Kesinlikle uygundur, hatta mükemmeldir :) Dalyan'a kızım da ben de bayıldık. Son derece keyifli bir hafta sonu geçirdik. En uygun zamanda tekrar gidip, gezemediğimiz yerleri de gezmeye niyetliyiz.
Nerede kaldık, ne yedik ne içtik, nereleri gördük kısaca ama bol resimli anlatayım:
Bir günümüzü İztuzu Plajı'nda geçirdik. İztuzu Plajı'nda koruma bölgesi olması nedeniyle otel, motel, pansiyon gibi konaklama tesisleri yok; en yakın konaklama tesisleri 12 km uzaklıktaki Dalyan bölgesinde bulunuyor. İztuzu Kumsalı, Karetta Karetta kaplumbağalarının yumurtlama alanı. Bu nedenle kuma güneş şemsiyesi saplamak ve geceleri bu kumsalı kullanmak yasak. İztuzu Plajı yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda ve iki ayrı ucunda, iki ayrı plaj var. Yukarıdaki haritada "Public Boat Station" yazan bölüme kanallardan geçen teknelerle gidiliyor ve burası Dalyanağazı Plajı olarak adlandırılıyor. Tekne turu ile o plaja giderken kaplumbağaları görmek ve hatta onlarla yüzmek de mümkün. Ama biz karayolu ile Sulungur Gölü etrafında dolaşarak, diğer uçtaki ikinci plaja yani İztuzu Plajı'na gittik. Her iki plajı da Dalyan belediyesi işletiyor ama Dalyanağazı Plajı'na gün boyunca kaplumbağa severler akın ettiğinden bazen orası E-5 kara yolu gibi kalabalık olabiliyormuş :) Bizim tercih ettiğimiz plaj ise sadece denize girmek isteyenlere hitap ediyordu. Okulların açılmış olduğu Eylül ayının şu son günlerinde son derece sessiz, sakin ve bakımlıydı. Otoparkı ücretli ama şezlong ve şemsiyeler ücretsiz; tuvaletleri temiz, duştan akan suyu sıcak. Kumsal zaten harika... Kumlar sanki ayağınızın altında halı varmış hissi veriyor. Şezlongları filan bırakıp doğrudan kumların üzerine yattık biz de diğer pek çok kişi gibi. Deniz sığ, epey bir mesafe 1 metreyi geçmiyor. En çok da kızım bayıldı elbette bu işe :) Manzara ise muhteşem...
Dalyanağazı resmin sol üstünde, yayın yukarı ucunda. İztuzu ise resmin altında, sağ tarafında da Sulungur Gölü var. Bu gölde de yüzülebiliyormuş. |
Biz İztuzu Plajı'ndaydık... |
O kuma dokunmadan, verdiği hissi anlatmak mümkün değil. Deniz de havuz gibi dalgasız ve sığ olduğundan, çocuklar için birebir. |
Kumsalı akşam kaplumbağalar kullandığından kumsala akşam 18.00'dan sonra giriş yasak. Ayrıca Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi de kumsalın bu tarafında, İztuzu Plajı'nın hemen arka tarafında.
Buradaki levhalardan öğrendiğim birkaç ilginç bilgiyi de paylaşayım:
Türkiye sahillerinde 2 tür deniz kaplumbağası varmış: Caretta Caretta (iribaş deniz kaplumbağası) ve Chelonia mydas (yeşil deniz kaplumbağası). Deniz kaplumbağaları, doğdukları kumsallara yuva yapmak için gelirlermiş. Caretta Caretta etçil, Chelonia mydas ise otçuldur. Bu nedenle Caretta caretta 200 metre derinlerde et ararken, otçul olan Chelonia mydas 20-50 metre derinliklerde ot aramaktaymış. Bu türler deniz altında ortalama olarak 15-25 dakika nefessiz durabilmekteymiş. Balık ağlarına, özellikle trollere takılarak ölen kaplumbağa sayısı son yıllarda artış göstermiş. Ama boğulan kaplumbağalar yakalandıktan sonra ters çevrilip, baş kısımları alçakta kalacak şekilde ıslak ortamda bekletilirlerse büyük çoğunluğu ayılmaktalarmış. En ilginci ise cinsiyetlerinin sıcaklığa göre değişiyor olması: Yüksek sıcaklıkta (32 derece) dişi, düşük sıcaklıkta (26 derece) erkek oluyorlarmış. Nisan ayında çiftleşiyor, 15 gün sonra yumurtlamaya başlıyor, 45-65 gün sonra da yumurtalardan yavrular çıkıyormuş. Her bir yumurta çukuruna 50-150 arası yumurta bırakıyorlarmış. Ancak her 100 yavrunun ancak 3-5 tanesi erginliğe ulaşabilmekteymiş. Cinsel erginliğe ise 25-30 yıl sonra ulaşabiliyorlarmış. Evimde beslediğim su kaplumbağamdan da biliyorum ki, kaplumbağaların dişleri yok ama testere gibi keskin ve çok güçlü bir çeneleri var. Yakaladıkları yengeç, balık gibi canlıların ağızlarından dışarıda kalan parçaları da diğer etobur canlılara besin oluyormuş. Deniz analarının de en büyük yiyicileri deniz kaplumbağalarıymış. Bu nedenle bazen denizdeki poşetleri de yedikleri için boğularak ölebilmekteymişler.
Denizden çıkar çıkmaz geldiğimiz yolu takip ederek Dalyan'a geri döndük. Şehir merkezine girmeden 2 km kadar önce, yol üstünde yan yana iki tane otel vardı. İçlerinden biri için tripadvisor'da 32 kişi olumlu oy kullanmıştı. Sadece 1 tane olumsuz oy vardı, o da "Burunları çok havada. Yandaki otelde ise çok konuksever insanlar var" diye yazmıştı. Tek bir olumsuz oyu önemsemedik, gitmeden telefon açtık. Oda-kahvaltı 100 TL dediler. Otele vardığımızda ise odanın fiyatı 140 TL'ye çıktı. 40 TL sorun değil ama yapılan harekete sinirlendik. Bir kere saat olmuş akşamın altısı, bu saatten sonra o oda boş kalacak belli ki. Boş bırakırım, yine de bu paraya vermem tavrı hoş değil. Ayrıca diyelim ki 140 TL yerine 100 TL alırsan gerçekten de zarar edeceksin. Bir kere hata yapmışsın, müşteriyi ayağına kadar getirtmişsin. Özür dilerim, hata olmuş, zarar da etsem bu fiyata veriyorum odayı desen artı puan kazanırsın. Neyse efendim, bu tavır hoşumuza gitmedi biz de olumsuz oy kullanan yorumcu gibi yan otele geçtik; sonra da kendilerine hayır dua ettik. Çünkü bu otele bayıldık. Bir dahaki gidişimizde yine orada kalırız herhalde. Burada da oda-kahvaltı 100 TL. Diğer otelden farklı olarak hamamı, spası filan yok. Buna karşılık manzarası, havuzu muhteşem. Çalışanları çok kibar, çok içten, çok misafirperver. Odalarını ve mimarisini çok beğendim. Kahvaltıda ev yapımı reçel bile vardı, daha ne olsun :) Kaldığımız otelin ismi: Bahaus
Kartpostal filan değil, ben cep telefonumla çektim :) |
Bina ahşap ve odaları tertemizdi. Yalnız odada sabun vs yoktu. Neyse ki hazırlıklı dolaşırım. Çantamda bebe şampuanımız vardı da elimizi yıkarken bile onu kullandık :) Bir de ben otel odalarındaki resimleri çok önemserim. Bu odadaki resimlere de ayrıca bayıldım:
Otelin spor alanı, organik bahçesi, içinde kurbağaları olan, üstünde yusufçukların uçuştuğu minik bir göleti ve hemen göletin yanında da mangal hanesi ile kamp ateşi yakma yeri vardı:
İki küçük çocuk havuzu ve bir de büyük havuzu pırıl pırıldı. Bahçede ise ağaç gölgelerine asılmış (bu nokta benim için çok önemli bir ayrıntı) hamaklar vardı:
Akşam yemeğini otelde yemedik. Gerçi yorumlar otelin yemeklerinin de iyi olduğunu söylüyordu, ama biz Dalyan merkezi görmek istedik. Yemek yemek için ev yemekleri yapan bir restoranı tercih ettik: Hanımeli Ev Yemekleri. Dalyan merkezdeki sahil yolunun en başında, yani yüzünüzü kanallara döndüğünüzde sağ tarafta kalıyor. Domatesli şehriye çorbası, mantı, pilav köfte yedik. Pancar turşusu ile biber közleme ise ikram olarak geldi. Yemeklerin hepsi ev yapımıydı. İçtiğimiz ayran bile kutu ayran değildi. En önem verdiğim hususlardan biri: Mutfak, açık mutfaktı. Yemekleri yapan hanımefendi, biz oradayken turşu yapıyordu. Özellikle dikkat ettim, hazır turşu karışımlarından kullanmadı, kendisi tuzunu sirkesini kattı. Toplamda 30 TL hesap ödedik. Daha sonra sahilde yürüyüş yaparken diğer restoranların menülerine baktım da bir porsiyon şişe 30-40 milyon yazmışlardı. Üstelik lezzetli olmayacağına da adım kadar eminim. Oysa Hanımeli'nde yediğimiz yemeklerin hepsi, en kolay dediğimiz ama lezzetini tutturması zor olan şehriye çorbası bile çok lezzetliydi. Çıkarken teşekkür etmiştim ama olur da okursa tekrar ellerine sağlık demek isterim:
