30 Aralık 2011 Cuma

Ocak'ın 1. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?




Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)


Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:

  1. Ispanak (Seviyorum uleyn!)
  2. Pırasa (Haftanın zeytinyağlısı)
  3. Balkabağı 
  4. Havuç (Ne kadar çok tüketiyormuşuz havucu, yazdıkça fark ediyorum.)
  5. Patates / Soğan
  6. Portakal
  7. Mandalina
  8. Elma
  9. Armut
  10. Muz (Kızımın kahvaltısına ya da ara öğününde kefirinin içine katıyorum.)
  11. Kıvırcık
  12. Taze nane
  13. Yumurta
  14. Cam kasede organik yoğurt
  15. Organik dil peyniri (kızımın kahvaltısına katıyorum)



Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

Artık iyileştim, hasta değilim ama yoğun bir çalışma temposuna girdim. Bu nedenle vitamin mineral ağırlı besleneceğim. Öyle boş tatlı, unlu, makarna, pilav yok bu hafta :)

  1. Yayla çorbası: Bu hafta eşim yok. Onun yokluğundan istifade bol bol naneli yayla çorbası yaparım artık :)
  2. Ispanak yemeği: Kıymalı ve havuçlu
  3. Zeytinyağlı pırasa: Zeytinyağlı yemeksiz sofra olmaz.
  4. Kızımın yemeklerini bu hafta annem yapar sanırım, rahatım o konuda en azından bu hafta :)
  5. Bol bol yeşil salata
  6. Balkabağı Tatlısı: İnsanın beyni çok çalışınca glikoz istiyor. Saçma sapan tatlılar yemektense meyve tatlısı yiyeyim bari.
  7. Bol bol kuruyemiş: Çalışma saatlerimin ve kızımın iştahsız akşamlarının kurtarıcısı. Kızım bu ara özellikle duta dadandı. 2 kase dut yiyebiliyor.
Eşimle artık sadece hafta sonları görüşebileceğiz.Onsuz boğazımdan geçmez zaten; balık ve et keyfini hafta sonlarına saklıyorum :)

Herkese mutlu bir yeni yıl diliyorum...

29 Aralık 2011 Perşembe

Gün 24 Saat Yetmiyor Mu? Zaman Planlaması - Sinbo Digicook Elektrikli Düdüklü Tencere




Öncelikle belirtmek isterim ki ben ev işi ve zaman yönetimi konusunda konuşacak son kişiyim aslında :) Ev işi yapmaktan hiç hoşlanmam, ayrı eve çıkıncaya kadar da yapmadığımdan beceremem de zaten. Ayrıca da tembelimdir ve her işi de son dakikaya bırakırım. Off, of :)

Gelgelelim bu tembellikle eğer evim "Kalk gidelim" demiyorsa, bunu da bir iki küçük tüyoya borçlu olduğumu söylemeliyim. Bu tüyolarımı paylaşmak istiyorum izninizle. İşte ilk tüyom:


Son 4 yıldır bu tencereyi kullanıyorum. Bu tencere olmasa ne yapardım bilemiyorum :) Aslında bazen düdüklü tencere yerine "Yemek Yapma Makinesi" diyorlar ki, bu tencere için en iyi tanımlama da budur sanırım.


Size nasıl işe yaradığını bir örnekle anlatayım:
Mesela kızım oyun oynamak istiyor ama akşam yemeği için mercimek çorbası yapmam lazım. Tencerenin içine soğan, sarımsak, patates, havuç ve kırmızı mercimeği atıyorum. Suyunu ekleyip kapağını kapatıyorum ve dijital göstergesindeki "Çorba" düğmesine tıklıyorum. Sonrasında da kızımla oyun oynamak üzere mutfaktan çıkıyorum. Düdüğü öttükten sonra 9 dakika içerisinde çorbam hazır oluyor. Düdüğü kapatmama gerek yok, kendisi otomatik kapatıyor. Çorba piştikten sonra bana bir sinyalle haber veriyor. Ama ben genellikle oralı bile olmuyorum :) Çünkü tencere ateşte değil, altını kapatma derdi yok. Tencere düdüğünü kendisi indirdiği gibi pişirmeyi de kendisi sonlandırıyor. Ayrıca çorba soğur gibi bir derdim de olmuyor. Çünkü ben gidip de "İptal" düğmesine basana kadar "Sıcak Tutma" modunda kalıyor. Eşim gelip de zile bastığında, kapı otomatiğine basıp hemen karıştırıcı (blender) ile çorbamı karıştırıyorum. Eşim daire kapısına gelene kadar sıcacık çorbası hazır oluyor. Tam tembel işi :) Ne kadar tavsiye etsem azdır.

Bu şekilde 12 saate kadar sıcak tutabiliyor. Ama siz taze pişmiş olsun istiyorsanız, malzemeleri içine koyduktan sonra gecikmeli çalıştırıcıyı ayarlayıp ileri bir saatte pişirmesini de sağlayabiliyorsunuz. Ben kullanmadım ama sanırım geciktirme süresi en fazla 2 saat olabiliyormuş. Elektrikli olduğu için tencerede yemek pişirirken gezmeye gidebilir, malzemeleri akşamdan koyup sabaha sıcak çorba elde edebilir ya da işe gitmeden malzemeleri koyarsanız akşam sıcacık yemeğiniz sizi karşılayabilir (eğer elektrikler kesilmezse). Aynı şekilde ramazan ayı ya da yemek davetleri gibi belirli saatte yemek yenilmesi gerekli olan günler için de bir kurtarıcı. Yemeği hem pişiriyor hem de o saate kadar sıcak tutuyor. İşte benim gibi yemeği pişerken gezmeye giden bir yemek blogu yazarı: http://arzununhunerleri.blogspot.com/2010/04/sinbo-digicook-elektrikli-duduklu.html

Bu tencerede pişen yemeğe en ufak bir ilgi göstermeniz gerekmediğinden, Sinbo kendi kendine yemeği pişirirken, siz de başka bir yemek pişirebilirsiniz.

Almakta ilk başta tereddüt etmiştim ama şimdi bu tencere olmasa herhalde bizim evde ev yemeği yenilmezdi diye düşünüyorum. Hele ki bebekten sonra! Bu tencerenin kullanımını gören çevremdeki çok kişi de gidip aldı. Ama her nedense reklamı hiç yapılmıyor bu tencerenin. Benimki gibi gören gidip alıyor herhalde. Reklamı yapılmayan ticari eşyalara da ayrıca bir sempati duyuyorum, reklama ihtiyaçları olmadığı için :)

Hadi ben tembel ve beceriksizim, haklı olarak yemek kaliteme güvenmeyebilirsiniz. İşte size bazı yemek bloglarından Sinbo'da pişen tarifler ve tencereye dair övgüler:

http://www.lezzetkahvesi.com/?p=960 : Kırmızı biber dolması



http://lezzetler.com/tarif-62470.html : Pastırmalı Kuru Fasulye



Tencerenin tek bir kötü tarafı var: İç haznesi teflon kaplama. Teflon kaplamalar neredeyse piyasadan kalktı, çizilmesi durumunda kanserojen etkisi olduğu ispatlandı. Evimde teflon kaplama kullanmıyorum ama Sinbo'dan vazgeçemiyorum. Keşke farklı malzemeden iç hazne yapsalar. Hazne ile ilgili bir iyi tarafı var: 
444 66 86 numaralı müşteri danışma hattını arıyor ve ürünün kodunu veriyorsunuz (tencerenin altında yazıyor). İç hazne istediğinizi not düşüyorlar ve ödemeli kargo ile yeni bir iç hazne yolluyorlar. Geçen hafta yeni bir iç hazne için 20 TL ödedim. Gerçi gelmesi 3 haftayı buldu ama böyle bir yedek parça hizmeti de kolay kolay bulunmaz.





Belki bir kötü tarafı daha vardır (beklentiye göre değişir): Boyutu.
Şöyle tarif edeyim: Hemen hemen küçük boy bir mini fırın kadar büyük bir alet. Mutfak tezgahı üzerinde ya da tencere dolabında saklanamıyor yani. Kendisine özel bir yer edinmesi lazım. Ki ben kendisini mutfağımın baş köşesinde tutuyorum :) Tanıtımında 5, 7 ve 10 litrelikleri olduğu yazılmış ama ben piyasada sadece 7 litrelik bulabilmiştim. Alırken "Büyük mü acaba?" diye tereddüt de etmiştim ama şimdi memnunum. Mesela organik tavuğu bütün alıp olduğu gibi tencereye yerleştiriyorum. Tavuğun büyüklüğüne göre ne kadar zamanda pişireceğine tencere kendisi karar veriyor :)


Sinbo'yu ilk aldığımda bir türlü kullanamadım. Sonra internette araştırınca gördüm ki pek çok kişi sırf kapağını kapatamadığından kullanamıyor tencereyi. Kısaca onu da anlatayım:

Tencerenin iç haznesine yemek malzemelerini koyuyorsunuz. Sonra iç hazneyi tencerenin içine yerleştiriyorsunuz. Tencereyi fişe takıyorsunuz. Dijital gösterge size doğru bakacak. Tencerenin kapağının üstünde düdüğü var. O düdüklü kısmı sol tarafınıza doğru getirip kapağı hafifçe kapatıyorsunuz. Tencerede ve kapağın çevresinde çıkıntılar var. O çıkıntıların birbirine kenetlenmesi lazım. Kesinlikle zorlamıyorsunuz, eğer zorlanıyorsa hatalı bir hareket yapıyorsunuz demektir. Kapağı kapattıktan sonra düdüğün çıkıntılı ucunu tam karşı duvara, kuzey yönüne doğru çeviriyorsunuz. Dijital göstergede ilgili düğmeye basıyorsunuz (çorba, sebze, et, pilav vs). Yemek piştikten sonra da düdüğün çıkıntılı kısmını tutup yavaş yavaş sağa doğru çeviriyorsunuz ki içerideki buhar boşalsın. Eğer yemek piştikten sonra bir süre beklerseniz buhar kendiliğinden boşalıyor. Eğer beklemek istemiyorsanız, diğer düdüklülerden farklı olarak soğumasını beklemek kesinlikle gerekmiyor. Buharı anlattığım şekilde kendiniz de boşaltabilirsiniz. Ama boşaltırken dikkatli olun, sıcak buhar elinizi yakmazın. En iyisi düdüğün çıkıntılı kısmını bir havlu yardımıyla tutun ve buharın da havlunun içerisine doğru çıkmasını sağlayın.



