24 Haziran 2011 Cuma

Kurşunlu Şelalesi - Antalya Çevresinde Nereler Gezilebilir?


Kurşunlu Şelalesi, Düden ve Manavgat'la birlikte Antalya'nın en güzel şelalerinden biri. Çağlayanın bulunduğu bölge aynı zamanda bir tabiat parkı.
Şelalenin giriş kapısının hemen karşısında bir otopark, kapının hemen önünde de içme suyu mevcut. Buraya giriş de ücretli (2,5 TL) ve müze kart kabul edilmiyor.



Piknik alanı içerisinde ayrıca küçük bir balık restoranı, gözleme yiyebileceğiniz bir yörük çadırı ve tuvalet de var. İşte tüm alanın krokisi:





Şelalenin etrafındaki piknik alanında Tabiat Parkı içerisine uzanan gezinti yolları ve bir de çocuk parkı mevcut. Şelaleden akan suyun oluşturduğu derenin kenarında ilerleyen bir gezi yolu, bitki tüneli ve şelalenin hemen kenarında 200 yıllık bir değirmen var. 


Çağlayandan akan sular küçük şelalecikler yaparak 7 adet minik gölet oluşturarak bir kanyonun içerisinde 2 kilometre boyunca ilerliyor. Ana şelale ise 18 metre yükseklikten dökülüyor.




Şelalenin oluşturduğu gölün içerisinde balıklar, yengeçler ve su kaplumbağaları var. Kızımın ilgisini ziyadesiyle çektiklerini söylememe gerek yok sanırım :)


Tabiat parkının içerisinde çok çeşitli kuş türleri varmış. Ama bizim elbette gözlem yapmaya zamanımız yoktu. Sadece seslerini dinlemekle yetindik:




Kanyon içerisindeki yürüyüş parkurunda yürüyüp, bitki tünelinden ilerledik. Bu sırada kızım ErgoBaby'sinin içerisinde, babasının sırtındaydı. Keyfi de gayet yerindeydi:


Parkurun engebeli bir arazi üzerinde dolduğunu, çok sayıda iniş çıkışı gerektirdiğini ve zaman zaman da merdiven tırmanmanız gerekeceğini de ekleyeyim. Dolayısıyla yanınızda slinginiz yoksa, engebeli arazide tek başına yürüyemeyecek olan küçük çocuğunuzla gitmenizi tavsiye etmiyorum.

Kontes Hanım ve babası kara kara merdivenleri nasıl çıkacaklarını düşünüyorlar :)

Hiçbir gezi yazısı yemeksiz sonlanmaz :) Şelalenin çıkışından bir iki dakika sonra Topallı Köyü evlerinden birinde gözleme ikram ediliyor. Taze taze yapılan gözleme de, yanında gelen ayran da, ikram ettikleri domates ve minik acı biberler de enfesti. Tatmadan dönmeyin derim...




Çektiğim fotoğraflara baktım, çağlayanın olağanüstü doğasını ve güzelliğini ifade etmekten uzaktı. Ben de doğa fotoğrafı eklemedim. Ama yolunuz düşerse, bu güzelliği muhakkak görmenizi tavsiye ederim.

17 Haziran 2011 Cuma

Yürüyebilen bebekle yaz tatili rahat geçer mi? Cornelia Diamond Golf Resort & Spa




Cevap: Resimde de gördüğünüz gibi çok rahat geçer. El-göz koordinasyonu artık gelişmiş olan bebek kumda oynarken anne de rahat rahat gazetesini okur, ayranını içer :)

Bu sene tarih 6 Haziran, kızım 20. ayının sonunda ve biz Antalya, Belek'te Cornelia Diamond Golf Resort & Spa'dayız. Otelin isminin hikayesine de bayıldım, blogumun ana temasıyla uyumlu:
Cornelia, İ.Ö. 100. yy’da, Roma’nın efsanevi halk kahramanı Scipio Africanus’un kızı olarak dünyaya gelmiştir. İyi ve asil bir aileden olan kuzeni Tiberius Sempronius Gracchus ile evlenmiş ve 12 çocuk dünyaya getirmiş, ancak 3 çocuğu yetişkin yaşlarına erişebilmiştir.
Kocasının ölümünden sonra genç bir dul olmasına ve Mısır Kralı VIII. Ptolemy’den evlenme teklifi almasına rağmen bu teklifi reddeder ve hayatını 3 çocuğunu Roma geleneklerine göre, en yüksek standartlarda, asil bir şekilde yetiştirmeye adar. Diğer Romalı kadınlar mücevherlerini göstererek övünürken; Cornelia, çocuklarına ‘mücevherlerim’ diyerek övünmüştür.
Ölümünden sonra, “Gracchi’lerin annesi Cornelia” olarak adlandırılan bir büstü yapılmıştır. Cornelia, Roma’nın büyüklüğünü sembolize eden asil kadınların en iyi örneği olması nedeniyle, Roma döneminde olduğu kadar günümüzde de asil kadın tiplemesinin sembolü olarak kabul görmektedir.

Otel tek kelimeyle muhteşem. Yeni inşa edilmiş, mimarisi harika.

Özel havuzlu villalar elbette farklı fiyatlandırılıyor. Ama kötü tarafı, biz otel odamızdan villada güneşlenenleri ya da havuza girenleri izleyebiliyorduk.


Otel Antalya şehir merkezine 45 km, Antalya Havalimanı’na ise 35 km uzaklıkta. 200.000 m² alanda konumlanmış ve çam ağaçları arasında. Ayrıca seçim yaparken özellikle dikkat ediyoruz: Denizi mavi bayraklı. Sahili de ince kumlardan oluşuyor.

Odamızda bizi meyve tabağı ve bir şişe şarapla karşıladılar.
Dikatinizi çekererim: İplikler iğnelere geçmiş :)
Banyo malzemeleri vs özel yapım kutularda sunulmuştu.

Otel odası da son derece genişti. 2 kapılı 2 adet gömme dolap vardı. Bir duş ve bir küvet mevcuttu ama sadece bir tek ahize olduğundan aynı anda hem küvette hem de duşta yıkanmak mümkün olmuyordu. Klozet ve lavabo, banyonun dışındaydı. Otelin dış mimarisi kadar iç mimarisi de çok farklıydı:

Küvetin hemen yanında duş vardı. Yerde hiçbir yükselti olmamasına karşın, banyodaki su kapıdan dışarı çıkmıyordu. Sanırım banyo tabanı eğimliydi. Küvetin hemen yanındaki pencere ise yataklara doğru bakıyor.

Lavabo banyonun dışında, giriş kapısının hemen yanındaydı. Dolayısıyla banyo ya da tuvalettekileri rahatsız etmeden lavaboyu kullanmak mümkün olabiliyodu.

Odada iki yatak, bir bebek yatağı, bir üçlü koltuk, bir yazı masası, bir şifonyer vardı. Yine de dolaşmak için bayağı geniş alan kalıyordu. Yerler halı kaplıydı.

Şikayetlerimiz
Otel fiyatına göre son derece lükstü, tek memnun kalmadığımız nokta restoran ve servis kalitesiydi. Geçen seneki tatilimizle kıyaslanınca: Geçen sene ana restoranda 3-4 farklı bölüm vardı. Çocuklu aileler bir bölümde, genç çiftler loş ışıklı modern bölümde, yaşlı çiftler eskitilmiş mobilyalı bölümde oturuyorlardı ve kimse kimseyi rahatsız etmiyordu. Bu otelde ise çok büyük tek bir ana restoran ve restoranın ortasında çocuklar için ayrılmış bir bölüm vardı. Çocukları o bölümde kim tutabilir? Hepsi ortalıkta koşturuyordu. Çocuklar için ayrılan büfeden ben asla yararlanmadım çünkü büfede: Hamburger, patates kızartması, pastalar vs vardı. Diyet bölümünde de çok fazla çeşit yoktu. Yanında 1 yaşından küçük bebeği olan anne için çok fazla alternatif yoktu ne yazık ki. Camekanlı balkon bölümü sıcak, serin olan iç bölüm ise bol yemek kokuluydu. Odaya çıktığımızda kıyafetlerimize yemek kokusu sinmiş olduğunu görüyorduk. Bir de günün belli saatlerinde mesela akşam 4 ila 7 arasında otelde açık restoran kalmıyordu. Oda servisi ise ücretsizdi. O saatler arasında yemeğe yetişemediysek (kızım bazen 13.00-16.00 arasında uyudu), odadan dışarı çıkamıyor, mecbur oda servisini bekliyorduk. 2-3 çeşit yemek vardı. Çorbaları güzeldi ama et yemekleri çocuk için hiç uygun değildi (bol yağlı, soslu, kızartılmış, çok pişip kurumuş vs). Oysa geçen seneki tatilimizde günün her saati açık bir restoran bulmak mümkündü. Bence oda servisi yerine küçük bir restoranı açık bırakmak daha akla uygun, hem müşteri hem de otel açısıdan.

