Öncelikle ve peşinen belirtmek isterim ki bu bir siyasi karşı oluş değildir. Herhangi bir sisteme ilişkin eleştirilerin siyasal bir mesaj olarak algılanmasını doğru bulmuyorum. Ayrıca kişisel olarak resmi devlet ideolojisini dikte eden klasik eğitim sistemimize de tepkiliyim, onaylamıyorum ve bugüne kadar süregelmiş eğitim sisteminde köklü reformlar yapılması gerektiğine de katılıyorum.
Gelgelelim bu iş ciddi bir iş. Bir ulusun geleceğini şekillendirecek, çocuklarının gençlerinin geleceğini kurgulayacak bir iş. Bu kadar çok kişiyi ilgilendiren bir hususta konunun profesyoneli olan ve yılların tecrübesine dayanan eğitimcilerin (öğretmenlerimizin), konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının ve en önemlisi basit bir kamuoyu anketi ile velilerin görüşü alınmadan apar topar yeni bir sistem getirmek, bu işi yap boz tahtasına çevirir.
Kişisel görüşüm uygun müfredat olduğu ve öğretmenlerin de o yaşa hitap edecek şekilde yetiştirildikleri sürece 4 yaşın bile ilkokul için erken sayılmayacağı yönünde. Ancak 4+4+4 yasası ile birlikte kabul edilen düzenlemelere ilişkin cevaplanmamış kuşkularım ve bu yasanın adalete aykırı bulduğum yönleri var. Kısaca özet geçecek olursam:
- Ben isterim ki en azından bir "geçiş süreci" yaşansın ve 7 yaşından küçük yaş gruplarında “okul öncesi eğitim”, zorunlu eğitim kapsamına alınsın. Ancak radikal bir değişim isteniyor ve mutlaka 5 yaşında ilköğretim başlasın deniyorsa, hiç değilse okulların fiziki koşulları ve müfredatın değişmesi ve ayrıca 5 yaş grubuna eğitim verecek öğretmenlere yeterli meslek içi eğitim ve formasyon verilmesi için bir geçiş süreci tanınsın istiyorum.
- 8+4 sisteminin kabul edildiği 1997 tarihine kadar 7 ila 12 yaş grubu aynı binalarda eğitim görüyorlardı. 1997 yılından bu yana ise 7 ila 15 yaş grubu aynı binada eğitim görmektedirler. 4+4+4 sisteminin kabulü ile birlikte binalar henüz ayrıştılamamış olduğundan 5 yaş grubu ile 15 yaş grubu aynı binada eğitim görmeye devam edeceklerdir. Aradaki fiziki farkı anlatmaya hacet yok. 5 yaş grubunun okul bahçesinden bile faydalanamayacağı çok açık bence. Ayrıca 5 ila 15 yaş grubu çocuklar aynı tuvaleti kullanacaklar. 5 yaş grubu çocuklar için yuvalarda kendi boyutlarına göre dizayn edilmiş klozetler ve lavabolar vardır. Ayrıca sırf şehirli çocukları düşünmeyelim. Yatılı Bölge İlköğretim Okullarında toplu halde kalan çocuklar var. 9 yaşındaki çocuğunu yatılı okula göndermeyi kim ister? Güncelleme: MEB, aşağıda linkini verdiğim açıklamasında önümüzdeki 4 yıl içerisinde ilkokullarla ortaokulların ayrıştırılması işleminin gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini söylemiş. Bu 4 yıl içerisinde artık herkes kendi başının çaresine bakacak, demek ki...
- 5 yaş grubunda okul öncesi eğitimi alamamış yani yuvaya dahi gitmemiş ve dolayısıyla ilkokul için yeteri hazırlığı olmayan çocuklar var. Sıraya girmeyi ve sınıf sıralarında 45 dakika kıpırdamadan oturmayı bilmiyorlar. Hatta ve hatta tuvalet eğitimi almamış, kendi kendine yemeyi bilmeyenler bile var. Yuva öğretmenleri bu tür çocuklara özel eğitim veriyorlar. İlkokul öğretmeninin ise bu tür bir yükümlülüğü yok. 5 yaşında bir çocuk okulda altına çişini kaçırırsa ne yapılacak gibi pratik sorunlara ilişkin hiçbir ön hazırlık yok.
