29 Şubat 2012 Çarşamba

Gün 24 Saat Yetmiyor Mu? Zaman Planlaması - Yatak Çarşafları


Tembelim demiş miydim? Ayrıca bazı zamanlar çok yoğun çalışıyorum. Ama temiz çarşaf kokusuna bayılırım. Bir de ayaklarımı temiz çarşafa sürtmeyi çok severim :) Eşimin de ev tozu (mayt, akar) alerjisi var ve bu yüzden çarşaflarımızın her zaman temiz olması gerekiyor.

Peki, ben ne yapıyorum?

Yatağın çarşafını söküyorum, yıkıyorum, kurutma makinesinde kurutup hemen geri takıyorum. Böylece;

1. Ütü yapmak zorunda kalmıyorum.
2. Akarların üremesine fırsat vermiyorum.
3. Temiz çarşaf keyfimden vazgeçmemiş oluyorum.
4. Ayrıca evde 5-6 tane çarşaf yerine sadece 2 çarşaf olması yeterli oluyor. Böylece dolapta fazla çarşaf bulundurmak zorunda kalmıyorum ve saklama yerinden de tasarruf etmiş oluyorum.


Peki, bebek yatağı? Malum çocuklar 5 yaşına kadar altlarına kaçırabiliyorlarmış:

Kızımın yatağına 1 yatak koruyucu, 1 çarşaf seriyorum. Sonra onun da üzerine 1 çarşaf ve 1 yatak koruyucu daha... Ve hatta onun da üzerine 3. yatak koruyucu ve çarşafı seriyorum. Yatak ıslandığı zaman en üstteki çarşaf ve yatak koruyucuyu kaldırıyorum, kızımı hemen alttakine yatırıyorum. Böylece;

1. Gece kazalarında kızımın uykusunu fazla açmadan yatak çarşafını değiştirebiliyorum.
2. Gece yarısı kuru çarşaf ve yatak koruyucusu aramak zorunda kalmıyorum.
3. Ütülü çarşafları dolapta saklamak zorunda kalmadığımdan, yerden kazanıyorum.

Eğer fazla çarşaflarınızı saklamak istiyorsanız:
1. Döşek ile yatak somyası arasında saklayabilirsiniz. Özellikle bebek çarşafları böylece her zaman ütülü olur :) Ayrıca birkaç tanesini üstüste koyarsanız reflü ve burun tıkanıklığı sorunlarında başı hafif kalkık bir yatak elde etmiş olursunuz.
2. Misafir nevresim takımlarını toplu halde, takımın yastık kılıflarından birinin içine geçirip saklarsanız misafir geldiğinde çarşaf, yorgan kılıfı ve yastık kılıfı eşleştirme oyunu oynamak zorunda kalmazsınız (Bu da Teyzem'in yöntemidir. Çok işe yarar)



Eğer lastikli çarşafları katlamakta zorlanıyorsanız bir de şu videoları izleyin:

  1. Ayakta durarak çarşaf katlayan bir ERKEK, eşinize izletebilirseniz belki motive edici olur :)
  2. Lastikli bebek çarşafı katlayan bir kadın...
  3. Katlama tekniğini ayrıntılı olarak, yavaş yavaş gösteren bir AMCA :)

23 Şubat 2012 Perşembe

Şubat'ın 3. Haftası Pazarda Neler Var? Pırasa Kavurma


Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)


Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:

  1. Brokoli
  2. Kırmızı Pancar
  3. Pırasa
  4. Bebek Havuç
  5. Yeşil/Sarı/Kırmızı Mercimek
  6. Kırmızı elma (tatlı)
  7. Nar
  8. Portakal
  9. Muz
  10. Dil Peyniri
  11. Lor Peyniri


Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

  1. Mercimek Çorbası: Kırmızı ve sarı mercimek bir arada pişince sanki daha mı lezzetli oluyor, bana mı öyle geliyor?
  2. Kıymalı Bezelye Yemeği
  3. Pırasa Kavurma: Tavaya yağ döküp ince dilimlenmiş pırasaları kavurun. Çok da açsanız, üzerine yumurta da kırabilirsiniz. Salçasız yemek yiyemeyenlerdenseniz, salça da ekleyebilirsiniz.
  4. Pancar Turşusu: Tuzsuz yapıyorum. Kızım bayılıyor. Salatalara eklenebilir. Ya da haşlanmış pancar ezilip, yoğurt ile karıştırılarak "kırmızı yoğurt" yapılabilir.
  5. Buharda Brokoli: Etin yanında süper gider. Zeytinyağı ve limon ile salata niyetine yenebilir. Üzerine az zeytinyağı ve tuz eklenip yoğurt da dökülürse ciddi ciddi bir ana yemek olarak da yenebilir.
  6. Naneli, domatesli makarna: Suyunu çektirerek pişiriyorum. Pişerken içine beyaz peynir atıyorum. Piştiğinde peynir eriyip, makarnaya karışmış oluyor. Sarımsak da ekliyorum.
  7. Havuç ve turp salatası
  8. Nar: Kızım bu ara avuç avuç nar yiyor. 
Yoğun bir dönemdeyim. Eşim de hafta içi evde yok. En kısa sürede pişecek yemekler pişiyor bu ara bizim evde...


    16 Şubat 2012 Perşembe

    Gün 24 Saat Yetmiyor Mu? Zaman Planlaması - Roomba ve Daisy Temizlik Robotları


    Öncelikle belirtmek isterim ki ben ev işi ve zaman yönetimi konusunda konuşacak son kişiyim aslında :) Ev işi yapmaktan hiç hoşlanmam, ayrı eve çıkıncaya kadar da yapmadığımdan beceremem de zaten. Ayrıca da tembelimdir ve her işi de son dakikaya bırakırım. Off, of :)

    Gelgelelim bu tembellikle eğer evim "Kalk gidelim" demiyorsa, bunu da bir iki küçük tüyoya borçlu olduğumu söylemeliyim. Bu tüyolarımı paylaşmak istiyorum izninizle. İşte beşinci tüyom: Akılı Elektrik Süpürgesi

    Evimde 8 yaşında bir kedim ve 2,5 yaşında bir kızım var. Ayrıca henüz 1 sene evvel bel fıtığı ameliyatı geçirdim ve omurgamda 6 adet vida var. Offf ki of :) Eğilip kalkmak bir dert. Yerdeki tüy topakları, kedimin etrafa saçtığı kumlar ve kızımın sağa sola döktüğü kırıntının haddi hesabı yok. "Kaçıncı yüzyıldayız, her şeyi buldular da buna mı çare bulamadılar?" dedim ve biraz araştırma yapınca buldum: iRobot Roomba

    2002 yılından bu yana kullanılıyor ve üstelik Türkiye'de de satışta. Fiyatı biraz tuzlu. Alsam mı, almasam mı diye sağda solda araştırmaya başladım. Çevremde kullanan yok. İnternette forumlara bakındım. Daisy diye bir başka süpürgenin daha ucuz fiyata satıldığını gördüm. Ucuzdur vardır illeti diye düşündüm ama en azından bir deneme olur, işe yaramıyorsa da verdiğim paraya acımam diye düşünerek Daisy Akıllı Elektrik Süpürgesi alarak robot elektrik süpürgeleri ile macerama başladım :)



    Daisy, Tayvan malıymış. Kullanılan malzemeler çok basit. Emiş gücü az. Ama ben bu süpürgeye ba-yıl-dım. Bir kere çalıştırınca bağımlısı oldum. Gidip gelip çalıştırmaya başladım :) Kedim geceyi odasında kapalı geçirir. Sabah kalktığımızda odanın kapısını açar açmaz içerideki tüm tüyler dışarıya dağılır. Sabah ilk iş gidip Daisy'yi çalıştırıyor ve kapıyı geri kapatıyordum. Tüm gece şarj olan Daisy tüm odayı 40 dakikada pırıl pırıl yapıyordu. Diğer odalarda da denemeye karar verdim. Bir tek salonumda halım var. Daisy halıya çıkıp inemiyordu. Bir forumdan aldığım akılla pillerin yanına kurşun ağırlık koydum, o sorun da ortadan kalktı. Elektrik süpürgesi kadar olmasa da şarjlı el süpürgesi kadar temizlik yapıyordu. Düz zeminleri ise harika temizliyordu. Kızımın tüm mutfağa yaydığı kırıntıları toplaması için mutfağa kapatıyordum kendisini. 40 dakika süren şarjı ile istediğim her şeyi yapıyor ve sonra da kendi kendine gidip şarj ünitesine poposunu dayayarak, kendisini şarj ediyordu. Tek bir sorun vardı: Şarjı sürekli bozuluyordu ve yetkili servisi yoktu. Tamirciye götürdüm, "Bunların içinde özel bir çip var, şarjlarını tamir edemiyoruz" dediler. Ona verdiğim para da çöpe gitmiş oldu böylece :(

    Ben de gözümü kararttım, irobot Roomba'nın Türkiye'deki en ucuz modelini sipariş ettim. Sanırım artık elektrik süpürgesi vurma işini tamamen rafa kaldırmak üzereyim :) Roomba'nın emiş gücü harika. Normal bir elektrik süpürgesinden hiçbir farkı yok. Halılara inip çıkmakta zorlanmıyor. Şarjı gayet uzun gidiyor ve bir şarj süresince 3 odalı evimi neredeyse tamamen temizleyebiliyor. Yedek parça ve servis hizmeti de var. Bir temizlikçi kadına 1 ayda vereceğim para ile yıllarca kullanacağım bir yardımcı edinmiş oldum.

    Şimdi merak edenler olur diye biraz karşılaştırmalı açıklama yapayım:

    Önce iki aletin de altını göstererek başlayayım işe:





    Yukarıdaki resimlerde de görüldüğü gibi Roomba'nın altında normal elektrikli süpürgelerde olan büyük fırçalardan var. Bir kıl fırçanın yanında bir de plastik fırça var. Bu iki fırça karşılıklı ters yönlerde dönerek kılı tüyü topluyorlar. Daisy'nın altında ise büyük fırça yok, o sadece emiş gücü ile kirleri topluyor. Kedimin odasındaki tüyleri toplamak için yetiyordu bana ama salonda zorlanıyordu. Roomba'nın tek bir yanında çok sert malzemeden bir fırça var. Daisy'nın ise her iki yanında çok uyduruk bir malzeme ile yapılmış iki fırça var. Roomba'nın fırçası sert olduğu için kıyıda köşede kalmış parçacıkları bir vuruşta ortalığa çıkarıp emiyor. Ancak yine sert olduğundan yere dökülmüş ekmek kırıntılarını vurdukça uçuruyor. Uçan ekmek taneleri odanın başka bir yerine savruluyor, Roomba'nın o taneyi bulması için bayağı vakit harcaması gerekiyor. Daisy'nın fırçaları ise hafif olduğundan ve karşılıklı döndüğünden örneğin ekmek tanelerini ortaya toplayıp hemen içine çekiveriyor. Ben bu yönden Daisy'nin sistemini çok beğendim ama malzemesi kötü...

    İşte köşeler böyle temizleniyor:




    Şimdi de hareket mantığını anlatayım:


    Yukarıdaki sistemde her iki aletin de kullandığı rast gele, sarmal, duvar boyunca ve z şeklinde hareketlerin toplamında odayı nasıl temizlediğini görüyorsunuz. Aletin odada geçmediği yer kalmadığı gibi çoğu yerin üzerinden de birkaç defa geçiyor. Ki hepimiz biliriz ki elektrikli süpürge vururken de aynı yerden birkaç defa geçmemiz gerekir yeterli temizliği sağlayabilmek için. Ama tabii tüm bu hareketler için de aletin zamana ihtiyacı var. Annem mesela "Ay, ben onu bekleyene kadar kendim süpürüveririm" diyor :) Ama bir yandan çocukla uğraşırken o "süpürüveririm, yapıveririm"ler gerçekleşmediği için kendisi de açmak zorunda kalıyor Roombamızı. Ben genelde şöyle yapıyorum: Uyanır uyanmaz Roomba'yı kedinin odasına koyup orayı bir temizlettiriyorum. Bu arada kahvaltıyı hazırlıyorum. Kahvaltı bitince de mutfağa getiriyorum, bir de orayı süpürtüyorum. Evden çıkacaksam salon, mutfak ve kedi odası kapılarını kapatıp antre, hol ve yatak odasını temizlemesini sağlıyorum. Kızım uyurken de salona koyuyorum kendisini. Tüm ev böylece temizlenmiş oluyor. Roomba'nın ileri modellerinde evin haritasını algılayıp ona göre hareket etme özelliği de varmış. Ama henüz o kadar para verebilecek durumda değilim, bu şekilde idare ediyoruz. Bir de Roomba'nın bir yedek parçası var. Onlardan alıp kapıların önüne koyunca Roomba odadan odaya kendiliğinden geçebiliyormuş. Henüz ona da ihtiyaç hissetmedim. Sanal duvar uygulaması da var, girmesini istemediğiniz yerler için. Ben sanal duvar yerine, oda kapılarını kapatarak hallediyorum şimdilik.
     Güncelleme: Yeni bir eve taşındım. Mutfağım salonla bitişik. Artık sanal duvarımı sıklıkla kullanıyorum. Biz kızımın odasındayken Roomba mutfak ve salonu temizliyor, bizi rahatsız etmiyor. Biz salonda yemek yerken de arka odaları temizliyor. Sanal duvarımız sabir bir şekilde koridorda duruyor. Gerçekten de sanki orada duvar varmış gibi davranıyor alet. Duvar dibinden ilerliyor filan, seyretmesi de zevkli :)

    Toz torbası olayını da anlatayım:


    Her iki alet de tozu bir toz toplama kutusunda biriktiriyorlar. Günlük temizlikten sonra hazneyi boşaltmak gerekiyor. Roomba ile birlikte bir de fırça temizleme aparatı geliyor. Çok basit bir alet ama saçların ve kılların yapıştığı alttaki büyük fırçayı 2 saniye içinde temizleyiveriyor. En sevdiğim parçalardan biri :) Daisy'nın yedek parçası yok ama Roomba ile birlikte yedek filtreler de geliyor. Onlar da bitince internet üzerinden yedek filtre satın almak da mümkün. Hazne küçük gibi geliyor ama her gün temizlenen evden çıkan toz toprak (ki bizim evde bir de kedi tüyü faktörü olmasına rağmen) asla o kutuyu dolduracak kadar olmuyor.


    Her iki aletin de şarj ünitesi var. Her ikisi de bataryası azalınca şarj ünitesini buluyor, geri geri gidip popolarını şarja dayayarak kendilerini şarj edebiliyorlar :)

    Her iki aletin de programlanma özelliği var. İstediğiniz gün ve saate programlayabiliyorsunuz. Ben bu özelliği her ikisinde de kullanmadım.

    Daisy'nin uzaktan kumandası aletle birlikte geldi ve çok işime yaramıştı. O yukarıda gördüğünüz hareket silsilesinin sonlanmasını beklemenize gerek kalmadan uzaktan kumanda aleti ile Daisy'yi yönlendirip temizliği hızlandırabiliyorsunuz. Roomba'nın uzaktan kumandası ücretli ama en kısa zamanda alacağım bir tane. Gerçi belli olmaz bakarsınız eşime iPhone üzerinden bir Roomba uzaktan kumandası yaptırtırım: http://www.youtube.com/watch?v=Jd-yYoZcXJw&feature=related

    Daisy'nin en sevdiğim özelliği: Uzaktan kumanda ile rast gele, sarmal, duvar boyunca ve z şeklinde hareket özelliklerinden birini çalıştırabiliyorsunuz. Mesela diyelim ki duvar diplerine yerleşmiş tozlar var. Sadece duvar boyunca özelliğini çalıştırarak, sadece o bölgeleri temizletebiliyorsunuz. Roomba'da bu özellik yok.