Ana restorandan memnun kalmayınca a'la carte restoranları denemeye karar verdik. Bu restoranlara gitmek için telefonla 19.00-20.30 saatleri arasında rezervasyon yaptırmak gerekiyor. (Oysa geçen seneki tatilimizde misafir ilişkileri bölümünden rezervasyon yaptırılabiliyordu). Ama herkes bizim gibi düşünmüş olacak ki 19.05 itibariyle tüm restoranlar dolmuş oluyordu. Sadece bir defa yer bulabildiğimiz Türk-Osmanlı mutfağını denedik. Yemekler fena değildi. Ama çok iyiydi diyemiyorum. Geçen sene gittiğimiz otel gözümüzde tüttü bu konuda. Restoranın atmosferi güzeldi, fasıl ekibi vardı.

Bir de servis sorunu: Masanıza 20 kişi gelip "Hoşgeldiniz, ne arzu edersiniz?" diye soruyor, sonra bir bardak su için 20 dakika beklemeniz gerekiyordu. Lobi vs gibi yerlerdeki servis elemanları ya stajyerlerden ya da iş konusunda tecrübesiz yerel halktan oluşuyordu. Restoran bölümünde kimin hangi masaya ne servis edeceği konusunda karışıklık vardı. Hiçbir otel elamanı, olmayan şeyleri söylemiyordu. Mesela a'la carte restoranda menüdeki fıstıklı kebabı istedim. Özellikle de "Var mı?" diye sordum. Var dediler ama yerken gördüm ki, bana normal Adana kebap servis edilmiş. Dondurma arabasında muzlu dondurma afişi var, turist bir bayan muzlu istedi ama servis elemanı vanilyalı koydu. Bayan gittikten sonra "Muzlu istemişti, siz vanilyalı koydunuz" dedim. "Muzlu yok ki zaten" diye cevap verdi. Nedense aklına muzlu dondurma yazan etiketi araba vitrininden çıkarmak gelmedi. "Her gün kapınıza 3 gazete bırakılacak" dediler. İlk 3 gün bırakıldı. Sonrasında gazeteler teke düştü. Hayır, 3 gazete derdinde değiliz de, niye öyle sölüyorsunuz baştan o zaman? Otelde profesyonel fotoğraf çektirdik. Odamızdaki televizyona "Fotoğraflarınız resepsiyona bırakıldı" diye not düştü. Gidip sorduk, bulamadılar. 3 gün sonra otelden ayrıldık. Hala ses seda yok fotoğraflarla ilgili. Odadaki televizyona not düşecek teknoloji var fakat takibini yapacak eleman yok. Ama dedim ya, otel çok yeni. Gelecek yıllarda servis de yerine oturur muhakkak.

Ve son şikayetimiz dükkanlardaki fiyatlar: Yanımıza kızım için kova almamıştık, otelden alırız diye düşünmüştük. Bir kova ve içindeki oyuncaklar için 20 Euro istediler. Arabamıza binip yakındaki DİA'ya gittik ve 5 TL ödeyip bir kova ve kum oyuncakları satın aldık. Aynı paraya 10 tane alabilirdim yani :) Profesyonel otel fotoğrafçıları da tek bir kare için 15 TL istiyorlardı.