- Ayrıca yuvalarda öğretmenler 5-6 yaş grubu çocukları asla gözetim dışı bırakmazlar. İlkokul öğretmeninin ise çocuğu gözleme yükümlülüğü yok. Dolayısıyla 5-6 yaş grubu çocukların kendilerine zarar verici olumsuz harekette bulunmaları (kavga etmeleri, birbirlerini iteklemeleri, yüksek yerlerden atlamaları, ne bileyim klozete ellerini sokmaya kalkmaları vs vs) mümkün.
- İlkokul öğretmenlerine bu yaz toplam 8 hafta meslek içi eğitim semineri verilecekmiş. Bu seminerin ne kadarı yukarıdaki fiziksel sorunlarla ilgili olacak, ne kadarı ise müfredatın 5 yaş çocuklarına uyarlanması ile ilgili olacak belli değil. Henüz parmak kasları ve ince motor gelişimi yazı yazmaya elverişli olmayan ve oturduğu yerde ders dinleyecek konsantrasyon seviyesine erişememiş 5 yaş çocuğuna öğretmenlerin şarkı türkü ve oyunlarla eğitim vermeleri gerekiyor. 8 haftada bunun için yeterli hale gelebilecekler mi bilemiyorum.
- Kişisel olarak İslam dininin yaygın eğitim içinde öğretilip de Kuran bilgisinin karne notu ile puanlanmasını istemiyorum. Çocuğun kişiliğine bağlı olarak böyle bir uygulamanın inançla ilgisi olan dini eğitimi baltalayabileceğini, çocuğu dininden soğutabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla seçimlik olarak getirilen "Kuran Bilgisi" ve "Peygamberimizin Hayatı" derslerinin "zorunlu seçmeli" hale gelmemesi için gerekli önlemlerin alınmasını istiyorum. Kişisel olarak da Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılan Kuran kurslarının bu yönde eğitim için yeterli olduğunu ve amaca hizmet ettiklerini düşünüyorum.
- 9 yaşından sonra ikinci 4 yıl içinde verilecek olan Kuran bilgisi dersi sırasında kız çocuklarımızın başlarını kapamalarının ve tüm çocukların haremlik-selamlık oturmalarının istenip istenmeyeceğini öğrenmek istiyorum. Bunun istenmeyeceğini daha önce Milli Eğitim Bakanı söyledi ama şahsen beni tatmin etmedi. Çünkü buluğa ermiş çocukların Kuran okunurken haremlik selamlık oturmalarının ve kızlardan da örtünmelerinin istenmesi genel kabul gören bir uygulamadır. Bu konuda da bir önerim var: İmam-hatip liselerinin meslek okulu olmadığını, çocuklarının Arapça dili ile fazladan Kuran bilgisi öğrenmesini isteyen ailelerin düz lise yerine tercih ettiklerini hepimiz biliyoruz. Bu okullarda Kuran dersinde kız çocuklarının başının kapatılması zaten isteniyor. Bu uygulamayı değiştirmeye gerek yok, fazladan Kuran bilgisi edinmek isteyenler imam-hatip liselerine gitmeye devam etsinler ve normal liselerdeki "zorunlu seçimlik" Kuran dersi kaldırılsın. Yok eğer denirse ki bu ülkede başını kapatmayı sorun etmeyenler çoğunlukta, bu nedenle yaygın eğitimde Kuran dersi verilmesi gerekiyor, o zaman hiç değilse çocuğunun okulda başını kapamasını istemeyenler için "zorunlu seçmeli" Kuran dersi olmayan okullar açılsın. Güncelleme: MEB, bu derslere özel olmak üzere kız öğrencilerin kafalarını kapamasının istenebileceğini söylemiş. Kafasını kapamak istemeyen öğrenciye ne yapılacağı hususuna girmemiş. Öğrencilerin kafalarını kapamalarının gerekip gerekmediğinin tespiti yani öğencinin buluğa girip girmediğinin sorulup sorulmayacağı vs hususlarına ise ben şahsen hiç girmek istemiyorum.
- Şahsım adına yaz Kuran kurslarının din eğitimi açısından yeterli olduğunu düşünüyorum. Ama aksi düşünülecek olsa bile 9 yaşında ikinci 4 yıllık döneme girmiş bir çocuğun 2 saat Kuran bilgisi, 1 saat Peygamberimizin Hayatı ve üzerine de yürürlükteki zorunlu 2 saatlik Din Dersi ve Ahlak Bilgisi olmak üzere haftada 5 saat din dersi almasını da gereksiz buluyorum. İlk iki ders seçmeli olacaksa sorun değil ancak "zorunlu seçmeli" hale gelecekse bu konudaki önerim, seçimlik derslerin sınavsız ve kredisiz olması ve diğer derslerin saatlerinden çalmadan, fazladan ders olması yönünde.
- İkinci 4 yılda yani çocuklar henüz 9 yaşındalarken meslek eğitimi için yönlendirilmesin istiyorum. 9 yaşındaki çocuğun mantıklı bir şekilde, kendini ve yeteneklerini tanıyarak “seçim hakkı”nı kullanamayacağını düşünüyorum. Eğer 9 yaş gurubunun meslek seçimi için yönlendirilmesinin bilmediğimiz olumlu bir yönü varsa kamuoyuna açıklansın istiyorum. Güncelleme: Milli Eğitim Bakanlığı, yazının sonunda verdiğim linkte 9 yaşında yani ikinci 4 yıllık kademede meslek seçimi yapılmayacağını. Meslek okullarına geçişin üçüncü 4 yılda, yani 9. sınıfta çocuklar 14 yaşındayken yapılacağını söyledi. Ancak bir farklılıkla: İmam hatip liselerinin ortaokul kısmı da açılacakmış ve 9 yaşındaki çocuklar meslek lisesine değil ama imam hatip ortaokuluna gitmeyi tercih edebileceklermiş.
- 9 yaşındaki çocuğa tanınan seçim hakkı arasında sadece “meslek okulları” “imam hatip liseleri” ve “düz liseler” olacağı söyleniyor. Eğitim kalitesi tartışmasız olan “fen liseleri” ile yabancı dilde eğitim veren “anadolu liseleri” hangi kapsama alındı ve bunun sonucunda eğitim kalitelerinde düşüş olacak mı, olmayacak mı tartışılsın istiyorum. Güncelleme: MEB'in bilgilendirme yazısında bu liselerin ortaokul ve hazırlık sınıfı açamayacağı söylenmiş. Ayrıca bütün genel liselerin "Anadolu Lisesi"ne dönüştürülmesi çalışmaları da 2010 yılından bu yana devam ediyormuş. Bravo demek istiyorum, milli eğitimimiz bir kademe daha atlamış (ad değişince, eğitimin kalitesi de değişecekmiş gibi...)
- İkinci 4 yılda yani henüz çocuklar 9 yaşındayken “uzaktan eğitim”e geçilmesin istiyorum. Bu yönde bir uygulamanın uzaktan eğitim adı altında sanayi bölgelerine çocuk işçi sağlanması, tarlalarda çocukların çalıştırılması ve "çocuk gelinler"i arttıracağını düşünüyorum. Sigortalı olarak çalışmak için asgari yaş 15 ise, bütün çocukların 15 yaşına kadar zorunlu olarak fiziken “okulda” bulunmasını istiyorum. Güncelleme: MEB, aynı yazıda açık öğretim uygulamasının lisede söz konusu olduğunu. Dolayısıyla 14 yaşından itibaren açık öğretime geçilebileceğini söylemiş. Meslek lisesi öğrencilerinin açık öğretim ile nasıl eğitileceğine ise değinilmemiş. Tahminim bu öğrencilerin 14 yaşından itibaren sanayide çalışacakları ve açık öğretimi tercih edecekleri yönünde... Ve zaten bu kanunun kabul ediliş amaçlarından birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Şahsi kanaatim bu yönde. Zaten yatılı bölge okullarında da sadece ortaokul öğrencileri kalacaklarmış (bkz. Soru ve Cevap 44). Bu durumda 13 yaşını bitiren çocukların lise okumak için iki ihtimalleri var: Ortaokulu yatılı olarak okudukları okula taşımalı eğitim ile gidip gelecekler ya da uzaktan eğitime geçecekler. Sizce hangisini tercih ederler? Çocuk gelinlerle ile ilgili verilen cevabı ise anlayamadım. Olağanüstü halde 16 yaşında, anne-baba izni ile 17 yaşında evlenilebileceğini; zorunlu eğitimin ise 17 yaşına kadar olduğunu ve bu nedenle de zorunlu eğitim içindeki öğrencinin erken yaşta evlenemeyeceğini söylemiş. Bu cümleyi anlayamayan bir tek ben değilimdir, değil mi?
