğduğu için yapamıyor değilim ve dolayısıyla özlemiyorum.

Kızım olmasaydı neler yapabilirdim: 
  1. Tatilimde bol bol yüzebilirdim. Oysa şimdi bir bebeğim var. Ancak ona babası bakarken yüzebiliyorum.  Bunun da keyfini en fazla 2 dakika sürebiliyorum. Sonrasında kızımla beraber yüzmek hevesi sarıyor gene beni ve yine başım suyun dışında kızımla sarmaş dolaş deniz sefaları başlıyor.
  2. Eskiden eşimle market reyonlarının arasında gezmek, yeni malzemeler alıp evde beraber yemek yapmak en büyük zevkimizdi. Kızım olduğu için artık market alışverişlerimiz uzun süremiyor. Kızımın sıkılma sınırında sonlandırmak zorunda kalıyoruz. Aman zaten canıma minnet, Migros sağ olsun. Özlenecek başka şey mi kalmadı!
  3. Hobilerime eskisi kadar vakit ayıramıyorum. Olsun varsın, hobi dediğin zaten az zamanını ayırdığında kıymetli olur. Eskiden sabahlara kadar deli gibi kitap okurdum. Şimdi kızımı birilerine emanet edip de kitap okumaya niyetlendiğim dakikalar öyle kıymetli oluyor ki hem okuyacağım kitabı özenle seçiyorum hem de okuyacağım yeri. Elimdeki bir fincan çay bile ayrı bir lezzetli geliyor o kısıtlı dakikalarda :) Ayrıca kızım sayesinde başka hobiler ediniyorum: İşbu blog gibi :)
  4. Çaydan bahsetmişken: Kızım doğduktan sonra ancak sınırlı dakikalarda sıcak içecek içebiliyorum. Zira kızım her an beni uzun süre oyalayabilir ve çayım soğuyabilir ya da kızım ters bir hareket yapar da çay üstüne dökülür diye korkarım. Eskiden çok az sıcak içecek içerdim, şimdi ise aksi gibi canım çekiyor. İçmek için zaman yaratmam lazım ya? Daha çekici oluyor şimdi çayların, kahvelerin tadı :)
  5. Yemek yapmak ve yeni tarifler denemek için çok zaman ayıramıyorum artık. Ama bu arada hızlı ve sağlıklı yemekler yapmayı öğrendim (kızım da artık bizimle yiyor ya?). Ayrıca egzantrik yemekler deneyemiyor olsam bile kızımın yemesini tercih edebileceğim pekmezli kurabiyeler gibi tarifler deniyorum. O tariflerimi kızım lüpletince de dünyalar benim oluyor. Ne yapayım bilmem ne yatağında bilmem ne yemeğini...
  6. Eşimle baş başa yaptığım her şey daha kıymetli artık. Çünkü kızım uyanıkken yapamıyoruz. Eğer kızım erken uyumuş ve ben bu arada eşimin sevdiği yemeklerden yapabilmişsem; eve gelen eşim hemen sofrayı kurup bir de kırmızı şarap açıyor :) Eskiden olsa eşim, vaka-yı adiye sayardı bu durumu ve hiç de önemsemezdi. Şimdi ise yaptığım her şey kıymete biniyor. Mutluyum ben bu durumdan.
  7. Bebeğimin ilk aylarında tuvalete gitmek, kremlerimi sürmek, duş almak, dişlerimi fırçalamak tamamen bir lükstü. Ama o da bir dönemmiş, geçti gitti. Şimdi kızım 13 aylık ve rahatım çok şükür. Sabah uyanıp birlikte yüzümüzü yıkıyoruz, kremlerimizi birlikte sürünüyoruz, dişlerimizi birlikte fırçalıyoruz. Hatta ben tuvalette dergi okurken bir tane de kızıma veriyorum, o da beni beklerken resimlerine bakıyor sayfaları tek tek çevirerek. Sayılı günler çabuk geçiyor. Bir daha anne oluşumda hatırlamalıyım bunları!
  8. Bebekli ev dağınıktır derler. Aslında bakan göze göre değişir. Ben her zaman dağınık bir insandım. Oysa şimdi bütün evi kızıma göre dizayn ettim ve her şeyin yerli yerinde durmasına özen gösteriyorum. Böylece kızım nereyi elleyip nereyi ellemeyeceğini biliyor. Aradığını hemen bulabiliyor. Umuyorum ileride oynadığı şeyi yerine koymayı da öğrenip, benim gibi pasaklı bir kız olmayacak :)
  9. Artık elimi kolumu sallaya sallaya avare dolaşamıyorum yollarda. Elimde bir puset veya kucağımda bir bebek oluyor. Ben de paraya kıydım, kızıma bir ergobaby aldım (http://sormabulmadunyasi.blogspot.com/2011/03/hangi-slingi-kullanmalym.html). Artık kızım kucağımdayken dans ede ede yürüyebiliyoruz. Eğer kızım yanımda değilse ve benim avarelik edebileceğim zamanım varsa, işte bu daha da değerli oluyor. Fakat her ne hikmetse böyle zamanlarda ne gezdiğim yerleri, ne çevremdeki insanları, ne de okuduğum gazetedeki haberleri hatırlıyorum. Aklım kızımda esir kalıyor sanırım ve bu duygu hoşuma gidiyor.
  10. Eskiden eşimle gezerdik, şimdi kızımızla geziyoruz. Ha, elbette yolculuklar biraz daha uzun sürüyor ama sırf bu nedenle daha dikkatli ve tehlikesiz oluyor. Ne uykusuz araba kullanmalar, ne de molasız yolculuklar var artık. Ne de olsa arabamızda VIP yolcumuz var..
  11. Sinema, tiyatro ve konserler ise özenle seçiliyor. Günler öncesinden ayarlanıyor her şey. Kızım uyurken biz evden çıkıyoruz. Deşarj olup eve dönüyoruz.
  12. Arkadaşlarımla eskisi kadar sık muhabbet edemiyorum. Ama zaten artık eskisi kadar da çok konuşmuyorum. Dinlemeyi daha çok sever oldum. Öncelikle kızımı, sonrasında da kendi iç sesimi dinler oldum. Özlemiyorum uzayıp giden muhabbetleri...
  13. Her sabah erken kalkıyorum. Her gün 10 saatten az uyudu mu ya da gece bir kere bile olsun uyandı mı kendisini uykusunu almamış sayan ben geceleri kendi kendime 3-4 defa uyanıp etrafı dinleyip tekrar uyuyorum; sabahları kızım uyuyor olsa bile 7'de gözlerimi açıyorum. Üstelik eskisinden de daha dinamiğim. Kızım sağ olsun. Ondan başka hiç kimse beni erken kalkmaya ikna edemezdi. Yatak sefalarını özlemiyorum; artık yatakta kızımla yuvarlanıyorum ve onun minik ayakları bacaklarımın arasındayken uykuya dalıyorum. Bundan daha derin bir uyku artık hayal bile edemiyorum.
  14. Eskiden yemek masasında oturmaya bayılırdım. Şimdi ise ne yediğimi bile anlamıyorum. Yediklerimi hızla tüketiyorum, bir yandan da kızıma yedirmeye çalışıyorum. Veeee hızla kilo veriyorum :) 30 sene yedim de yedim arkadaşım; şimdiyse yemek yemeyi unutmanın ya da bol kalorili yiyip de yine de kilo vermenin keyfini sürüyorum. Sağ olsun bol hareketli bıdık kızım.
  15. Kendimi şımartırdım eskiden bol bol. Cilt bakımına, masaja, kuaföre, maniküre giderdim; banyo sonrasında uzanır bir sıcak çay içerdim. Gene yapıyorum bunları ama kısıtlı zamanda koştura koştura. Hatta bazen yarım kesiliyor; mesela uykudan uyanan kızım daha fazla ağlamasın diye banyodan çıkıveriyorum apar topar ve ıslak bornozla uyumak zorunda kalıyorum. Olsun varsın, bu da bir dönem sanırım. İleride bu günleri bile özleyeceğim; ben ki lohusalığımdaki ağlak hallerimi dahi özlemişim :)
  16. Kızım daha küçükken bir ara arabada eşimin yanında oturmayı; yolda yürürken elini tutmayı özlemiştim. Şimdi her ikisini de yapabiliyorum. Bir kere daha bebek yapacağım ve bir 6 ay daha özleyeceğim eşimin ellerini.
  17. Eskiden takip ettiğim diziler vardı. Ne çok zamanım varmış ve bol zamandan ne yapacağımı şaşırmışım. Şimdi zamanım olsa da o dizilerden zevk almıyorum artık, çünkü elimdeki bu dar zamanda yapmak istediğim daha güzel şeyler oluyor çoğunlukla. Ayrıca Türk dizileri de 90 dakika kardeşim, bu ne zaman bolluğudur; kim bir gün içinde bir buçuk saatini dizi seyretmeye ayırır; ayıptır yahu!
  18. Eskiden spontane yaşardım; ayrı bir zevki vardı. Şimdi çok planlı programlıyım; kendime inanamıyorum ama kendimle gurur duyuyorum. Kızım beni dönüştürdü; annelik bana yaradı. 32 yaşımdan sonra, iş başa düşünce zaman yönetimini öğrendim. Annelik her gün yeni bir şeyler öğretiyor insana...
  19. Hamileyken bana bir korkaklık gelmişti; en ufak bir riske giremez olmuştum. Şimdiyse bir cesaret geldi. Kızıma gelebilecek en ufak bir zararı sezersem, ormanda 10 panter gücünde olabilirim sanırım. Anneyim ben, cesurum güçlüyüm artık :)
Acemi annelik günlerimde "Ben de sıkıştım diyerek tuvalete koşmak, ana haber bültenini izlemek, Türkiye politikasını takip etmek, ders kitaplarımın başına dönmek istiyorum" diye ağlamışlığım vardı. Oysa şimdi yemişim Türkiye politikasını diyorum. Şu anda yaptığım işten daha önemli bir iş de yok; her şey bekler, insan yetiştirmek işi bekleyemez.


Yaş almış annelerden biri bir gün: "Çocuklar küçükken 'Ah, ne zaman büyüyecekler de ben de deliksiz bir uyku çekeceğim' derdim, şimdi evde eşimle baş başayım ama benim canım uyumak istemiyor ki" demişti bana, kulağıma küpedir :)

Güncelleme: Kızım şu anda 29 aylık ve ben yukarıda "yapamıyorum" diye saydığım her şeyi artık yapabiliyorum. Bu kadar özveri sadece ilk 2 sene için gerekliymiş.

15 Ekim 2010 Cuma

Bebeğe kendi kendine uyuma nasıl öğretilebilir?



"Bebeğin uykusu nasıl olmalı"  başlıklı yazımda kızımı kendi kendine uyumaya nasıl ikna ettiğimi ayrı bir yazının konusu yapacağımı belirtmiştim. Gelgelelim içimden bu konuda yazı yazmak gelmedi, çünkü hep bir adım ileri bir adım geri gittik.

Kızım 4. aydan itibaren 9. ayın sonuna kadar kendi kendine, tamamen bağımsız uyumayı başarıyordu. Fakat sonrasında hareketlenmeye, ayağa kalkmaya, yürümeye başladı; kendi iradesini kullanabildiğini fark etti ve ben de uyuması için onu her seferinde ikna etmek zorunda kaldım :) Yani o bağımsız uyumaların sonuna geldik ne yazık ki...

Şu anda düşününce tamamen bağımsız uyuması için hiç zorlamayabilirmişim diyorum kendi kendime, neticede toplam 5 ay kadar tam bağımsız uyuyabildi. Ama belki bu tecrübesinin ileride tekrar tam bağımsız uyumaya geçmesinde faydası olur, bilemiyorum. Yine de her annenin kendine ayıracak vakit bulma ve deliksiz gece uykusu alma konusunda yanıp öldüğü bir dönemde 5 ay kadar rahat ettim.

Güncelleme: Kızım şu anda 3 yaşında. Çoğunlukla kendi yatağında uyuyor ama gece, beni de yanına çağırıyor. Kızım iradesini belli etmeye başladıktan sonra, o nasıl istiyorsa öyle uyuduk. Ama sanırım bağımsız uyuyabilme becerisi edinmiş olması nedeniyle hiçbir zaman uyku sorunu yaşamadı. Ayrıca şimdi şimdi görebiliyorum ki bağımsız uyuyabilmek hem kendine güvenini geliştirdi hem de tek başına rahatça gözlerini kapayıp rüyalar alemine gidebileceğine ikna olması blinçaltına, bu dünyanın güvenilir bir yer olduğu fikrini yerleştirdi. Bunlar sadece kızımda gördüklerim elbette, belki de yanlış yorumluyor da olabilirim. Ama sırf bu nedenlerle, ikinci çocuğumu da iyi gözlemleyip, onun kabul edbeileceği şekilde uyku eğitimini muhakkak vermeyi planlıyorum. Uyku eğitimi olmadan ne kızım fiziken bu kadar iyi gelişen bir bebek olabilirdi, ne de ben sakin bir anne olabilirdim. Bu nedenle treddütte olan varsa, uyku eğitimini muhakkak öneriyorum.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi kızımı ilk 3 ay her türlü yöntemle uyuttum. Daha sonra kendi kendine uyumayı öğretmeyi kafama koydum. Annemin "O henüz bir bebek, sense annesin. Onu oyalayıp uyutmayı başaracak bir yol bulabilirsin" telkinleri ile kızımı uyutma çabalarına başladım. Daha sonra Tracy Hogg'un da benim uyguladığım yöntemleri önerdiğini gördüm. Demek ki aklın yolu birmiş: 
  • Öncelikle bebeklerin iki veya üç farklı konuya aynı anda odaklanmaları mümkün değil. Mesela kakasını yapan bir bebek meme emmeyi kesecektir; çünkü ikisine birden odaklanması mümkün değildir. Bu mantıktan hareketle henüz dört ay civarındaki bir bebeği kendi kendine uyumaya ikna edebilmek için her zaman uyguladığınız uyku ritüelini uygulayıp bebeği yatağa yatırdıktan sonra, ağlamaya başladığında dikkatini dağıtmanız yeterli olacaktır. Bunun için bebeğin verdiği tepkilere uygun olarak şu üç unsurdan yaralanılabilir:
  1. Görüntü: Bebek, gözleri açık olarak ağlıyorsa ellerinizle, bir oyuncakla ya da bir dönence ile ani bir görüntü verip dikkatini dağıtabilirsiniz.
  2. Ses: Örneğin yatağın tahtasına vurup, yatağın örtülerine tırnaklarınızı sürtüp ya da ıslık çalıp ses çıkarabilir ve böylece bebeğin dikkatini dağıtıp ağlamasını kesebilirsiniz. 
  3. Dokunma: Bu da Anadolu'da uygulandığı gibi bebeğin poposuna pıt pıt vurarak sağlanabilir.
Tracy Hogg bu yönteme "şşt-pat" yöntemi diyor. Yani bir yandan bebeğin kulağına pişş pişş diye ses verip, diğer yandan da sırtına hafif hafif vurursanız bebek 3. bir şeye yani ağlamaya konsantre olamayacağından ağlamayı kesip uykuya dalacaktır. Ki zaten ilk 3 ayın içinde de pek çok anne, neredeyse tamamen dürtüsel olarak, bebeğini kucağında hafif hafif sallayarak piş pişş yapar ve poposuna hafif hafif vurur. Ki işte bu hareket de yukarıda anlattığım her 3 yöntemin birlikte uygulanmasıdır. 4. aydan sonra ise bu hareketi bebek yatağında kendi kendine yatarken uygulamak gerekiyor.

  • Altı ayı geçmiş bir bebeği de aynı yöntemlerle ikna etmek mümkünse de dikkat edilmesi gereken bir husus var ki o da artık bebeğin oyun oynamaya müsait oluşudur. Şöyle ki; bebek sizin uyutma girişiminizi oyun olarak algılayabilir. Bu nedenle bu yöntemleri artık sadece bebek ağladıkça uygulamak gerekiyor. Bebek ağlamayı kestiğinde sizin de ses, görüntü veya dokunma hissi vermeyi kesmeniz gerekiyor. Bebek tekrar ağlamaya başladığında ise tekrar sizin de dikkat dağıtmaya başlamanız lazım. Sonunda bebek pes edip uyumaya çalışmayı yeğleyecektir :)
Bu yöntem de Tracy Hogg'un yatır-kaldır yöntemine benziyor. Ancak Tracy Hogg'un yöntemi benim omuzda uyumayı ve kucakta tutulmayı sevmeyen kızımı iyice sinirlendirmekten başka işe yaramadı. Ben de kızımı kucağıma almadan yatıştırmanın yöntemini bu şekilde buldum.
  • http://www.pratikanne.com/ çocuklarını müzikle uyumaya alıştırdığını yazmıştı; ben bu detayı fazla önemsememiştim zamanında. Ama kızımı kendine kendine uyumaya alıştırıp da sonrasında yanında durmayıp, tam bağımsız olarak kendisinin uyumasını beklediğim dönemde müzik çok işime yaradı. Kızımı yatağına yatırıp odasından çıkacağım zaman onun dikkatini toplayacağı bir odağa ihtiyacı oluyordu. Müzik bu iş için biçilmiş kaftan. Çünkü eğer kızım ben odadan çıkarken arkamdan ağlamaya başlarsa ancak onun sesinden daha yüksek volümde çıkan bir müzik sesi onun dikkatini kendine çekebiliyordu. Zira kızım, ben odada yokken oyuncaklara vs pek de itibar etmiyordu. Ayrıca bebeklerin uyku ritmi 40-45 dakikada bir uyanıp tekrar dalmak şeklinde sürüyor. Özellikle gündüz uykularında 45 dakika sonra uyanan bir bebek eğer tekrar uykuya dönemezse ağlamaya başlar ama eğer onun sesinden yüksek bir müzik sesi dikkatini çekerse durup dinlemeye başlar ve uyumaya devam eder. Keşke pratikanne'yi en başından dinleseymişim demiştim kendi kendime, müziğin bu kadar işe yaradığını fark ettikten sonra.
 Ben kızıma bir mp3 çalar aldım. İçine değişik türde şarkılar doldurdum. Özellikle çok farklı parçalar seçtim ki biri olmasa diğeri dikkatini çeksin. Hiç tahmin etmeyeceğiniz parçalar hoşlarına gidebiliyor. Bizim kız bir Afrika parçasına aşık mesela. Bütün yaz tatilimiz boyunca o şarkı ile uyudu ve eşim "Bize hangi kabilden olduğumuzu soracaklar yakında" diye söylenip duruyordu. Ayrıca ninni söylüyorum kızıma. Kendi sesinizden alıştığı bir ninniyi kaydedip, dinletmek de çok işe yarayan bir çözüm. Özellikle 45 dakika sonra uyandığında gözlerini açmadan sizi yanında sanarak uyumaya devam edebilir.

Müziği bebek uyurken kapatmamak gerekiyor. Farklı müzik türlerini dinlemek zaten bebeğinizin zeka gelişimine de katkı sağlayacaktır.
  • Ayrıca oyuncağı ile uyumayı seçen bir bebek siz yanında durmadan, tam bağımsız olarak uyumayı daha kolay öğrenecektir. Ama yine de bebeğin yatağında oyuncak bulundururken dikkat edin, uyumak yerine oyuncaklarla oyun oynamayı tercih edip uykusunu tamamen dağıtabilir. Ben kızımın hiçbir zaman kendine bir uyku arkadaşı seçmeyeceğini düşünürken, 12. ayında kızım kendine bir uyku arkadaşı seçti. Hem de benim teklif ettiğim bütün yumuşak uyku arkadaşlarını reddedip, hiç beklemediğim bir anda, benim bebekliğimden kalma ahı gitmiş vahı kalmış bir oyuncak bebeği yatağına aldı. Gündüz hiç oynamadığı ve hiç aramadığı bu bebeği, gece muhakkak yanına istiyor artık. Sabah bizim yatağımıza gelmek için kalktığında da, bebeğini de kendisiyle birlikte getiriyor muhakkak.
  • Gelelim 9 ay ve sonrasına: Kızım hareketlenmeye başladı. Uyku düzeni şaşmaya başladı. Önce sabah uykularında hamakta sallanarak uyumaya başladı. Sonrasında 11 ve 12. aylarda (tam yürüme becerisi kazanmaya başladığı dönem öncesinde) uyumamak için direnmeye, daha çok yürüme antrenmanı yapmak istemeye başladı. Bu dönemde onu uyuması için ikna etmem gerekti. Kimi zaman meme vererek sakinleştirdim, kimi zaman hamakta salladım, kimi zaman beraber uyudum, kimi zaman sadece 2 dakika ağlamaya bıraktım ve her seferinde uyumaya ikna ettim. Bu dönemde özellikle yatağın etrafında oynayacağı hiçbir şey bırakmadım ki oynamaya dalmasın. Aklınıza gelmeyecek şeyler, bir oyuncak haline gelebilir. Bir ara yatağın etrafındaki koruyucu yastıkları bile söktüm, zira ayağını o yastıkların arkasına soka çıkara saatlerce oynayabiliyordu.
Bu dönemde dikkat edilmesi gereken nokta çocukla inatlaşmamak... Ancak eğer uykusu olduğundan ve esasen uyumak istediğinden kesinlikle eminseniz Tracy Hogg'un yatır-kaldır yöntemi başarılı oluyor. Bu dönemde bebeğin kendi kendine kalkmasını bekliyorsunuz, kalkar kalkmaz ise tekrar yatırıyorsunuz. En fazla 5-10 denemede bebek pes edip uykuya yatıyor :) 
Ama dikkat ettiyseniz sonuçta bebeğim artık tam bağımsız uyuyamıyor. Yani öyle yatağına bırakıp da müziğini açıp çıkamıyorum. Daha ne kadar böyle sürecek bilemiyorum. Eğer bir gün kızım tekrar tam bağımsız uyumaya geçerse buradan sizinle paylaşırım (umarım bir gün)...

Ha, "Bu kadar uğraşacağıma bebeği ayağımda ya da kucağımda sallayarak, meme vererek, yanımda yatırarak ya da ağlamaya bırakarak uyuturum" da diyor olabilirsiniz. Bu durumda bir sonraki hamlenizi iyi düşünmenizi tavsiye ederim.
  • Bebeğini ayağında sallayan arkadaşlarım bebek 1 yaşını geçip de ağırlaşmaya başladığında çok yıprandılar. Gece uyanan bebek tekrar uyumak için sallanmayı talep etmeye başladı. Ayrıca ilk zamanlar sallanarak iki dakikada uyuyan bebek, tüm diğer tiryakiler gibi :) gitgide miktarı arttırmak istedi. Sallama süresi uzadıkça anne fiziken yorulmaya  ve annenin sinirleri yıpranmaya başladı. Sonunda sallamaya alıştırdıklarına pişman oldular. Ben şahsen 9 yaşına kadar sallanmışım :) Sallanmayı hala çok severim. Kızımı da sallıyorum ama hamakta. Bebeğini illa sallayarak uyutmak isteyen herkese hamak tavsiye ederim, ayakta sallamak gitgide zorlaşıyor fiziken. 
  • Kucakta sallayarak bebeklerini uyutan arkadaşlarım ise ayaklarında sallayanlardan çok daha çabuk pes ettiler. Hele çalışan anneler için kucakta uyutmak tam bir işkence. Bebek 3 kilo iken kucakta uyuyan bir kedi yavrusu görüntüsünde oluyor ama 13 kiloya vardığında, kucakta uyuyan bir dana olarak pek de sevimli gelmiyor :) 13 kilo bir ağırlığı saatlerce kucakta taşımak zor. Kucakta uyumaya alışmış bir çocuğu başka türlü uyumaya ikna etmek zor. Genellikle yüzüstü uyumayı seven çocuklar kucakta uyumaktan hoşlanıyorlar. Kucakta uyuyakalan çocuğu yatağa yatırmak ve bu sırada uyandırmamak da çok zor.
  • Meme vererek uyutuyorsanız çocuğunuzun huyunu suyunu iyi bilmelisiniz. Mesela ben meme emerek uykuya dalarmışım ama annem yatağıma yatırdıktan sonra sabaha kadar uyurmuşum. Benim kızım da bir süre emerek uyudu. Sonra fark ettim ki, ne zaman emerek uyutsam çocuk gece boyunca her uyandığında, tekrar dalmak için meme istiyor. Bunu beslenmek için değil (4. aydan itibaren gece beslenmelerini kesmiştim) beni emzik olarak kullandığından yapıyordu. Bunun sağlıklı olmadığına karar verdim ve emerek uyutmayı yavaş yavaş kestim. Kızım şu anda 18 aylık ve gecede 10 ila 12 saat arası kesintisiz uyuyor. 
  • Aile yatağını tercih eden aileler var. Ya da babayı yataktan şutlayıp bebeği ile uyuyan anneler :) Bu kararı vermeden önce de iyi düşünmek gerekiyor. Özellikle çalışan anneler için bebeği ile birlikte uyumak iyi bir çözüm olabilir. Zira çocuk da anne de birbirlerini özlüyorlar ve bu açığı gece boyunca kapatmaya çalışıyorlar. Ayrıca annesi çalışan her çocuk geceleri muhakkak uyanıyor. Ama gece boyu annesinin yanın da yatan bebek muhakkak uyandığında meme istiyor. Bu durum zaman ilerledikçe anneyi uykusuz bırakıp, yorabilir. Ayrıca yine bir annenin sayfasında gece boyu ağzında meme ile uyuyan çocuğunun damak yapısının aynen uzun süre emzik emenlerde olduğu gibi bozulduğunu okudum. Bir diğeri ise gece boyu meme alan bebeğinin süt dişlerinde çokça çürük olduğunu yazıyordu. Ben insan vücudunda hasar meydana getiren hiçbir hareketin doğru ve sağlıklı olduğuna inanmıyorum. Demek ki bebeğe gece boyunca meme vermek sağlıklı bir durum değil. Eğer bebeğiniz yanınızda yatarken gece boyu sıklıkla uyanıp meme istiyorsa bir daha düşünün. Belki aynı odada ama kendi yatağında (mesela bir park yatakta) yatması sizin için daha doğru bir seçenek olabilir.
  • Ağlamaya bırakmak bazı bebeklerde işe yarıyor. Bir arkadaşım kızını 6 aylıkken sadece yarım saatliğine ağlamaya bırakmıştı. Kızı şu anda 3 yaşında ve 6. ayından bu yana yatırdıkları yerde kendi kendine uyuyabiliyor. Ama her bebekte ve annede işe yaramıyor bu yöntem ne yazık ki. Bebeğin de annenin de karakterlerinin bu yönteme uygun olması lazım. Bu yöntem hakkında: Bebeğin anneye olan güvenini kırar diyorlar. Bebeği ile aynı yatakta yatanlar için de: Bebek anneye bağımlı olur, yarın öbür gün psikolojik sorunları olur diyorlar. Ben her iki yöntem için de şöyle düşünüyorum: Bebeğin anneye olan güveninin sarsılması, bebeğin anneye bağımlı olması ve bir şekilde psikolojik sorunları olması sadece anne ile yatıp yatmamasına ya da sadece 1 defa yarım saat ağlamaya bırakılmasına bağlı olamaz. Nihayetinde bir insan evladından bahsediyoruz. Anne ile olan ilişkisinde pek çok değişken var. Sadece uyku metodu bebeğin psikolojisini bu kadar da çok etkiliyor olamaz. Anneye olan güveni tazeleyecek pek çok unsur olabildiği gibi, anneye bağımlılığını engelleyecek de pek çok husus tespit edilebilir. Önemli olan anne ile bebek arasındaki ilişkinin güven bağına dayanmasıdır.
Kendimizden haber verecek olursam: Kızım şu anda 18 aylık. 12-14 ay arasında (yürümeye başladıktan sonra) çok zorlu bir 3 ay geçirdik. Yanıma yatırdım, yanına yattım, yer yatağında yattık vs vs. Sonunda o günler geride kaldı. 15. ayından bu yana tekrar rutine oturduk: Kızımı öğlen ablası hamakta sallayarak uyutuyor; ve kızım 2 saatlik uykusunu hamakta geçiriyor. Akşamları ise uyku ritüelimizden sonra beraber kızımın yatağına giriyoruz; kızım meme emiyor (eskiden emerken uyuyakalmamasına dikkat ediyordum, şimdi kendiliğinden bırakıyor memeyi); oyuncak bebeğine sarılıyor ve benden şarkı söylememi istiyor. Ben şarkı söylerken dalıyor uykuya, ben de yataktan çıkıyorum. Yataktan indiğimi fark ediyor ama arkasını dönüp uyuyor. Bazen arkamdan kalkıp ağlıyor ama ben kapıyı kapatır kapatmaz yatıp uyumasına devam ediyor.

Bir de şu bebeğin ağlaması ile ilgili bir şey eklemek istiyorum. Her anne bu ayrımı yapar zaten sanıyorum: Bir ağlama var ki bebek hakikaten ağlıyordur. Sizden bir şey istiyordur. Ya bir ihtiyacı vardır (acıkmıştır, susamıştır, altı kirlidir, ilgiye doymamıştır vs) ya da hakikaten uykusu yoktur ve ona saygı duyulmasını talep ediyordur. Bir de uykusuzluktan öldüğü ve hiçbir ihtiyacı olmadığı halde sırf sınırlarını kontrol etmek adına ağlama numarası yapar: Cidden gözlerinden yaş dökülüyordur ama kendini zorlayarak ağlıyordur. Her bebeğin bu deneme ağlaması farklı oluyor, anne bir iki denemeden sonra bu farkı anlayabiliyor. İşte bu ikinci ağlama, kendi kendine uyumasını talep ettiğinizde katlanmanız gereken bir ağlama türü. Ben bu ağlamalar sırasında bebeğimin yanında kalıyordum. Kimse dışarıdan gelemesin diye kapıyı kilitliyordum ve kızım susana kadar güzel sözler ya da ninni söylemeye veya "Ben burada kitap okuyorum" ya da "Ben de bu koltukta uyuyorum tatlım, ağlaman bitince uyu lütfen"  gibi bir yöntem uydurup yanında duruyordum. Ama şimdi kızımın aklı başında, benim kapının önünde olduğumun farkında, canı isteyince "Anne gel, kapıyı aç, kucağa al" diyebiliyor. O nedenle deneme ağlamasında yanında özellikle durmuyorum. Kapıyı kapatıp dışarı çıkıyorum. Genellikle tam 2 dakika sürüyor bu ağlamalar. Ama bazen bir susup, bir ağlayarak 10 dakika sürdüğü de oluyor. Ama şimdiye kadar hiç bundan uzun sürmedi. Zaten bundan uzun sürerse deneme ağlaması olmadığını, bir şeylerin yanlış gittiğini düşünürüm sanırım.

Son olarak ağlamakla ilgili de şunu söylemek istiyorum: Bebeğin ağlamaya da ihtiyacı var. Eğer bir ihtiyacının karşılanması talebi ile ağlamıyorsa bırakın çocuğu ağlasın. Bu konuda yazılmış çok aydınlatıcı bir kitap var; onu da bir ara paylaşmak istiyorum. Orada yazılan görüşlere tamamen katılıyorum. Bebeğiniz zaten konuşabilmeye başladığında "Anne, içimden ağlamak geliyor, kendimi tutamıyorum" diyecek size. Bırakın doya doya ağlasın çocuk. Ağlamasın diye her seferinde ağzına meme verirseniz, her seferinde oyunlarla dikkatini dağıtmaya çalışırsanız çocuğunuzun gelişimi açısından hata olur. Ben şahsen ağlamamı engelleyenlere uyuz olurum, belki de bu nedenle öyle düşünüyor da olabilirim :)

Güncelleme: Kızım 18. ayından 23. ayına kadar tamamen kendi kendine uyumaya geri döndü. İlk dönemdeki bir 5 ay gibi harika bir dönem yaşadım :) Bir akşam yatağına yatırdım, bana "Anne sen git." dedi. Ben çıktım ve arkamdan da ağlamadı. 10 dakika sonra içeri girdiğimde gerçekten de uyumuştu. 5 ay bu şekilde kendi kendine uyumaya başladı. Hatta 21 aylıkken gündüz uykularında hamakta sallanmayı da kesti. Tamamen kendi kendine uyur oldu. Ben de içimden "Demek ki ilk başlarda kendi kendine uyumayı öğretmenin faydası oluyormuş." diye düşündüm.
Gelgelelim çocuk yetiştirmek hayat gibi inişleri ve çıkışları olan bir iş. 23. ayında kızım bezini çıkardı ve gece uyanmaları başladı. Gece uyandıkça yatağımıza gelmeyi talep etmeye başladı. Aynı dönemde ben yoğun bir tempoyla çalışmaya başlamıştım ve çok yorgun olduğumdan kızım uyur uyumaz yatağına geri götüremiyordum. Böylece kızım 23. ayından sonra anne-baba yatağında uykuya dalıp, tüm geceyi bizim yatağımızda uyumaya başladı :) Gündüz uykusuna yine kendi kendine dalıyor ama bakıcısının ya da anneannesinin kendisine bir masal anlatmasını ya da ninni söylemesini talep ediyor.

Demek ki neymiş? Çocuğun uygun dönemini kollayıp, kendi kendine uyumasını teşvik etmek mümkünmüş ama bu alışkanlığın çocuğun geri kalan ömründe de süreceğinin garantisi asla yokmuş....

Not: Benim uyku eğitimi verme tarzımda acısız uyku eğitimi vermiş bir başka annenin tecrübesi:
http://evcilikhayati.blogspot.com/2012/02/uyku-tek-istedigim-buydu.html

10 Ekim 2010 Pazar

Cep telefonum çalınırsa veya kaybolursa ne yapmam gerekiyor?



Öncelikle telefonunuzun faturalı olması gerekiyor. Sonra, telefonun IMEI numarasını (cep telefonu seri numarasını) kaydetmiş ve telefonun faturasını saklamış olmak gerekiyor. Telefonun IMEI numarasını mobil cihaz kayıt sisteminden kontrol için http://imei .tk .gov.tr/ adresinden sorgulama yapılabiliyor.

Eğer telefonunuzu bulmak istiyorsanız savcılığa başvurmanız gerekiyor. Bununla ilgili prosedürleri internetten bulmak mümkün. 

Yok, benim gibi sadece "Çalan kullanamasın bana yeter" diyenlerdenseniz yapmanız gereken işlem basit:

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun Bilgi ve İhbar Merkezi'ni arıyorsunuz.

(312) 444 9 777 numaralı telefondan 7/24 ulaşabileceğiniz müşteri temsilcisi size telefonun kimin adına kayıtlı olduğunu, TC kimlik numaranızı ve telefonun IMEI numarasını soruyor.

Sonuç olarak cep telefonunuzun IMEI numarası en geç 48 saat içerisinde bloke ediliyor. Siz de sonucu size verilmiş olan ihbar talep kodu ile takip edebiliyorsunuz.

Böylece, size yaramayan telefon başkasına da yâr olmamış oluyor.

Herkes bu basit yöntemi uygularsa, hırsızlar mecburen cep telefonlarını çalmaktan vazgeçmek zorunda kalırlar.

Hayır, hiçbir şeye değil de cep telefonumda kayıtlı olan kızımın resim ve video görüntülerine yanıyorum :(
Dizüstü bilgisayarlarda da olduğu gibi cep telefonlarındaki bilgiler bazen içindeki cihazdan daha önemli olabiliyor .

5 Ekim 2010 Salı

Yoğurt yapma makinesi gerekli mi?

"Yoğurt makinesine gerçekten ihtiyaç var mı?" diye sorar çoğu anne.

Aslında elbette zorunlu bir ihtiyaç değil. Zira yoğurt yapmak kolay bir işlem. 
Gelgelelim bebeğinin peşinde koşmaktan fenalık geçirmiş, her 2 saatte bir taze yemek yapan bir anne için her gün taze yoğurt mayalamak çok zor olabiliyor. Ben hemen hemen 2 yıldır yoğurt yapma makinesi kullanıyorum. Memnunum. Arada makinem bozuldu, yaptırdım. Kullanmaya devam ediyorum. Pek çok arkadaşım sırf üşendiklerinden taze yoğurt yapmıyorlar. Oysa bizim doktorumuz "En fazla bir gün önceki yoğurdu yedirin, 2 günlük yoğurt yedirmeyin" demişti bize; nedenini bilmesem de kızıma her zaman taze yoğurt yapıyorum. Ama makinem olmasaydı ben de üşenebilirdim doğrusu.

Yoğurt makinesinin avantajları nelerdir?
  1. Sütü ısıtmak gerekmez. Buzdolabından çıkardığın sütü bile doğrudan makinenin içine koyabilirsin ve yoğurdun yine de kıvamında olur.
  2. Maya olarak kullandığın yoğurdun da oda sıcaklığında olması gerekmez.
  3. Sütün ısısını ayarlamak için beklemen ve gelip gidip parmak veya dereceyle sıcaklık kontrolü yapman da gerekmez.
  4. Bebek uyuduktan sonra, akşam yatmadan yoğurdu mayalarsın, sabah kalktığında yoğurdun hazır olmuş olur. Tuttu mu, tutmadı mı; kavanozu oynatsam mı, yoksa biraz daha mı beklesem derdin olmaz. 4-5 saat içinde yoğurdunun hazır olacağını bilirsin.
  5. Ayrı ayrı, minik kavanozların içinde yaparsın yoğurdunu. Dışarı çıkarken bu kavanozları yanına alabilirsin. Ayrıca bebeğinin ne kadar yediğini, miktarı belirli olan bu kavanozlar sayesinde ölçebilirsin. Kavanozları ayrıca bilumum diğer mamayı yanında taşımak için de kullanabilirsin.
İşte benim yoğurt makinem:
Tefal pahalı olan markalardan. Aldıktan sonra fark ettim ki çalışma prensibi çok basit. Dolayısıyla bu kadar pahalı olmayanlar da aynı işi görür.