Otelde en çok kahvaltı menüsünü beğendim.

Otelde bir de "Çocuk Dünyası" dedikleri bir bölge var. Cep sineması, uyku ve hobi odası, snack bar, çarpışan otomobiller, atlı karınca ve trenden oluşan mini bir lunapark, su parkı, kaydıraklar ve macera labirenti içeren, 4.000 m²’lik bir alan. Akşam yemeğinden sonra ise çocuklar için, kapalı bir alanda mini disko yapılıyordu.

 0-3 yaş gurubu için: Bebek Kulübü, mama hazırlamak için gerekli mutfak donanımına sahipti. Ebeveynlerin, aktivite boyunca bebekleri ile kalmaları gerekmekteymiş ve bebek bakıcısı için de bir gün önceden haber vermek gerekiyormuş.


4-5 yaş grubu için: Bu yaş grubu için eğitici, eğlendirici aktiviteler, el işleri ve havuz oyunları yapılıyormuş.


6-8 yaş grubu: Bu yaş grubuna uygun her türlü spor, yüzme, el işleri, sinema, t-shirt boyama gibi aktiviteler mevcutmuş.
9-13 yaş grubu: Animatörler eşliğinde, yetişkinlerin otelden yararlandığı bütün aktivitelerden onların da yararlanmasını sağlanıyormuş.


14-17 yaş gurubu: Bu gurubun diğer gençlerle tanışıp, aktivitelere katılmaları için, animatörler eşliğinde belirlenen buluşma noktalarında toplanıp, gün boyunca eğlenmeleri amaçlanıyormuş.

Biz kızımdan ayrı kalmayı sevmediğimiz için elbette Bebek Kulübü'nden filan yararlanmadık. Sadece bir kere içeri girip oyuncaklarla oynadık. Ama çocuk kulübü kapsamında kalan trene bindik, üstü kısmen örtülü (gölgeli) diz boyunda çocuk havuzuna girdik. Diğer çocuklar da çocuk havuzu kaydıraklarında deli gibi oynuyorlardı. Mini disko ise akşam yemeğinden hemen sonra uyuyan kızım için çok geç bir saatteydi. Görsün isterdim ama bu sene mini diskoya yetişemedik :(


Üstü tenteli çocuk havuzu ve çocuk kaydırakları

Otelin ana binası denize çok uzak. Öyle "Gazeteleri odada unutmuşum gidip alayım" denilebilecek yakınlıkta değil. Bu nedenle kızım tek uyku uyuduğu için sevindim, daha küçük olup daha fazla uyku uyusaydı zorlanabilirdim. Ayrıca sanırım yine aynı nedenle, havuz kenarında açık restoranı olan, gördüğüm ilk otel. Bu restoranda açık büfe salata, kızartma ve meyveler ile menüdeki 1-2 parça yiyecek servis ediliyor. Pizza ve hamburgerini çok beğendik biz.


Otelde kaç adet havuz olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü otelin hemen hemen yarısı havuzdu zaten. Çok büyük, uzun havuzlar yapmışlar. Aşağı yukarı 4 adet genel havuz var diyeyim. Su kaydıraklarına ait havuzlar var. Kapalı havuz, kapalı çocuk havuzu ve 2 adet jakuzi var. Hamam ve sauna ise spa kapsamında ve ücretli. Otelde ayrıca her akşam amfitiyatroda dans gösterileri vardı. 2 akşam açık hava diskosu, 2 akşam da canlı müziğe denk geldik.

Kızımla durumu nasıl idare ettiğimize gelince: Artık kızım tek uyku uyuyor. Sabah kahvaltıyı takiben havuza indik, 11'den sonra kapalı havuza geçtik ve duş alıp uyuduk. Meyve öğününü havuz başında karpuzla aldık. Uyanıp öğlen yemeği yedik. Uyanma saatine göre ya kapalı havuza, ya da denize gittik. Jakuziye girdik ya da kumla oynadık. Ara öğünümüzde ya gözleme ya da yine meyve yedik. Akşam yine duş alıp, yemeğe gidip uyuduk. Öğlen uykusunda ya kızımın yanında kaldım, ya da eşimi kızımın yanında bırakıp yapmak istediklerimi yapmaya gittim. Akşam da ayfondaki (I-phone) bir programı kullandık. Bir tür bebek telsizi olan bu program, bebek ağlamaya başlayınca kaydedilen diğer telefon numarasını arıyordu. Kızımı portatif yatakta uyuttuktan sonra telefonu başına bırakıp çıktık. Dışarıda başbaşa yemek yedik, diskoya gittik, müzik dinledik vs. 

Sonuç: Çocukla tatile gitmek bir takım işidir. Bir takım olarak hareket ederseniz çocukla tatile gitmek dinlendirici ve aile bağlarını güçlendiricidir. Ayrıca her tatilde olduğu gibi bu tatilde de kızım gelişimsel bir atak yaptı. 21. ayında konuşmaya başladı. Bildiğin 5-6 kelimelik cümleler kuruyor. "Artık, bile, galiba" gibi ifadeleri yerinde kullanıyor. "dahi" anlamına gelen -de, -da eklerini yerinde kullanıyor. İyelik eklerini kullanıyor. Benim, senin demesini biliyordu. Bununla birlikte "geldim, gelsin, geleceğim, geleceksin, geliyorum, geliyorsun" diyebiliyor. Yavaş yavaş şarkı söylüyordu, kendisini aştı. "Ah kalbim ben senden çok çektim, dedisin dedisin" nakaratını tam doğru bestesiyle söyleyebiliyor :) "Albino tavşan" demesini öğrendi :) Kızım, tam dik olan basamaklara tırmanamıyordu. Şimdi 90 derece eğimli merdivenlere tımanabiliyor. Ayrıca kolluklarla tamamen bağımsız olarak yüzebiliyor. Bir haftada daha ne olabilirdi ki? Bu tatil hem bize, hem de kızıma çok yaradı.

Not: Gelişim atağı gözlemimde yanılmadığıma emindim. Nihayet biri beni doğruladı :) İşte Almina ve annesi, onun da tatil sonrası bir gelişim atağı göstererek kendisini şaşırtmaya devam ettiğini söylüyor.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Arabada Bir Bebekle Uzun Yol Yolculuğu Yapılabilir mi? (İstanbul-Antalya)






20 aylık bebekle İstanbul – Antalya arası örnek araba yolculuğu:


07.15: Yola Çıkış

07.45: İlk sıkılma belirtileri ve yanımızda getirdiğimiz oyuncaklarımız: Bir kitap ve bir sürpriz çantası. Kitap nispeten yeni, henüz 1-2 defa okuduğu ve konumuzla alakalı, denizle ilgili bir kitap. Sürpriz çantasında ise kapılarını açtırıp kapamayı sevdiği bir araba, ipinden çekip tekerleklerini döndürmeyi sevdiği bir motosiklet, 5 boy bebekten oluşan bir matruşka ve 6 adet halkayı geçirebileceği, el boyutunda küçük bir halka geçirme oyuncağı var.

08.15: Artık oyuncaklar da oyalamaya yetmeyecek şekilde sıkılıyor kızım. Kimseye tavsiye etmiyorum ama böyle durumlarda kurtarıcımız “meme”. Babamız sağa çekiliyor, hızını azaltıyor ve ben kızımı araba koltuğundan kaldırıp kucağıma yatırıyorum (ben yapıyorum ama siz bana aldırmayın).

08.30: Araba koltuğuna geri oturuyoruz. Ayfondan (I-phone) müzik klipleri izliyoruz. “Old Mc Donald” ve özellikle alfabeyi öğreten çocuk şarkıları şu sıra favorilerimizden. Bir de Gülşen Bubikoğlu’nun bir filminden “Ah Kalbim Ben Senden Çok Çektim” şarkısı :)

09.15: Mola. Bilecik yakınlarındaki Pamukova’da Metin Tesisleri’ndeyiz. Kahvaltı ediyoruz.
Kızım tesis bahçesindeki kazları ve tavus kuşunu kovalıyor.

Tesisin oldukça geniş, ortasından su akan bir bahçesi var.

Kahvaltısı çok vasat, çayı ise lezzetliydi.