Pişirmeyle ilgili bir ayrıntı daha:
Tencerenin iç haznesi çıkıyor. Zeytinyağlı gibi önceden kavrulması gereken yemeklerde iç hazneyi doğrudan ateşin üzerine koyanlar varmış. Bense yiyecekleri kavurmak istediğimde kapak açıkken "Çorba" düğmesine basıyorum. Tencerenin dibindeki elektrikli ısıtıcı çalışmaya başlayınca iç haznedeki yiyecekler de pişmeye başlıyor zaten. Gerekli kavurma işlemini yaptıktan sonra suyunu ekleyip kapağını kapatıyor ve ilgili düğmesine basıyorum.

İç hazne ayrıca bulaşık makinesinde de yıkanabildiğinden, temizliği de son derece kolay bu tencerenin. Her yönüyle pratik işte, daha ne diyeyim :)

23 Aralık 2011 Cuma

Aralık'ın 4. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?




Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)


Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:

1. Beyaz lahana
2. Karnabahar (küçük boy)
3. Brokoli (küçük boy)
4. Havuç
5. Portakal
6. Elma
7. Armut (Deveci armudu çıkmış. Yarısını kızım, yarısını da babası yiyor.)
8. Mandalina (Evdeki C vitamini canavarlarına 1 kg yetmiyor, 2 kg alıyorum)
9. Kıvırcık Salata
10. Karanfil ve çubuk tarçın

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

Bu hafta hala hastayım. Ama bu haftayı da az sebze ile geçiremeyeceğim.O nedenle evdeki Rus kökenli yardımcımın en güzel yaptığı sebzeleri aldım bu hafta :)

1. Çorbalar: Tarhana çorbası (En kolay pişen çorbadır sanırım. Otomatik karıştırıcı aldım bir de kendime, atıyorum tencerenin içine, çorba pişene kadar karıştırıyor. Böylece ıslatma derdinden de kurtuldum. Off, tembellik başa bela :) Brokoli Çorbası
2. Havuçlu, kıymalı kapuska
3. Makarna (Kızımın yemek yemek istemediği akşamlarımızın kurtarıcısı)
4. Kızıma özel karnabahar veya brokoli ile pişmiş, içine mercimek, bulgur ve kıyma eklenmiş yemek.
5. Bol bol havuç ve turp salatası (Farenjit olduğum için asitli yiyecekler yasak. Bu nedenle salataya limon ve sirke türevleri eklenmeyecek.)
6. Bol bol sıcak çay içilecek: Geçen hafta aldığımız adaçayına devam.
7. Karanfil emilecek: Hem boğazı uyuşturup ağrıyı azaltıyor hem de mikrop öldürücü etkisi var.
8. Komposto: Kuru üzüm ile pişirilecek, içine çubuk tarçın, karanfil ve ceviz atılan taze meyve kompostoları
9. Bol bol kuru yemiş yenecek (Kavrulmuş olmayacak. İştahımız olmadığı için az yiyorsak, vücudumuz için gereken kaloriyi kuru yemişlerden alabiliriz.)


Bu hafta da tatlı yok. Şekerin bağışıklık sistemini güçsüzleştirdiği artık tıbben ispatlandı. (Ekmek aldığımız fırınımız acıbadem kurabiyesi de yapmaya başladı. Bu madde yalan oldu :)

Hava soğuk olduğundan, balık ve et keyfini artık evimize yaparız haftasonu :)
Herkese mutlu bir hafta diliyorum...

19 Aralık 2011 Pazartesi

Cold-Mix Nedir? (Baby-x Cold)

Cold-Mix konusunda arama yapan pek çok kişi benim siteme gelmiş. Madem buyurup geliyorlar, bari ben de hakkıyla bir yazı yazayım :)

Cold-Mix, üst solunum yolu enfeksiyonları, grip ve soğukalgınlığı semptomatik tedavisinde kullanılan, bizim küçükken kullandığımız Vicks türevi bir damla.

Türk malı olduğunu tahmin ediyorum, çünkü kutusunda üretim yeri olarak Ankara görünüyor. 
Ayrıca yine kutusundaki bilgilere göre tamamen bitkisel, sadece okaliptus ve ladin yağları içeriyor. Okaliptüs yağından kasıt sineol, yani (cineole) okaliptus ağacının yapraklarından elde edilen yağın içinde bulunan bir madde. Benzer diğer ilaçlardan farklı olarak ise mentol, reçine ve alkol içermiyor. Dolayısıyla toksik (yani zehirleyici) bir etki göstermiyor.