    Roomba'nın en sevdiğim özelliği: Toz dedektörü var. Temizlik yaparken tozların yoğunlaştığı bir yere denk gelince üzerinde "fazla kirli" ışığı yanıyor ve oradaki kirleri tamamen temizleyinceye kadar aynı yerde dönüp duruyor. Mesela çocuğunuz yere bir şey döktü diyelim ki, Roomba'yı odaya bıraktığınızda o dökülen kırıntıların bulunduğu bölümü tespit edip o noktada temizliği yoğunlaştırıyor. Bu özellik de Daisy'de yok.

    Daisy, sonuna kadar kullanabilirsem aldığı parayı hak edip olduğu gibi çöpe gitmek zorunda kalacak sanırım (çünkü yedek parçası ve tamircisi yok) ama Roomba aldığı parayı sonuna kadar hak ediyor, helali hoş olsun :) Belim rahat, kafam rahat...

    Roomba'ya önce Şaziment adını taktım. Tüm gün evin içinde kıpır kıpır dolaşıyor. Sonra feminist damarım kapardı, Rıfkı demeye başladım kendisine. Kızım da Şaziment diye çağırıyor Roomba'yı artık :) Ailemizin bir üyesi oldu kendisi... Bir de sert yüzeyleri ıslak temizleyen Scooba isimli bir kardeşi varmış. Henüz Türkiye'de satışı yok. Gelir gelmez ilk ben alacağım, emin olabilirsiniz :)

    Bu arada benim temizlik anlayışıma güvenmeyenler olur diye başka blogculardan da kullananların yorumlarını veriyorum:

    Güncelleme: Taşındım ve yeni evimin içi mimari açıdan daha geniş. Mesela mutfak salonla bitişik, kapılar geniş, koridor geniş vs. Bu nedenle Roomba daha iyi performans gösteriyor. Her gün çalıştırıyorum artık. Son bir ayda normal elektrik süpürgesini sadece tek 1 defa açtım. Evin içinde bir aydır 6 kişi yaşıyorduk ve her gün sahilden geldiğimizde ev kum oluyordu ve 3 adet çocuk evi sürekli kırıntı yapıyordu... Mecbur kaldım, elektrikli süpürgeyi çalıştırdım. Ama bu tür bir ekstrem durum haricinde artık normal süpürgeyi çalıştırmam sanırım, Roomba yeni evimizde tamamen elektrikli süpürgenin yerini aldı.

    8 Şubat 2012 Çarşamba

    Bebeği Uyutmanın En Kolay Yolu Nedir? Bebek Hamağı - Çingene Beşiği


    Yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi güzel kızım hamakta uyumaya bayılıyor. Her koşulda ve her mekanda hamağında uyuyabiliyor. Hamaksız onu büyütmek gerçekten zor olabilirdi :) 

    Kızım doğduğu ilk günden itibaren yakın teması reddetti. Kendisi izin vermeden dokunulmaktan kesinlikle hoşlanmıyor. Doğduğu gün kucağımıza aldığımızda doğru düzgün taşıyamadığı başını ve sırtını geri atarak kafasını omuzumuza dayama talebimizi reddetmişti :) Dolayısıyla kucakta veya ayakta sallama taleplerini de her zaman geri çevirdi. Yakın temasa dayalı hiçbir şekilde kendisini uyutamadık. 2. ayında odasını ayırdım (bu şekilde daha derin ve uzun uyuyordu). 4. ayda gece beslenmesini kestim. Keyfi gayet yerindeydi.

    6. ay civarında ilk dişlerini çıkardı. Dokunsan ağlayacak kadar hassastı ve huysuzluğu hat safhadaydı. Sinirinden saçımı başımı yoluyordu :) Gece uyuyamadı. Her türlü uyutma girişimimiz geri tepince en son hiç denemediğimiz battaniyede uyutmayı denedik. Kızımı bir battaniyenin içine yatırıp eşimle karşılıklı uçlardan tuttuk ve "evroka", işe yaradı! Kızım uykuya daldı ama yerine yatırır yatırmaz uyanıyordu. Sabaha kadar onu sallamaktan kollarımız koptu. Ben de ertesi gün evimize misafir gelecek olan akrabalarımıza "bebek hamağı" siparişi verdim (yüzsüzüm, evet). İşte, hamağımız o gün hayatımıza girdi ve kızımın 29 aylık olduğu bugün de hala hayatımızda olmaya devam ediyor.

    Hamağımızın ilk geldiği gün kızım kendini güvende hissetsin diye emzirme yastığının içinde oturarak sallanıyor.


    Kışın kızım üşümesin diye hamağın altına polar battaniye seriyorum.

    Kızım 21. ayına kadar gündüz uykularına hamakta sallanarak, gece uykularına ise yatağında kendi kendine daldı. Misafirlikte ya da dışarıda (piknikte, plajda vs) olduğumuz zamanlar hamağında uyudu. 21. ayında gündüz uykularında sallanmayı bıraktı; kendi yatağında kendi kendine uyumaya başladı. 23. ayında bizim yatağımızda, anne ve baba ile birlikte uyumayı tercih etti. Ama hamak hala hayatımızdaydı. Geldiği ilk günden itibaren kızım burnunun tıkalı olduğu günlerde sadece hamakta uyudu, hala da hasta olduğunda hamakta uyumak ilk tercihi. Büyüme atakları geçirdiği dönemlerde uyumaya ikna etmek zordu ve hamak bu konuda da kurtarıcımız oldu. Hala anne ve baba ve eş, dost, akraba ile heyecanlı aktiviteler yapıldığı hafta sonları ancak hamakta uyumaya ikna oluyor. Artık dizlerini kırmadan yatamıyor hamağında ama yine de içinde çok mutlu :)

    İşte piknikteyiz ve kızımın hamağı hemen yanımızda.


    Yaz tatilinde oteldeyiz ve hamağımızın ucu resmin sol yanında görünüyor :) Kızım gündüz hamakta, gece portatif yatakta uyuyor.

    Kızım 2 yaşında ve biz plajdayız. Kızım hamağın içinde uyuyor.

    Bizim hamak hediye geldiğinden nereden alındığını tam olarak bilemiyorum. Levent'in ara sokaklarından birinden alındı sanırım. Ama artık internet üzerinden de çeşitli hamaklar bulmak mümkün.

    Hamak portatif. Kurması, bozması 5 dakika sürmüyor. Ama ağır ve demirleri uzun. Ayakkabı bölmesi olan büyükçe bir spor çantam vardı evde. Ayakkabı bölmesini dışarı doğru çıkartıp demirleri ancak o şekilde sığdırabiliyorum. Yine de arabayla gitmediğimiz hiçbir yere götüremiyorum çünkü ciddi ağır, uzun süre taşıyamıyorum. 40 kilograma kadar taşıyabiliyormuş. Ben oturdum içine, taşıyor cidden :) Kızım 90 cm civarında ve artık dizlerini bükmeye başladı yatarken. Enini boyunu tam ölçmedim ama 1 metreye, 50 cm kadar bir yer kaplıyor odada. Yani çok küçük değil. Küçük boy portatif yatak gibi düşünmek lazım. Ayrıca hamağın kumaşı ketene benzer hafif bir kumaş, bebeği uyurken terletmiyor ve makinede de yıkanabiliyor.

    Hamağın içinde bebek hareket ederse düşmesin diye yapılmış özel bir kemeri var. Altında da bebek uyuduktan sonra hamağın hareket etmesini engellemek için yapılmış bir kilidi var. Böylece bebek hareket etse bile hamaktan kalkabilmesi mümkün olmuyor.


    Kızım ilk kez hamakta sallanırken altına da yastık koymuştum korkmasın diye belinden kemerle sabitlemiştim.

    Kızım biraz daha büyümüş. Altında kuzu postu serili ve belinde de kemeri takılı. Kızım artık hamağına yatınca kemerini kendi kendine bağlıyor :)


    Benim kullandığım, Pasha Hamak'ın şuna benzer bir modeli: http://www.pasahamak.com/default.asp?git=9&urun=275393


    Başka markalar da var tavsiye edilen:


    Hamak kullanmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Hamağı almadan önce biraz araştırma yapmıştım ve şöyle bilgiler bulmuştum netten:

    Öncelikle hatırlatmak isterim ki belki biz ya da annelerimiz değil ama anneannelerimiz ve onların öncesindeki kuşakların hepsi sallanır beşiklerde uyuyorlardı.

    Daha sonra belirtmek isterim ki, özellikle batılı ülkelerde bebeği hamakta uyutmak gittikçe yayılan bir trend. Yabancı diliniz olmasa bile google'a "baby hammock" yazıp, görseller bölümünde aratırsanız Amerika menşeli pek çok hamak markası olduğunu göreceksiniz. Yüksek tazminat ödemek zorunda kaldıklarından, Amerikalılar riskli hiçbir işe girmezler biliyorsunuz. Amerikada hamak üretimi serbest ve kullanımı da yaygın.

    Ayrıca hamağın faydalarını kısaca saymam gerekirse:

    1. Hiçbir bilimsel istatistik vermeme gerek olmadan her anne bilir ki özellikle kolik sancısı çeken çocuk sallanarak daha rahat uyur. Hamakta uyumanın uyku süresini uzattığı bir gerçektir.

    2. Hamakta yatış pozisyonu, bebeğin rahim içi duruşunu taklit ettiği için psikolojik açıdan da rahatlatıcıdır. Hangimiz hamakta uyumayı sevmeyiz ki?

    3. Ayrıca hamaktaki yatış pozisyonu omurganın doğal duruşunu da destekler.

    4. Hamakta yatarken dönemeyiz. Doğru. Ama zaten bebekler kendi kendilerine dönemiyorlar. Hamakta değil de yatakta da yatıyor olsalar sağa sola dönemeyecekler. Biz zaten ani beşik ölümü sendromu korkusuyla bebeklerimizi sırt üstü yatırıyoruz. Bu durumda da bebeklerimizin kafasının arkası düzleşiyor. Hamakta yatan bebeklerde bu kafa düzleşmesi sendromu yaşanmıyor (flat head syndrom)

    5. Duruş pozisyonundan dolayı, ani bebek ölümü sendromuna karşı da güvenlidir. Hamakta uyuyan bebeğin oksijensiz kalması ya da kendi kusmuğunda boğulması yatış pozisyonu itibariyle mümkün değildir.

    Hamağın dezavantajları:
    1. Bebekler küçükken hamağa alışırlarsa sorun yok. Ama belli bir aydan sonra, sanırım 9. aydan sonra korkuları başlıyor ve hamaktan da korkup, içinde yatmayı reddedebiliyorlar. Benim rahatlığımı gören arkadaşlar kendi bebeklerini de bizim hamakta uyutmayı denediler ama en cesaretli ve en sallanarak uyumayı seven bebek bile reddetti. Dolayısıyla bebeğiniz 9. aydan büyükse hamağı denemeden almayın.
    2. Bebeğinizi sadece hamakta uyutursanız, yatakta uyumakta zorluk çekebilir. Bebeği hamaktan alıp, yatakta yatmaya alıştırmak da zorlu bir dönem oluyormuş. Ben böyle bir zorluk yaşamadım. Çünkü sadece gündüz uykularında hamakta uyutuyordum. Gece uykularında ise kızım kendi kendine uykuya dalmayı öğrenmişti. Dolayısıyla hamağı kullanırken bu hususa dikkat etmekte fayda var.
    3. Bebeklerin yüzükoyun yatması sırt kaslarının gelişimi açısından önemli. Dolayısıyla hamak içerisinde yatmak omurgasını desteklese bile sırt kaslarını çalıştırmasını engelliyor. Eğer bebeğin sırt kasları konusunda endişeliyseniz hamağın içerisine, bebek beşiklerine konulan türden bir şilte serebilirsiniz. Ya da benim yaptığım gibi sadece gündüz uykularını hamakta uyutup, gece uykularını yatakta uyutabilirsiniz. Ayrıca hamağı sadece uyutmak için kullanıp, uyanık olduğu dönemlerde oyalama aracı olarak hamağı kullanmamak da bir çözüm. Eskiler evin yaşlısını beşiğin başında bırakıp bebeği gün boyu sallatırlarmış mesela... Ben hamağı sadece uyku süresince kullandım, bu nedenle kızımın kas gelişiminde olumsuz bir etkisini görmedim. Yukarıda link verdiğim hamakların bir kısmı da normal yatak şeklinde, şilteli hamaklar. Onların da sallanma özelliği dışında normal yataklardan bir farkı yok aslında.

    Hamağın zararlı olup olmadığında çok tereddüt eden oluyor. Doğruluğunu bizzat teyit etmedim ama okuduğum bir yazıda şöyle diyor:



    İsviçre
    İsviçre’deki doğum servislerinde temiz plastik bebek beşiklerinin yerini Hängematte adı verilen ve değişik şiddetlerde sallanabilen bebek hamakları almış durumda. Bu hamaklar zor bir yolculuktan geçip dünyaya gelen bebecikler için biçilmiş kaftan. Üstelik gece ciyaklamalarını yatıştırmada bire bir.

    http://uzuncorap.com/2012/04/24/ulkeler-ve-bebek-yetistirme-rituelleri/

    1 Şubat 2012 Çarşamba

    Şubat'ın 1. Haftası Pazarda Neler Var? Havuç ve Turp Salatası




    Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Havalar soğuduğunda ise eve sipariş veririm. Pazardan aldığım/Eve sipariş ettiğim sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)


    Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:

    1. Brokoli
    2. Lahana
    3. Pırasa
    4. Deveci armudu
    5. Kırmızı elma (tatlı)
    6. Mandalina
    7. Portakal
    8. Muz
    9. Dil Peyniri
    10. Havuç
    11. Patates
    12. Bonfile/Biftek/Kuşbaşı Et/Kıyma


    Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

    1. Sütlü Brokoli Çorbası
    2. Kapuska (Seviyorum işte, var  mı diyeceğin? :)
    3. Demir döküm tavada ağzı kapalı pişmiş et
    4. Bol bol piyaz
    5. Soğanlı kıyma kavurması
    6. Pırasa kavurması
    7. Havuç ve turp salatası
    8. Ballı kuşburnu çayı
    Bu hafta eşim yok, ben de yoğun bir çalışma temposundayım. Şeker ve karbonhidrat isteğimi dizginlemek ve "Vaktim yok, makarna yapayım" dememek adına bol bol kırmızı et yemeye karar verdim.

    Yukarıda gördüğünüz resmi başka bir siteden aldım ama kızım her akşam o tabakta, aynen böyle bir salata yiyor. Bazen sadece bir kaç kaşık yiyor, bazen akşam yemeği olarak hemen hepsini bitiriyor. "Turp acı gelmiyor mu?" diye soruyorlar... Eğer havucu fazla, turbu az koyarsanız turbun acı tadını hissetmezsiniz. Ayrıca kara turp bulabilirseniz, sanırım daha az acı oluyor onlar. Salatanın içine gerçek nar ekşisi koyuyorum. Rengi biraz koyulaşıyor. Bu ekşi tat da turbun tadını baskılıyor. Bir de havucun içindeki A vitamini yağda çözündüğü için bol bol organik zeytinyağı ekliyorum içine. Yanına da amcamızın evde yaptığı zeytinlerden koyunca ("Amca Zeytini istiyolum" diyor kızım), bence dünyanın en sağlıklı ve kısa sürede hazırlanan yemeği oluyor. Dikkat edin, "salata" yerine "yemek" diyorum :)

    Eski bir İstanbul Hanımefendisi olan rahmetli babaannem evde yalnız bile olsa çorba, zeytinyağlı ve makarna/pilav dahil olmak üzere 4 çeşit yemekle sofra hazırlar, sofranın ortasına da böyle özenle hazırlanmış bir salata koyardı. Kendisi sağ olup da benim "akşam yemeği" olarak bu salatayı yaptığımı duysa, sıkça kendisini yoklayan baygınlık hallerinden birini daha geçirirdi sanırım :)