Kızım tesisin çocuk parkına bayıldı, bacak kaslarını iyice açtı.

Tesisin tuvaleti oldukça eskiydi.
Kızımın yolda tuvaletini yapmıyor oluşuna sevindim.

09.45: Yola çıkış.

10.15: İlk sıkılma belirtileri. Anne ile birlikte “Dağ Başını Duman Almış” söylenir. Kızımın en küçük zamanlarından beri, zor zamanlarda kurtarıcım olmuştur bu şarkı.

10.45: Balıkesir girişinde kızımı babası, arabayı da annesi devralır. Değişiklik her üçümüze de iyi gelmiştir. Babayla ayfonda Kayu izlenir. Kızım 20. ayının sonlarında ilk defa bir çizgi filme ilgi gösterir. Baba bir yandan Kontes Hanım’a meyve öğününü yedirmektedir.

11.45: Babasının şarkılar söylediği Kontes Hanım nihayet öğlen uykusuna dalar.

13.30: Kontes Hanım uyanır.

14.00: Afyon İkbal Tesisleri’nde kaymaklı ekmek kadayıfı yenir. Kontes Hanım’ın bacakları açılsın diye etrafta koşturulur, minik bir Lunapark ziyaret edilir.

Çok güzel bir mekan yapmışlar. Yaya yolları ile süslü geniş bir mekan. Kızım orada gezerken çok eğlendi. Yoldan görülen çok az bir kısmı, arka tarafı ise bir hayli geniş. 5M Migros bile var, öyle söyleyeyim. Süs havuzları, gösteri yapıp para toplayanlar vsvs.

Sırf bu tatlı ve müthiş kaymak için tekrar uğranır bu tesise.

Ne yazık ki yemekleri tatlısı kadar lezzetli değildi. Tandırını tavsiye etmişlerdi ama onu denemedik. Denediklerimizi ise beğenmedik. Yemek konusunda tavsiye edemiyorum.

14.30: Yola çıkış.

15.00: Hem araba, hem de Kontes Hanım beslenir. Arabaya benzin, Kontes’e de fındık ve badem alınır. Ayrıca yanımızdaki salatalıklar da yenir.

15.30: Uygun bir yerde araba sağa çekilerek Kontes Hanım’ın bezi değiştirilir (Kızım yoldayken kakasını tutuyor. Tuvalete girene kadar yapmıyor.). Bu sırada baba manzara fotoğrafları çekerken, Kontes Hanım da etrafta koşturur. Arabayı anne devralır.

Isparta'da çiçek bahçeleri.

16.00: Baba ve Kontes Hanım sıkıldıklarından; baba arabayı, anne de Kontes Hanım’ı devralır. Kontes Hanım yine meme ister ama artık araba yolculuğu her üçümüzü de yormuştur. Annenin hali kalmamıştır. Antalya’nın içine girilmiş, otel aranmaktadır. Kontes Hanım araba koltuğundan indirilir ama mızmızlığı son raddesindedir. Hiçbir şekilde kendisini teskin etmek mümkün değildir.

16.30: Otele varış.

Söylemeden geçemedim. Giderken Isparta üzerinden, dönüşte ise Burdur üzerinden geçtik. Burdur'da Afyon'a 150 km kala bir Petrol Ofisi istasyonu içerisinde kamyoncuların uğrak yeri olan bir esnaf lokantasına girdik ve gerçekten çok lezzetli ve hafif bir yaprak ciğer yedik. Yanında çoban salatası ve klasik olarak, kocaman bir plastik kova içerisinde ekmek getirdiler :) Ve ilk defa bir restoranda ben istemeden kızım için tatlı kaşığı ve tatlı çatalı getirilek servis açıldı. Bayılıyorum böyle esnaf lokantalarına... Hem kamyoncular asla yanılmaz iyi yemek konusunda :)

Kesme şekerliğe bakar mısınız!

Sonuç: Kızımın aşağı yukarı 7 saatini arabada geçirdiği, toplam 9 saatlik bir yolculuk yaptık. 9 saatin sonunda her üçümüz de enerjimizi tüketmiştik. Ama yine de hoşumuza gitti, farklı bir deneyimdi. Kızım ilk defa gerçek anlamda “yolculuk” ile tanışmış oldu.



Düden Şelalesi - Antalya yakınlarında nereler gezilebilir?


Düden Şelalesi'ni görmenizi tavsiye ederim. Arkadaşlarımdan biri facebook'ta resimlerimden birine yorum bırakmış: "Burası cennet mi?". Antalya'nın sıcağında cennet gibi geliyor insana gerçekten de...

Çağlayan bir piknik alanında: Kepez Mesire Yeri. Pazar günleri yöre halkı tarafından en çok rağbet edilen piknik alanı olduğu söyleniyor. Piknik alanının girişinde develer var. Fotoğraflarını çekmek 3 TL, üzerlerine binmek 10 TL. Kızım korktuğu için fazla yakınlaşamadık develerle :) Piknik alanının giriş kapısının önünde büyük bir otopark var: 2,5 TL. Piknik alanına giriş de ücretli: 2,5 TL (1,5 öğrenci ve müze kart geçerli değil). Piknik alanında da restoranlar, kafeteryalar ve hediyelik eşya dükkanları var.

Şelaleden akan sular gökkuşağı oluşturuyor.

Düden Şelalesi'nin kaynağını Kepez Hidroelektrik Santrali'nden alıyor olması, bence ilginç bir ayrıntı. İki kolu varmış. Aşağı Düden Şelalesi (Karpuzkaldıran Şelalesi), Lara yolu üzerinde 40 metre yükseklikten Akdeniz'e döküldüğünden orasını gezmek mümkün değil. Bizim gittiğimiz ise Yukarı Düden Şelalesi (İskender Şelalesi), 20 metre yükseklikten dökülmekte. Çağlayandan başlayarak Düden Çayı kanyonunda dolaşmak mümkün.


Ayrıca şelalenin yakınında bir de mağara var ki mağaradaki oyuklardan oluşan doğal pencerelerden şelaleyi izlemek de ayrı bir keyif.

Mağaraya merdivenlerle iniliyor.

Manzarayı izlerken bir de suyun sesini duymak lazım.

Düden Çayı kenarında minik restoranlar da var. Alabalık, gözleme filan yenilebiliyor. Ama kızım uzun zamandır yemek istediği bir şeyi, hem de en lezzetlisinden buldu ve kendinden geçercesine yedi...



"Mısır Koçanı" ve Kontes :)

Mesire yerinde bizi heyecanlandıran iki şey daha gördük: Çocuk parkına yakın kafeslerde güvercinler ve tavşanlar ve antik kaya mezarları. Kızım hayvanları elleriyle besledi, biz de eski insanların akarsu kenarına neden mezar yapmış olabileceklerini düşündük durduk. Bir tabelada mezarlarla ilgili olarak şunlar yazılıydı: "Varsak Beldesi'nin hemen üzerinde, kayalardan oluşan, doğal bir surla çevrilmiş çukurlukta antik çağda Lyrbotae adıyla bilinen zengin bir köy yerleşmesine ait kalıntılar yer almaktadır.
     Düden'de görülen Nekropol (mezarlık) bu köye ait olmalıdır. Başlıca mezar dipleri kayaya oyulmuş mezar odaları ve üzeri kapakla örtülü sandukalar biçimindedir. Mezar odalarına birkaç basamakla inilir. Bazılarında karşılıklı olarak ölünün yatırıldığı oyma kaya sedirler vardır.
     Mezarların hemen hemen tamamı, çağlar boyu soyulmuş ve tahrip görmüştür.
  Gerek Lyrbotae'deki kalıntılar, gerekse Düden'deki mezarlar M.S. 2-7. yüzyıllar arasında tarihlendirilir. Ancak çevrede tesadüfen ele geçen ve bugün Antalya Müzesi'nde sergilenen Aspendos Sikkeleri ile bir vazo dikkate alınırsa bu bölgedeki iskan M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanır."



Kontes tavşan besliyor.


Antalya sıcağında kaçılacak en güzel yerlerden biri, bir doğa harikası.