- 12 yaşına kadar zorunlu eğitimin olası sonuçları tartışılsın istiyorum. 5 yaşında okula başlayıp, 17 yaşına gelmiş ve halen okumakta olan bir çocuk kendi rızası ile evlenebilir. Bu durumda evli bir öğrencinin okuldaki diğer arkadaşlarını özendirip özendirmeyeceği, çocuğun hamile olarak okula gelmesi veya okulda çocuğunu emzirmek istemesi gibi durumlarda neler yapılacağı önceden belirlensin ve kamuoyu ile paylaşılsın istiyorum.(Bunlar benim hezeyanlarım değil, Türkiye gerçekleridir: "Diyarbakır Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi verilerine göre. son bir buçuk yılda 785 çocuk doğum yaptı. Bölge genelinde, 2010'da doğum yapan 604 çocuktan 515'i 17 yaşının, 89'u ise daha 16 yaşının altında" ). Ayrıca kişisel olarak okula giderken nişanlanan, evlenen ve hamile kalan çocukların sınıf arkadaşları için de özendirici olacaklarını düşünüyor ve hiç doğru bulmuyorum.
- Ayrıca eğitim reformu çok büyük bir adaletsizliği de beraberinde getirmektedir: Bu sene 5-6-7- yaş gurubu çocuklar birlikte 1. sınıfa başlayacaklar. Yani 3 senenin öğrenci birikimi 1 yıl içinde okula başlamış olacak. Bundan sonra ortaokul, lise ve üniversiteye geçiş sınavlarında bu çocuklar 2,5 milyon öğrenci ile yarışmak zorunda kalacaklar. Yani bu sene okula başlayacak çocuklar eğitim hayatları boyunca normalin 3 katı öğrenciyle yarışacaklar. Buna yönelik bir önerim de maalesef yok. Ama bir fikir fırtınası yapılsa belki de bir çıkar yol bulunur.
Güncelleme: Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı bu kanun ile ilgili sıkça sorulan soruları cevaplamış. Cevapları tek tek değerlendirmek uzun zaman alır. Ama özetle tek bir soru ve cevabını buraya koymak istiyorum ki Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu kanun ile ilgili yapılan eleştirileri nasıl algıladığı anlaşılabilsin:
SORU 7: Niçin medya ve sivil toplum örgütleri bu konuya bu kadar olumsuz yaklaşıyorlar?
CEVAP 7: Bu düzenlemeye karşı çıkışları iki temel nedene dayandırabiliriz.
Birincisinde ideolojik bir bakış vardır. Böyle düşünenler, bireysel ve kültürel farklılıkları bir potada eriterek tek tip insan yetiştirmek alışkanlığından vazgeçemiyorlar. Dünyayla rekabet etmek gibi bir amaç taşımıyorlar.
İkinci neden ise bilgi eksikliği, yapılan değişikliğin objektif bir şekilde ve çok yönlü değerlendirilememesidir. Eğitim ile ilgili konularda bilimsel yeterliliği bulunmayan ve düzenlemeden habersiz, ama kategorik olarak belirli bir taraf içinde olanların eleştirileri gerçeği yansıtmamaktadır.
CEVAP 7: Bu düzenlemeye karşı çıkışları iki temel nedene dayandırabiliriz.
Birincisinde ideolojik bir bakış vardır. Böyle düşünenler, bireysel ve kültürel farklılıkları bir potada eriterek tek tip insan yetiştirmek alışkanlığından vazgeçemiyorlar. Dünyayla rekabet etmek gibi bir amaç taşımıyorlar.
İkinci neden ise bilgi eksikliği, yapılan değişikliğin objektif bir şekilde ve çok yönlü değerlendirilememesidir. Eğitim ile ilgili konularda bilimsel yeterliliği bulunmayan ve düzenlemeden habersiz, ama kategorik olarak belirli bir taraf içinde olanların eleştirileri gerçeği yansıtmamaktadır.
Yani özetle, yeni gelen eğitim sistemine eleştiri yöneltiyorsanız ya ideolojik bakış açınız gereği eleştiriyorsunuz ya da kategorik olarak belirli bir taraf içindesiniz. Aksi mümkün görülmüyor. Demek ki "Bu Kanun'u eleştirenler bizden değildir ve sırf bu nedenle eleştiriyorlar." deniliyor. Bu noktada da tartışma zemini altımızdan çekilmiş oluyor. Artık ne desem, ne söylesem boş!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder