Bu tatilde Didim'e ilk defa gittik ve sadece bir gece kaldık; o nedenle yanlış bilgi de veriyor olabilirim :) Ama gördüğümüz kadarıyla, çoğu Ege sahilinden farklı olarak, tıpkı Sarımsaklı gibi Didim'de de boydan boya halk plajı var. Dolayısıyla hiçbir otelin doğrudan denize plajı yok.
Sahili boydan boya gezdik ve hemen önünden denize girilebilecek otellerin Altınkum bölgesinde olduğunu gördük. Oteller plajı kapatmamış ama en azından otelin arka kapısından çıkar çıkmaz kuma basabiliyorsunuz ki bu da küçük çocuklu bir anne için bulunmaz nimettir.
Altınkum'da fazla oyalanmadık, gözümüze en hoş görünen oteli seçtik: Orion Otel.
Ortadaki kavisli bina Orion Otel. |
Otel odaları standarttı. Üç günde bir havluların değiştiğini söylediler. Otelin bir minik havuzu vardı ama o muhteşem plaj karşısında kimse havuza girmiyordu. Akşam saatlerinde de havuz çevresini, getirdikleri masalar ile restorana çeviriyorlardı.
Tıpkı Altınoluk'ta kaldığımız otelde olduğu gibi Altınkum'daki bu otelde de akşam yemeği mantığı aynıydı: Bir çeşit et yemeği, bir çeşit tavuk yemeği, birkaç çeşit zeytinyağlı ve meyve/tatlı kombinasyonları. Ama en azından yemekler diğer otele kıyasla daha özenle hazırlanmış ve daha lezzetliydi. Eşim bile yemek konusunda şikayetçi olmadı. (Şimdi aklıma geldi, ambiyans da önemli: Altıner Otel'de yemeklerimizi plastik ve dolayısıyla sağa sola esneyen masalarda yemiştik; Orion Otel'de ise bambu iskeletli cam masalar kullanılıyordu).
Sahil ise dünyanın sayılı sahillerinden, tamamen kum. Deniz ise akvaryum gibi, kumlu olmasına rağmen pırıl pırıl. Benden başka şikayetçi olan duymadım ama Didim'de başıma şu geldi: Balıklar tarafından ısırıldım. Öyle böyle değil hem de 3 defa aynı noktadan saldırdılar. Sonradan baktım, orada kanayan minik bir yara oluşmuş. Balıklar mı yaptı, yoksa yara zaten vardı da balıklar oraya mı saldırdılar bilemiyorum. Daha önce de başka yerlerde başıma geldiğinden fazla önemsemedim :)
Didim'de akşam dolaşmaya çıktık. Ortam güzeldi. Çoğunlukla İngilizler tercih ediyorlar sanırım, İngiliz kahvaltısı veriliyordu her yerde. Karaoke barlar vardı. İnsanlar sokaklarda dolaşıyorlardı. Neşeliydi, hoş bir ortamdı. Hande Yener konserine bilet satılıyordu. Hem çocuklu aileler hem de yaşlılar mutlu görünüyorlardı.
Orada fazla kalmamızın nedeni ise şuydu: O muthiş sahil pislik içinde. Kızım kumla oynuyor, içinden sigara izmaritleri çıkıyor. Sokak köpekleri sahilde dolaşıyor, kafalarına göre sağa sola pisliyor; kimse de temizlemiyor. Denizden sahile vuran kullanılmış kadın pedi ise olaya son noktayı koydu zaten.
Ortam güzel, deniz müthiş, kumsal harika ama işte insanlarımız henüz hazır değiller sanırım.
Sonuç: Didim'e ancak gezerken uğrar, denize girer ve yoluma devam ederim. Uzun süreli kalmayı ise belki ancak bir 10 sene sonra denerim.
Not: Didim'den Bodrum'a doğru giderken yolsa acıktık ve bir gözlemecide durduk. Aklımızda bulunsun diye buraya fotoğrafını ekleyeyim: Hem gözlemeleri çok güzeldi hem de çocuklar için çeşitli oyuncaklar vardı etrafta, kızım da keyifli zaman geçirmişti orada.
Fatma Ana'nın Yeri :) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder