22 Eylül 2011 Perşembe

Aşk şarkıları sizde de anlam kaymasına uğradı mı?



Kızım artık 2 yaşında ve ben de haftanın 3 tam günü çalışmaya geri döndüm.

Uzun zamandır dinlediğim aşk şarkıları, sanki kızımla benim için yazılmış gibi geliyordu zaten. İki gündür de sabahları şu şarkıyı duyunca çalışan bir anne olarak, sanki benim ağzımdan kızıma yazılmış gibi hissediyorum:

Uyandırma

Uyandırma, uyandırma
Sakın beni uyandırma
Bu gördüğüm belki de en güzel rüya
Ve adı da aşk güya
 
O huzur dolu aşk kokan kucağında
Rüyalara dalmak varken
Hiç içimden gelmiyor
Savaşmak bu dünyayla
 
Sakin ve sıcak kıyılarına
Kalbimi demirlemek varken
Hiç içimden gelmiyor
Savrulmak fırtınalarla
 
Uyandırma, uyandırma
Sakın beni uyandırma
Bu gördüğüm belki de en güzel rüya
Ve adı da aşk güya 

Zeynep Dizdar'ın klibini buradan izleyebilirsiniz. 



15 Eylül 2011 Perşembe

Yaz tatilinde regl olmak tatilin sonu mu demek? (Tampon)


Yanıt: Tampon kullanmaya direnenlerden değilseniz, tatilde bile olsanız, hayatınızda hiçbir değişiklik olmadan, yüzmeye ve güneşlenmeye devam edebilirsiniz.

Diğer markaları bilmem, ben her zaman o.b. marka tampon kullandım ve çok memnunum, bu nedenle başka bir marka denemeye de kalkmadım.

Bana sıkça sorulan sorular genelde şunlardır:
  1. Tampon takarak havuza ya da denize girdiğinde sızıntı olması tehlikesi var mı? Bence yok. Hiç başıma gelmedi, ki 7 gün boyunca ve oldukça da yoğun kanamam olur. Bırak suya sızmayı, iç çamaşırım bile kirlenmiş değil bugüne kadar.
  2. Tampon takarak suya girdiğimizde tamponun şişerek sıkışması ihtimali var mı? Böyle bir ihtimal zaten asla yok. Çünkü kullananlar bilir ki şişmiş tampon daha rahat çıkar. Ayrıca deneyimlerimden biliyorum ki, kadınlar o bölgeye su almıyorlar. Öyle olsaydı tampon deniz suyu emmiş şekilde çıkardı. Oysa saatlerce suda kalmama rağmen öyle çıkmıyor. Zaten o bölgenize su girdiğini düşünüyorsanız, siz en iyisi hiç havuza girmeyin, çünkü diğer kadınlarda da öyle oluyor olsaydı, havuzlarda hijyeni sağlamak mümkün olmazdı!
  3. Tampon kaç saat kalabiliyor? Kullanma kılavuzunda 4 ila 6 saat arasında kalabileceği yazıyor. Zaten çocuklu bir anne de bu süreden daha uzun suda ya da plajda kalamaz :)
  4. Tampon takılıyken idrar yapmak tehlikeli midir? Biz kadınların vücudumuzu bu kadar az tanımamız da bazen beni düşündürüyor. İdrar deliği ile vajina girişi farklı noktalardadır. Bu deliklerden biri rahime, diğeri ise idrar torbasına bağlanır. Siz tamponu vajina girişine sokarak, rahimin ağzını kapamaya çalışıyorsunuz. İdrar deliğiniz ise açık ve tamponun bulunduğu yere erişimi yok. Bu nedenle tamponunuz takılıyken rahatlıkla tuvalete gidebilirsiniz.
  5. Tampon takılıyken rahat hareket edilebiliyor mu? Eğer yeteri kadar içeri doğru ittirebilmişseniz, varlığını bile unutuyorsunuz bir süre sonra. Eğer içeri ittirmeye korkmuşsanız, kımıldadıkça hissediyorsunuz ama acı ya da ağrı hissi vermiyor. Tamponun nasıl takıldığını o.b.'nin sayfasından görebilirsiniz. 
  6. Tamponun mavi ipi mayodan sarkmaz mı? Evet, böyle bir risk var. Her zaman dikkatli olmak lazım. Denemelerim sonucu şunu fark ettim: İpi öne doğru uzatarak mayoyu giyersen, sağdan soldan sarkma ihtimali daha az oluyor. En iyisi tampon kullandığınız zaman, çevrenizi haberdar edin ve olası bir mavi ip kazasında sizi uyarmalarını isteyin.
  7. Tamponun ipinin kopması riski var mı? Böyle bir riskin olduğu söyleniyor. Ben de her tampon takışımda bir elimle tamponu sıkıca tutup, diğeri ile ipini şiddetle çekiştirerek kontrol yaparım. Şimdiye kadar taktığım hiçbir tamponun ipi kopmadığı gibi yaptığım bu kontrollerde de ipi kopan tampona rastlamadım.
Aklımda kalan sorular bunlar. Sizin aklınıza gelen farklı sorular varsa o.b.'nin internet sayfasında cevaplarını bulabilirsiniz. Bulamazsanız bana sorun, bakalım biliyormuymuşum cevabı :)

Yıllardır tampon kullanırım, hiçbir rahatsızlık yaşamadığım gibi olumsuz bir durumla da karşılaşmadım. Rahatlıkla tavsiye ediyorum.

Sonuç: Yaz tatilinde regl olmuşsanız en yakın marketten ya da eczaneden bir tampon alarak, tatilinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Torba'da nerede kalınır? (Hotel Omar)

Otelin üstten girişi...

En iyi Bodrum'da tatil yapılır düşüncesiyle bu yaz bir de Bodrum'a uğradık. Değişik yerler denemeyi sevdiğimizden, daha önce hiç kalmadığımız Torba'ya gittik. Sanırım, çoğunlukla yerleşik halkın kaldığı bir belde olduğundan küçük, gürültüden izole, sakin ve nezih bir bölge.


Üst girişten aşağı yürümek gerekiyor.
Alt girişe ise araba girişi yasak olduğundan,
park edip otele kadar yine yürümek gerekiyor :)

Sahilde bakınırken Hotel Omar'da karar kıldık. Torba sahili de, Didim gibi halka açık. Oteller ile sahil arasında yaya yolu var. Hatta yolun sonunda meşhur Voyage Otel var ve yaya yolu otelin içerisinden geçerek devam ediyor. Otel görevlileri ışıklandırılmamış yolun başında durarak, dolaşmaya çıkanları yönlendiriyor ve bu şekilde otelin güvenliğini sağlamaya çalışıyorlar. İlk defa böyle bir uygulama gördüğümüzden, bize çok ilginç geldi. Otelin diğer bir ilginç olan yanı da sessiz sakin Torba Koyu'nda tüm gün ve gece bangır bangır müzik yayını ile animasyon ekibinin sesinin ortalığı inletmesi... Biz mi yaşlandık nedir?





Voyage'ın sahili
(Palmiyelerden hoşlanmadığımı söylemiş miydim?)

Neyse ben Hotel Omar'ı anlatayım:
Bir kere mimarisine ve çevre düzenlemesine bayıldım!
Bir kale gibi dizayn etmişler ve tüm odaları deniz görüyor. Biraz merdiven inip çıkmak zorunda kalıyorsunuz, ama Bodrum'un yapısı nedeniyle zaten çoğu tesis merdivenli.




Otelin her tarafı çiçeklerle süslenmiş ve bahçenin çok iyi bakıldığı her halinden belli. Belli ki otel inşa edilirken etraftaki zeytin ağaçlarını korumuşlar. Otelin içinde çok sayıda zeytin ağacı ve yerlerde hep ağaçlardan dökülmüş zeytinler var.



Sadece havuzunu biraz kirli bulduk (belki de bize öyle geldi) ama zaten fazla havuza girmediğimiz için önemsemedik. Söylemeden geçemeyeceğim: Otelde normal havuz ile çocuk havuzu arasında bir ara bağlantı var. Eğer bebeğiniz, çocuk havusunu kirletirse zor durumda kalabilirsiniz (Müdahale etmekte geç kalırlarsa her 2 havuzu birden boşaltmaları gerekebilir.)


Sol taraftaki açık ama üstü kapalı alan otelin restoranı.

Zeytin ağacının gölgesindeki pusette
henüz birkaç aylık bir bebek uyumakta...

Odaların hepsinin giriş kapısı önünde geniş bir alan var. Oradaki masalarda yemek yiyebilir ya da çamaşır askısında havlularınızı kurutabilirsiniz.

Odalar ise şimdiye kadar gördüğüm en geniş otel odaları: 50 m². İki tane sedirin bulunduğu geniş bir girişi var. Sedirlerde rahatlıkla birer kişi yatabilir. Sedirde yatmayı çok sevdiğim için bir gece, sedirde yatıp elimi camdan dışarı sakıtarak uyudum. Çok keyifliydi :) Minik bir açık mutfak alanı var. Mutfak dolaplarının içine de ihtiyacınız olabilecek mutfak araç gereci koymuşlar. Hepsi de gayet temizdi. Yatak odasında iki yatağı birleştirdiler ve bebek yatağı getirdiler. İki yatağın birleştirilmesinden hazzetmiyorum ama yine de oteli çok sevdiğimizden, bunu da sorun etmedik. Odalar bu kadar geniş olmasına rağmen banyosunda sadece minik bir duşakabin var (bu genişliğe bir küvet yakışırmış) ve sıcak su konusunda da biraz hassaslar sanırım :) Gün içerisinde su ılık akıyor, sadece akşamları sıcak akıyordu. Bizim için sorun olmadı ama minik bebekleri olan aileler ne yaptılar bilemiyorum. Her gün gelip biz fark etmeden oda temizliğini yaptılar, bebeğimiz uyuyor dediğimiz zaman 2-3 defa gelip kontrol ettiler. Temizlik konusunda hiçbir sorun yaşamadık.




Otel içerisinde bir restoran var. Öğle yemeklerimizi orada yedik. Servis elemanları elbette son derece amatördü. Yemekler de ahım şahım değildi. Ama temizlerdi ve öğlen yemeği için de fazla şatafata gerek yoktu :) Havuz başındaki "snack bar" ise orada olduğumuz dönemde işlemiyordu (ağuztos ve ramazan ayıydı). Zaten havuza giren fazla kişi yoktu, ayrıca restoran da havuza "snack bar" kadar yakındı. Bir de otelin altında minik bir bakkal vardı. Sahilde olduğunuz sürece bir şeyler yiyip içmek için otele çıkmanıza gerek kalmıyor böylece. Deniz kenarına da servis yapıyorlardı.

Sahil çakıllı ve dar, 2 sıra şezlong ancak sığıyor. Deniz ise akvaryum gibi, herkes şnorkelle yüzüyor. Kızımı bırakıp da fazla uzağa açılamadım ama dubaların içerisinde kalan alanda bile 5-6 çeşit balık görebildim. Balıkların da teyit ettiği gibi, deniz tertemiz.



Sonuç: Çok çok ucuz bir otel değil, ama açık mutfağı ile tasarruflu bir tatil imkanı sunuyor. Süper lüks değil ama temiz ve mimarisi, yerleşimi, çevre düzenlemesi, manzarası, denizi, sahili harika :)

6 Eylül 2011 Salı

Didim'de nerede kalınır? (Orion Otel)

Cevap: Altınkum, Didim'de kalmak için bence en uygun yer.

Bu tatilde Didim'e ilk defa gittik ve sadece bir gece kaldık; o nedenle yanlış bilgi de veriyor olabilirim :) Ama gördüğümüz kadarıyla, çoğu Ege sahilinden farklı olarak, tıpkı Sarımsaklı gibi Didim'de de boydan boya halk plajı var. Dolayısıyla hiçbir otelin doğrudan denize plajı yok. 

Sahili boydan boya gezdik ve hemen önünden denize girilebilecek otellerin Altınkum bölgesinde olduğunu gördük. Oteller plajı kapatmamış ama en azından otelin arka kapısından çıkar çıkmaz kuma basabiliyorsunuz ki bu da küçük çocuklu bir anne için bulunmaz nimettir.

Altınkum'da fazla oyalanmadık, gözümüze en hoş görünen oteli seçtik: Orion Otel.

Ortadaki kavisli bina Orion Otel.
Otel odaları standarttı. Üç günde bir havluların değiştiğini söylediler. Otelin bir minik havuzu vardı ama o muhteşem plaj karşısında kimse havuza girmiyordu. Akşam saatlerinde de havuz çevresini, getirdikleri masalar ile restorana çeviriyorlardı.


Tıpkı Altınoluk'ta kaldığımız otelde olduğu gibi Altınkum'daki bu otelde de akşam yemeği mantığı aynıydı: Bir çeşit et yemeği, bir çeşit tavuk yemeği, birkaç çeşit zeytinyağlı ve meyve/tatlı kombinasyonları. Ama en azından yemekler diğer otele kıyasla daha özenle hazırlanmış ve daha lezzetliydi. Eşim bile yemek konusunda şikayetçi olmadı. (Şimdi aklıma geldi, ambiyans da önemli: Altıner Otel'de yemeklerimizi plastik ve dolayısıyla sağa sola esneyen masalarda yemiştik; Orion Otel'de ise bambu iskeletli cam masalar kullanılıyordu).

Sahil ise dünyanın sayılı sahillerinden, tamamen kum. Deniz ise akvaryum gibi, kumlu olmasına rağmen pırıl pırıl. Benden başka şikayetçi olan duymadım ama Didim'de başıma şu geldi: Balıklar tarafından ısırıldım. Öyle böyle değil hem de 3 defa aynı noktadan saldırdılar. Sonradan baktım, orada kanayan minik bir yara oluşmuş. Balıklar mı yaptı, yoksa yara zaten vardı da balıklar oraya mı saldırdılar bilemiyorum. Daha önce de başka yerlerde başıma geldiğinden fazla önemsemedim :)

Didim'de akşam dolaşmaya çıktık. Ortam güzeldi. Çoğunlukla İngilizler tercih ediyorlar sanırım, İngiliz kahvaltısı veriliyordu her yerde. Karaoke barlar vardı. İnsanlar sokaklarda dolaşıyorlardı. Neşeliydi, hoş bir ortamdı. Hande Yener konserine bilet satılıyordu. Hem çocuklu aileler hem de yaşlılar mutlu görünüyorlardı.

Orada fazla kalmamızın nedeni ise şuydu: O muthiş sahil pislik içinde. Kızım kumla oynuyor, içinden sigara izmaritleri çıkıyor. Sokak köpekleri sahilde dolaşıyor, kafalarına göre sağa sola pisliyor; kimse de temizlemiyor. Denizden sahile vuran kullanılmış kadın pedi ise olaya son noktayı koydu zaten.

Ortam güzel, deniz müthiş, kumsal harika ama işte insanlarımız henüz hazır değiller sanırım. 

Sonuç: Didim'e ancak gezerken uğrar, denize girer ve yoluma devam ederim. Uzun süreli kalmayı ise belki ancak bir 10 sene sonra denerim.

Not: Didim'den Bodrum'a doğru giderken yolsa acıktık ve bir gözlemecide durduk. Aklımızda bulunsun diye buraya fotoğrafını ekleyeyim: Hem gözlemeleri çok güzeldi hem de çocuklar için çeşitli oyuncaklar vardı etrafta, kızım da keyifli zaman geçirmişti orada.

Fatma Ana'nın Yeri :)