Yoğurt makinesi alırken bence dikkat edilmesi gereken noktalar şunlar:
  1. Ayrı ayrı minik kaplarda yoğurt yapmak hem bebeğin yiyeceği miktarı ayarlamak açısından kolaylık, hem de yoğurdunu taze ve sulanmamış yemeyi sevenler açısından faydalı.
  2. Kapların cam olması önemli. Bazı markaların kapları plastik oluyor. Ben kullanmadım ama kullananlar plastiğin kokusunun yoğurda sindiğini söylüyorlar. Zaten kokusu sinmese bile plastiğin 40 derecede ısınmasının zararlı olabileceğini düşünüyorum.
  3. Kapların tamamını içine alan bir makine daha iyi olabilirmiş. Yani demek istediğim şu ki, resimde de görüldüğü gibi benim makinemde kapların yarısı şeffaf kapak kısımının içinde. Oysa ısınan ve sıcaklığı veren kısım diğer taraf. Sanırım bu nedenle, yoğurtlarımın üstü daha sulu olurken ısınan kısmın içinde kalan alt kısım daha yoğun oluyor. Belki de bunun nedeni sadece mayanın dibe çökmesi de olabilir. Ama yine de kapların hepsini olduğu gibi sıcak bölgeye alan başka markalar da görmüştüm, belki bu şekilde yapan makinelerde daha yoğun olur yoğurtlar.
Yoğurdu her yaşta yemek lazım. Taze yoğurdun tadı da bir başka oluyor. Eşim akşamları televizyon karşısında geçerken eline bu kaplardan bir tane alıp izlerken yemeye bayılıyor. Dolayısıyla bir tek bebeğim değil, hepimiz faydalanıyoruz makineden.

Kızım ilk 6 ay sadece anne sütü emdi. Sonra ilk başladığımız ek gıda yoğurt oldu. Bir çay kaşığı, 2 çay kaşığı derken 6. ayın sonunda yukarıda görülen kaplardan bir adet bitiriyordu. Derken yoğurt yemeyi birden kesti. Sanırım 8. aydan itibaren yoğurt yemeyi reddetti. Ama bu makinelerle mayalama derdim olmadığından ve biz de severek yediğimizden ben mayalamaya devam ettim. Azar azar dudaklarına yoğurt sürüp duruyordum. Derken 12. ayda birden yoğurdu tekrar yemeye başladı ve şu an yani 12. ayın sonunda yukarıda görülen kaplardan 2 tanesini rahatlıkla bitiriyor.

Dolayısıyla; ben bir yoğurt mayalama makinesinin zaruri olmayan ama annelerin işini kolaylaştırması bakımından alınması gerekli bir alet olduğunu düşünüyorum.

Merak edenler için makinede yoğurt yapımı:
Kapların içine süt konulur. Her bir kaba bir çay kaşığı yoğurt eklenir.  Kaplar makineye yerleştirilir, makinenin düğmesine basılır. Akşam yaparsanız, sabah kalktığınızda yoğurdunuz hazırdır. Buhar yapmaması için soğuyuncaya kadar beklenir. Kapların ağızları kapatılıp buzdolabına konulur ki biraz daha katılaşsın. Yemeden önce buzdolabından çıkartılıp oda sıcaklığında ılıması beklenir. Sonra da bebeğinizin midesine gidiverir. İşte hepsi bu kadar :)

Not: Yoğurt yapmaya üşenen annelere kefir mayalamak daha kolay gelebilir. Ayrıca kefirin hem probiyotik hem de prebiyotik olması bağırsaklar açısından fazladan fayda sağlıyor.

Not: Eğer katı ve lezzetli yoğurt yapmak istiyorsanız:
  1. Maya olarak önce organik yoğurt, sonra da kendi yaptığınız yoğurdu kullanın. Normal hazır yoğurtlardan kullanırsanız, yoğurdunuzun sümüksü olduğunu, erimiş kaşar gibi uzadığını görebilirsiniz.
  2. Çiğ süt kullanın. Çiğ süt bulamıyorsanız en azından günlük şişe süt kullanın.Yağı alınmış sütten katı yoğurt olmaz. Sütü kutularken içinde ne gibi maddeleri öldürüyorlarsa hem tadı gidiyor hem de yoğurdu sulu oluyor. Ben bir süt obur olarak, kutu sütlerden hoşlanmıyorum.
  3. Malzemeler (yani süt ve maya) mümkün mertebe oda sıcaklığında olsun. Buzdolabından çıkar çıkmaz veya kaynamış ama 40 dereceye düşmemiş sütle yoğurt yaparsanız ekşi ya da sulu olma riski fazla olur. Yine de ben çoğu zaman buzdolabından sütü çıkartıp hemen mayalıyorum. Ekşi, sulu filan olursa da ayran yapıveriyorum.
  4. Yoğurdu soğumadan buzdolabına koyarsanız, buhar yapar ve buhar kapağına çarpıp su olarak yoğurdun içine geri düşüp yoğurdu sulandırır. Ama eğer buzdolabına kaldırmak için yoğurdun soğumasını beklemek istemiyorsanız yoğurt kaplarının kapaklarını kapatmadan önce, kabın ağzı genişliğinde bir parça peçete koyup kapağını öyle kapatın. Bu durumda oluşan buharı peçete emer ve yoğurdun sulanmasını engeller.