Elbette bir ilacın bitkisel olması zararsız olacağı anlamına gelmiyor. Mesela bir uyuşturucu olan afyon da bir bitki olan haşhaştan elde ediliyor. Bu nedenle ilacı kullanırken kullanma talimatlarına uymanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Talimatlara göre kullanımı şu şekilde: En az 3 saat aralıklarla giysinin burna yakın bir kısmına (yaka, omuz) ya da yastığa damlatmak suretiyle yani kesinlikle tene temas ettirmeden kumaşa damlatarak solunması gerekiyor (Hiçbir kumaşta iz bırakmıyor, uçucu bir yağ olduğundan, uçup gidiyor.). Ayrıca hasta birinin bulunduğu kapalı ortamlarda yine bir kumaşa damlatmak suretiyle mikroplara karşı koruyuculuk sağlayabiliyor. Eğer doz aşımı olursa, damlatılan kumaşın ortamdan uzaklaştırılması yeterliymiş. Boğmaca ya da bronşiyal astım atakları sırasında ise kesinlikle kulanılmamalıymış.

Peki bu damlayı damlattığımızda hastalığımıza etkisi ne oluyor?

En önemli etkisi burnu açması. Solunum yolu hastalıklarının (grip, nezle, bronşit gibi) en önemli belirtisi burun tıkanıklığıdır. Burun tıkanıklığı kulak ağrısı yapabilir, günlük hayatı etkiler. Geceleri ise uykuya dalmayı güçleştirir. Vücut uykuda yenilendiğinden, uykusuz kalmak hastalık sürecini uzatır.  Bu nedenle bence cold-mix'in en önemli başarısı burun tıkanıklığını açabilmesidir.

Diğer etkisi ise kapalı alanlarda ve toplu ortamlarda hastalığın bulaşmasını engellemeye yardımcı olur. Engeller diyemiyoruz tabii ama elinden geleni yapar :) Ben özellikle kışın AVM gibi kapalı ortamlara çocuğunuzla girdiğinizde yakasına bir damla damlatmanızı şiddetle tavsiye ederim. Kendiniz için de işyerinizde, araba içinde, misafir kabul ettiğinizde kullanabilirsiniz. Farklı bir kokusu olduğundan tepki de alabilirsiniz ama belki "oda kokusu" filan diye kandırabilirsiniz insanları :)

Ayrıca solunum yolu hastalıklarının süresini ve şiddetini de azalttığını söylüyor prospektüsünde ama bundan pek emin değilim. Ne de olsa grip ilaç kullanınca 1 haftada, kullanmazsan 7 günde geçen bir hastalıktır. 

Hastalık süresini ve şiddetini azaltmasa bile burnumu açması benim bu ilacı kullanmam için yeterli sebep.

Şie açıldıktan sonra buzdolabında saklanması önerilir deniyor ama ben ilk yardım çantamda mutlaka bir şişe bulunduruyorum, kapalı ortamlara girdiğimizde kullanmak üzere. Zaten 22 derecenin altında ve ışık almayan yerde saklayınız diyor. Bu ilacı kışın kullandığım için zaten 22 derecenin üstünde bir ısıya maruz kalmıyordur diye düşünüyorum.

Bu ilaç kış aylarında ailemizin vazgeçilmezi. Henüz herhangi bir yan etkisini görmüş değilim. Benim kokulara karşı aşırı hassas eşim ve kızım da ilacı severek kullanıyorlar.

Yazıyı yazarken arama yaptığımda gördüm ki bir de bebekler için olan türevini çıkarmışlar:



Yalnız içindekileri incelediğimde şişesinin daha büyük olmasından başka farklı bir özellik göremedim.

 Özetle, ben kullandım, tavsiye ediyorum :)

NOT: İlacı arayıp bulmayanlar oluyormuş. Benim aklıma şöyle bir yöntem geldi: Kutusunun üzerinde İstanbul'daki firmanın telefon numarası var. Belki ilgili eczane arayıp da istetirse gönderebilirler. Buraya firmanın ismini ve telefon numarasını yazıyorum:

Ena Farma Sağlık Ürünleri Ltd.
Tel: (0216) 399 54 25

17 Aralık 2011 Cumartesi

Aralık'ın 3. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?




Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)


Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:

1. Ispanak (1-2 hafta yemeyince özlüyoruz)
2. Patates (Patates, soğan ve turp gibi yer altında yetişen kök bitkileri mutlaka ama mutlaka organik almanızı tavsiye ediyorum. Bu tür bitkiler toprağın tüm yararlı minerallerini aldıkları gibi toprağı zehirleyen her türlü maddeyi de emiyorlar.)
3. Soğan
4. Havuç
5. Turp
6. Elma
7. Armut (Deveci armudu çıkmış. Yarısını kızım, yarısını da babası yiyor.)
8. Mandalina (Evdeki C vitamini canavarlarına 1 kg yetmiyor, 2 kg alıyorum)
9. Trabzon Hurması (Hastasıyımmmm!)
10. Kurutulmuş Adaçayı

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

Bu hafta hastayım. O nedenle yeşillik almadım, zira salata yapacak mecalim yok. Aynı nedenle fazla sebze de almadım, kuru bakliyatlarla özlem gidereceğiz. Sanılanın aksine hastayken alınan C vitamininin, hastalığı sonlandırıcı bir etkisi olmuyormuş. C vitamini, ancak hasta olunmadan alındığında bağışıklı sistemini güçlendirerek hasta olmayı önlüyormuş. Hasta olduğumuzda çoğumuz fark etmişizdir: Canımız yemek yemek istemez. Bunun nedeni vücudun sadece hastalık unsurlarını (virüsleri, bakterileri) yok etmeye odaklanması ve hazım gibi ciddi efor sarf ettiren bir işlemi gerçekleştirmek istememesidir. Ayrıca ateşi olan hastanın yemek yemesi, ateşini daha da arttırır. Doğada hiçbir hayvan, hastayken yemek yemez. Tüm bu nedenlerle hasta kişinin (çocuk veya yetişkin) kolay sindirilecek ve hastalık sebebiyle vücutta ortaya çıkabilecek su kaybını önleyecek sulu gıdalarla beslenmesi uygundur. Nedeni tıbbi olarak açıklanamamakla birlikte, tavuk suyuna çorbanın özellikle grip gibi hastalıkları iyileştirici etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca bende her mevsim meyve ve sebzesinin, o mevsimde ortaya çıkan hastalığı iyileştirecek özelliğe sahip olduğu gibi bir hissiyat mevcut :) Bu nedenle özellikle pancar, kereviz, pırasa, lahana, yer elması gibi sebzeleri (geçen haftadan azar azar kalmıştı) yaptığım çorbaların içine az da olsa atıyorum. Bu kadar ön bilgiden sonra bu haftaki menümüz:


1. Çorbalar: Parça tavuk etli tavuk suyu çorbası, Borç Çorbası, Mercimek Çorbası (Soğan, sarımsak, havuç ve patates atarım içine zaten ve ayrıca diğer sebzeleri de azar azar koyabiliyorum, karıştırıcı (blender) ile karıştırdığımda fark edilmiyor bile), bilumum sebze ile yapılan sebze çorbaları
2. Bol havuçlu ıspanak
3. Makarna, pilav, kuskus (Kızım da hasta. Yemek yemesi için zorlamıyorum. Enerji ihtiyacını karbonhidrattan alabilir.)
4. Barbunya Pilaki (Zeytinyağlımız olmadan menü tamamlanmıyor.)
5. Etli nohut (Eşim hastasıdır.)
6. Bol bol havuç ve turp salatası (Farenjit olduğum için asitli yiyecekler yasak. Bu nedenle salataya limon ve sirke türevleri eklenmeyecek.)
7. Bol bol sarımsak ve soğan yenecek
8. Komposto: Kuru üzüm ile pişirilecek, içine çubuk tarçın, karanfil ve ceviz atılan taze meyve kompostoları
9. Bol bol kuru yemiş yenecek (Kavrulmuş olmayacak. İştahımız olmadığı için az yiyorsak, vücudumuz için gereken kaloriyi kuru yemişlerden alabiliriz.)


Bu hafta da tatlı yok. Şekerin bağışıklık sistemini güçsüzleştirdiği artık tıbben ispatlandı.

Hafta sonu da açık havada dolaşılacak, tanıdıklarla görüşülmeyecek ki hastalığımızı başkalarına satmayalım. Dolayısıyla balık ve et hakkımı hafta sonu eşimin keyfine bağlamış bulunmaktayım :)

15 Aralık 2011 Perşembe

Organik Besin Yemeli Miyiz?


Ece Temelkuran'ın çok beğendiğim bir yazısı var. Kişisel internet sayfası açılmıyor ve yazının yayınlandığı gazete de hata veriyor. Ben de yazıyı kaybetmemek adına kendi sayfama koymaya karar verdim. Facebook sayfasından alıntılayarak buraya kopyalıyorum:

Organik Nazmi ve Ciddiyet

ORTADOĞU ülkelerinde ve Türkiye'de ölüm gündelik bir mesele ve insan hayatı en ucuz tüketim maddesi olduğu için bu ülkelerde insanların yapay tatlandırıcıların tehlikesi ya da hormonlu domatesin dehşeti üzerine uzun süre düşünmesini, bunu bir Finlandiyalı kadar yürekten ciddiye almasını bekleyemezsiniz. Komik olur yani.

Fıkralarında bile insanların katledildiği bir coğrafyada kanın şu anda akmadığı, kimsenin kafasının, bacağının, kolunun kopmadığı bir ölümü tasavvur etmek, bundan korkmak, sizi sadece muhallebi çocuğu durumuna düşürmez, aynı zamanda alay konusu yapar. Nitekim Erzurum'da yaşayan Nazmi Bey'in adının "Organik Nazmi"ye çıkması da muhtemelen böyle bir sürecin sonucu. Oysa Nazmi Bey benim kahramanım.

Nazmi Bey bugün Türkiye'de en ciddi politikayı yapan, en esaslı ve en delikanlı siyaseti yürüten az sayıda insandan biri. Bu yazıyı sadece ona değil, kanın bütün gözleri kör ettiği için sadece kan rengi şeyleri görebilen gözlerin olduğu bu ülkede yeryüzüne dair, toprak kadar somut bir derdin peşine düşen herkese destek vermek için yazıyorum.

ALTIN TOHUM
Organik Nazmi, Erzurum'da yaşıyor. Öğretmenlikten sonra organik işine girmiş ve şimdi Nazmi Ilıcalı Organik Gıda Üreticileri Federasyonu Genel Başkanı. Federasyon bir açıklama yaptı önceki gün. Yerli tohum getirecek her üreticiye bir Cumhuriyet altını verecek. Helal olsun!

Biliyor musunuz bilmiyorum, Türkiye'de yerli tohumu bitirmeye yönelik büyük çaplı bir operasyon yapıldı ve şimdi yerli tohum alım satımı yasak. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, bu yasanın kenarından geçip müthiş bir iş yapmıştı, devam da ediyor. Tohum değiş tokuş pazarı kurdu. Köylüler yıllardır sakladıkları tohumları sandıklardan çıkardılar ve şimdi soyu tükenmiş sebzeler ve meyveler yeniden üretilmeye başlandı. Nazmi Bey de şimdi benzer bir şey başlatıyor. Peki altın meselesi alım-satım yasağının kapsamına girer mi? Hmmm... Girerse ne yapacağız?

İTAATSİZ TOHUM
Birkaç gün önce Futuristika Dergisi'nden Pınar İlkiz Hanımefendi geldi ve sivil itaatsizlik üzerine minik bir söyleşi yaptı benimle. (Dergiye internetten bakın, bence süper. futuristika.org) Türkiye'de sivil itaatsizlik eylemi olarak bundan sonra neler yapılabilir diye düşünürken saydığım birkaç şey içinde bunu söylemeyi unuttuğumu şimdi fark ediyorum. Elbette ya! Yerli tohum alım satımı, çoğaltılması! Bunu sivil itaatsizlik eylemi olarak da tasarlamak gerek. Organik Nazmi Bey'e sesleniyorum:
 Nazmi Bey, eğer bu altın meselesinden başınız sıkışır da olay eylem yapmaya kadar giderse ben buradayım. Her türlü yani. Elimizden gelen ne varsa...

Dün Radikal Gazetesi'nde Koray Çalışkan bir yazı yazdı. Bizi GDO'lu ürüne karşı koruyacak olan Biyogüvenlik Kurumu'nun bilakis GDO'lu ürünlere onay verme noterine dönüştüğünü söylüyor. Bu hafta 10 yeni GDO'lu mısır çeşidine daha izin verilecek. Çokuluslu şirketler böylece bağırsaklarımıza kadar girecek. Çünkü GDO'lu ürünlerin bağırsaklarda bile sindirile-mediği, hücrelerimize nüfuz ettiği Bi-yogüvenlik Kurumu'nun kendi raporlarında bile(!) yazıyor. Kapitalizm böyle Allahsız kitapsız, insanın bağırsağına bile sızabilen bir şey.

ELDEN NE GELİRSE
Anadolulular bugünlerde toprağı, doğayı ve kendileri gibi yaşama hakkını savunmak için HES'lere karşı mücadele veriyorlar. Yakında bu mücadele GDO'ya karşı ve yerli tohum için de büyüyecek. Sanırım kapitalizme karşı dünyadaki en hakikatli, en bilekli direniş buradan gelecek. Sisteme karşı yeryüzünü savunanlar bir araya gelecek. Daha enternasyonal bir muhalefet düşünebiliyor musunuz! Bu enternasyonal direnişin Anadolu ayağı için, ben buradayım. Her türlü yani. Elimizden ne gelirse...

Ece Temelkuran

9 Aralık 2011 Cuma

Aralık'ın 2. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?



Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)  

Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:
  1. Karnabahar
  2. Lahana
  3. Kırmızı Pancar
  4. Kıyma ve Kuşbaşı et
  5. Kuskus
  6. Sarımsak
  7. Elma
  8. Armut (Deveci armudu çıkmış. Yarısını kızım, yarısını da babası yiyor.)
  9. Portakal
  10. Mandalina (Sokağa çıkarken yanıma alıyorum, parkta yemesi rahat oluyor.)
  11. Muz (Organik Anamur muzu var, küçük boy yerli muz)
  12. Marul
  13. Turp
  14. Havuç
  15. Maydonoz

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

  1. Borç Çorbası (kırmızı pancar, lahana, havuç ve kuşbaşı et ile yapılır ve kurufasulye yemeği gibi piştikçe lezzeti artar)
  2. Kıymalı karnabahar
  3. Havuçlu Kapuska (Çocuklar havuçlarını ayırıyorsa, rendeleyerek yapmayı deneyebilirsiniz)
  4. Sebzeli kuskus
  5. Pancar Turşusu (bol sarımsaklı olur ve tercihen anneye yaptırılır :) esasen yapımı çok kolaydır, kızım da bayılarak yiyor, pancarın tadı çocukların hoşuna gidiyor) (aslında pancarın suyunu sıkıp içenler de varmış ama meyve sebze suyu içmek adetim değildir, belki salataya rendelemeyi deneyebilirim)
  6. Yeşil salataya artık renk olsun diye sadece havuç ve yurp koyuyorum. Domatesler iyice çığrından çıktı :)
  7. Bu hafta tatlı yok. Geçen hafta 2 defa kakaolu kek pişti, olay çığrından çıktı :)
Balık ve et hakkımızı akrabalar ve arkadaşlarla yenecek yemeklere yani hafta sonuna saklıyoruz :)

3 Aralık 2011 Cumartesi

Eve Organik Sipariş Nasıl ve Nereden Verilir?


Son 5-6 senedir organik beslenmeye dikkat ediyorum. Mümkünse organik satış yapan pazarları tercih ediyorum. 

Organik beslenmenin pahalı olduğu düşünülüyor. Ancak ben bu kanaatte değilim. Organik olmayan sebze-meyveyi marketten almakla, organik sebzeyi pazardan almak arasında fiyat farkı hemen hemen hiç yok. Organik pazar ile normal pazar arasında elbette fiyat farkı oluyor. Ama bunu da daha az hastalanıp, daha az doktor ve ilaç masrafı yaparak karşıladığımı düşünüyorum. Çocukluğumdan beri sürekli yorgan döşek hasta düşen ben, son üç senedir hiç hastalanmadım. Eşim çok az hastalanır ve hepsini ayakta geçirir. Kızıma ise henüz hiç ilaç vermedim. 1 yaşından sonra ise sadece 2 defa, kontrol için doktora götürdüm. Organik beslenmenin bu işte parmağı olduğunu sanıyorum.

İstanbul'da haftanın çeşitli günleri, çok sayıda organik pazar kuruluyor:

Salı: Beylikdüzü (Pazar Yeri'nde)
Çarşamba : Kadıköy (Özgürlük Parkı, Selamiçeşme, Göztepe, Bağdat Caddesi yanı)
Cuma: Bakırköy (Airport Alışveriş Merkezi’nin otoparkında saat 11.00-21.00 arası açık), Silivri (Organik Tarım Pazarı, New Center Alışveriş Merkezi yanında, PTT karşısında)
Cumartesi : Şişli-Feriköy (Bomonti Caddesi, Lala Şahin Sokak, eski Tekel bira fabrikasının alt sokağı), Zeytinburnu (Topkapı Merkezefendi Camii yanı), Beylikdüzü
Pazar: Kartal (Tren istasyonu yanındaki eski Eczacıbaşı İlköğretim Okulunun bulunduğu alanda), Maltepe (Altayçeşme Belediye Hizmet Alanı’nda, Altayçeşme Mah. Kışlalı Cad. No: 18), Kasımpaşa (Dolapdere - Perpa Kavşağı arkası,İngiliz Konsolosluğu'nun önünden geçen alt geçitten direkt olarak gidilebiliyor.), Fatih (Fatih İtfaiye ve Bozdoğan Kemeri arkası)

Bu pazarlarla ilgili ayrıntılı bilgileri http://www.ekolojikureticiler.org/ ve http://bugday.org/ adreslerinden alabilirsiniz.

Kızımla birlikte pazara gitmeyi ve meyve sebzeleri ellemeyi çok seviyoruz. Hem adlarını ve renklerini öğreniyor, hem dokularını hissediyor, hem de tatlarına bakıyor. Pazarların harika birer eğitim alanı olduğuna inanıyorum. 

Ama kışın havalar soğuyunca farklı eğlenceleri tercih eder oluyoruz. Bu durumda da organik beslenebilmek için tek tercihimiz eve sipariş vermek oluyor. Eve verilen siparişler elbette daha pahalı oluyor. Bir ortalama vermem gerekirse: Et, bakliyat ve temizlik malzemeleri dahil olmak üzere organik alışverişimiz aylık 800 TL civarında oluyor. Evde 3 yetişkin ve 1 çocuk var. Ayrıca haftanın 1 günü de misafir kabul ediyoruz.

Organik sipariş etmek tamamen güvene dayalı bir ilişki gerektiriyor. Çünkü pazarda alışveriş yaptığınız standın üzerindeki sertifikaları inceleyebiliyorsunuz. Eve sipariş ettiğinizde ise kapınıza gelen kişiye güvenmeniz gerekiyor. Şimdiye kadar sadece 2 farklı yerden sipariş verdim:

1. http://www.organikye.net/ : Eğer hangi meyve sebzenin mevsimi olduğunu takip etmek ve o hafta ne pişireceğinize kafa yormak istemiyorsanız, size uygun olan sistem budur. Sitenin e-posta listesine üye olduğunuzda her hafta çarşamba günü size bir hasat listesi gönderiyorlar. O hafta gelecek olan kolinin içerisinde standart olarak bulunacak 4 tane ürünü yazıyorlar. Siz yemeklikler ve meyveler grubundan 4 çeşit, salatalık grubundan 3 çeşit seçim yapıyorsunuz. Bu şekilde oluşturduğunuz kolinin fiyatı 50 TL oluyor. Ayrıca koli dışında sebze, meyve, hayvansal ürün (et hariç) ve bakliyat istiyorsanız onları de belirliyorsunuz ve ücreti ekstra olarak koli ücretine ekleniyor. Ümit Bey'in adresine Cuma akşamına kadar cevap veriyorsunuz ("reply" yapıyorsunuz). Ücreti banka hesabına EFT ile gönderiyorsunuz. Koliler cumartesi günleri teslim ediliyor ve kargo ücreti alınmıyor. Ümit Bey kolimizi bizzat kapımıza kadar getiriyordu. En ufak bir şikayetimizi dikkate alıyordu. Ayrıca Feriköy'e gittiğimiz günlerde de Ümit Bey'in standını ziyaret ediyorduk. Bu sistemin benim açımdan dezavantajı et siparişi verememek, e-postama bakmaya zaman ayıramadığım dönemlerin olması ve bilgisayar bankacılığı ile uğraşmak istememem.

2. http://www.manavim.com/: Aklınıza gelebilecek her çeşit organik ürün mevcut. Eti ve tavuğu da buradan sipariş ediyorum. Gökçe Ada'dan geliyor organik etler. Süt ve süt ürünleri de Ada marka. Sitede telefon numaraları var. Herkese aynı kişi mi cevap veriyor bilemiyorum ama ben Yasemin Hanım ile görüşüyorum. Kendisi inanılmaz kibar ve ilgili biri. Hangi ürünleri sıklıkla sipariş ettiğimi biliyor ve ürünler geldiğinde beni uyarıyor. Beni telefonda sipariş verirken gören hemen herkes "Nereden sipariş veriyorsun?" diye soruyor. Hele çalışan insanlar için inanılmaz büyük bir rahatlık. Bazen sipariş vermeyi unuttuğumda kendileri arıyorlar. Cuma akşam saatine kadar sipariş verebiliyorsunuz. Ürünler cumartesi günü kapınıza geliyor, kargo ücreti talep edilmiyor. Ödemeyi kredi kartı ile yapabiliyorsunuz. Eğer sizi evde bulamazlarsa kapıcınıza ya da komşunuza bırakmalarını isteyebiliyorsunuz. Bu durumda ödemeyi ya EFT yapıyorsunuz ya da bir dahaki hafta ödüyorsunuz. Haziran ayında ödemeyi unuttuğum geçen sezonun son alışveriş tutarını Aralık ayında aldılar mesela. O kadar nazik insanlar ki hatırlatmadılar bile. Bu sistemin dezavantajı ise nispeten pahalı olması ve telefonda sipariş verirken fiyatları göremediğimden zaman zaman ipin ucunu kaçırmam :)

Eğer organik gıdalarım tükendiyse semtimdeki halk pazarına gitmeye çalışıyorum. Pazara da gidemezsem tadını ve kokusunu beğendiğim mevsimlik meyve ve sebzelerden alıyorum. Organik yoğurt, yumurta ve peynir artık Migros'ta da bulunuyor. Migros'a bazen organik havuç ve soğan da geliyor. Organik etimiz bittiyse kuzu eti alıyorum. İneklere,  şişmanlayıp yağlanmaları ve bol süt verebilmeleri için antibiyotik de dahil olmak üzere çeşitli ilaçlar ve hormonlar veriyorlarmış. Kuzulara ise bu zulmü yapamıyorlarmış. Bu nedenle kuzu etini tercih ediyoruz. Peynir olarak da aynı nedenlerle keçi peyniri alıyorum. Yoğurt olarak da semtimizdeki yoğurtçudan manda yoğurdu tercih ediyorum.

Bu yaz annem marketten domates almış. Resmen balık kokuyordu. Ağız tadınız organik ürünlere alıştığında, bir daha normal meyve sebze yiyemeyeceğinizi garanti ediyorum :)

Güncelleme: Yeni edindiğim bir grup bilgisini giriyorum:
Ankara'dan Doğal Bilinçli Beslenme isimli bir grup. ODTÜ'den ve çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri de varmış aralarında. Kendileri için üretim yaptırıyorlarmış. Gruba üye olunca onların üretip dağıttıkları süt, et, ev yapımı sucuk gibi ürünleri satın alabiliyormuşsunuz. Sütü Tahtacıörencik Köyü'nden haftalık olarak getirtiyorlarmış. Doğal tarım yaptırdıkları çiftlikler de varmış. Grup takipçilerinin söylediklerine göre yedikleri ve aldıkları konusunda gayet bilgililermiş. Çiftçiye teknik destek de veriyorlarmış. Kardeş bitkiler grubu da onların bir uzantısıymış: kardesbitkiler.blogspot.com

2 Aralık 2011 Cuma

Aralık'ın 1. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?



Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)  

Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:
  1. Ispanak
  2. Pırasa
  3. Brokoli
  4. Organik Tavuk
  5. Domates (Migros'taki domatesler çok lezzetli. Organik değil ama sırf lezzetinden dolayı alıyorum.)
  6. Elma
  7. Armut (Deveci armudu çıkmış. Yarısını kızım, yarısını da babası yiyor.)
  8. Portakal
  9. Mandalina (Sokağa çıkarken yanıma alıyorum, parkta yemesi rahat oluyor.)
  10. Muz (Organik Anamur muzu var, küçük boy yerli muz)
  11. Nar 
  12. Marul
  13. Tere
  14. Maydonoz

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

  1. Havuçlu ıspanak yemeği
  2. Zeytinyağlı pırasa
  3. Buharda Brokoli
  4. Patatesli, havuçlu tavuk haşlama
  5. Tavuk suyuna, tavuk parçalı şehriye çorbası (erişteli ve/veya terbiyeli de olabilir)
  6. Tavuklu pilav (Kızım deli gibi seviyor. Saray Muhallebicisi'nde yemeye de bayılıyor :) )
  7. Bol yeşil salata, renk olsun diye de bol havuç ve az domates
  8. Hafta sonu kurabiye veya kek pişirilebilir. Epey zamandır yemedik.
Balık ve et hakkımızı akrabalar ve arkadaşlarla yenecek yemeklere yani hafta sonuna saklıyoruz :)