Akşam biraz sahilde turlayıp, ışıklandırılmış kral mezarlarını seyrediyoruz:
Ertesi sabah otelin havuzunda yüzdükten sonra otelden çıktık ve öğlen yemeğini şehir merkezinden daha da uzakta, otelden 1-2 kilometre ileride olan NarDanesi'nde yemeye karar verdik. Onu da bir önceki gün plaja giderken görüp beğenmiştik. Bizi yanıltmadı: Nar Danesi
İlk olarak bu levha sizi çekiyor zaten! :) |
Doğal ürün satış rafı ve ilginç tavukları :) |
Seyir terasının duvarlarındaki taşların arasından buz gibi sular akıyor. İzah etmesi zor, görmelisiniz :) |
Hepsini sildik süpürdük, üstünüze afiyet; çok çok lezzetliydiler. |
Bulgur köftesi |
Güveçte ev yapımı yoğurt |
Lorlu erişte |
Ev yapımı sıcak ekmek, mmmhhhh... |
Kızıma özel bir tabak hazırladım... |
Öyle hızlı yedi ki... |
Üzerine de nar suyu içti. |
Açık mutfağın hastasıyım. |
İçeride kimse yokken çektim ama orada, gözünüzün önünde hazırlıyorlar yemeği. |
Narlı, portakallı ve inek-keçi sütü karışımı sade dondurma (dikkatinizi çekerim, vanilyalı değil) |
Dondurmaları kendileri yapıyorlar ve anladığım kadarıyla çok da gurur duyuyorlar ki kesinlikle haklılar, çok çok çok lezzetliydi her biri ayrı ayrı.... |
Sonradan araştırınca gördüm ki bu mekana tek vurulan da biz değilmişiz:
Son olarak çamur banyosu yapmak için tekrar Dalyan merkeze gittik. Her gün saat 14.00'da Sultaniye Kaplıcaları'na tekne kalkıyor. Adam başı 25 TL ödemeniz gerekiyor. Biz 50 TL karşılığında tekne kiraladık. Zaten 2 kişiyiz, aynı fiyata geldi. Ama daha da güzel bir şey oldu: Emekli biyolog olan kaptanımız, bizim insan kalabalığından hoşlanmadığımızı anladı ve bizi Sultaniye Kaplıcaları'na gelmeden önce başka bir minik kaplıcaya götürdü. Yolda gördük ki gerçekten Sultaniye Kaplıcaları'na giden kanal da E-5 kara yoluna dönmüş, vızır vızır tekneler işliyor. Çamur banyosu yaptık, kısaca anlatayım: Kükürtlü su kaynaklarının oluşturduğu göletler var. Bu göletleri taşlarla 3 parçaya ayırmışlar. Bir parçadan çamuru alıp sıvanıyorsunuz. Sonra kurumayı bekliyorsunuz. Kuruduktan sonra orta havuza girip yıkanıyorsunuz. Son olarak kaynağın çıkış bölgesindeki havuzda keyif yapıyorsunuz. Kaynaklardan sıcak su akıyor. Üstelik kükürtlü olduklarından arada soda gibi köpürüyorlar. Tıpkı jakuzideymişsiniz gibi oluyor :) Çamurları aldığınız ilk havuzda minik minik balıklar var. Dikkat edince kaynağa yakın havuzlarda oluşmuş olan yosunları yediklerini fark ettim. Kızımla birlikte balıklara yosun atmaya başladık. Yosunları ilk ellediğimde canlı olduklarını sandım. Kıpır kıpır bir şeyler oldu. Hemen biyolog kaptanımıza sordum "Mercan gibi yarı bitki, yarı hayvan filan mı bunlar?" diye. Meğer sadece özümsedikleri kükürt yüzünden böyle soda gibi gaz salıyorlarmış. Ben de o kabarcıkları hareket zannetmişim. O yosunları koparmaya bayıldı kızım, mıncıklayıp durdu, balıklara attı, pek eğlendi :) Kızımı oradan ayırmak, suyun içinden çıkarmak çok zor oldu. Bir dahaki gidişte de yine çamur banyosu yapmak şart oldu. En son kızım burnuna kadar suyun içine gömülmüş, çıkmamak için direniyordu :)
Normal çamur banyosuna giriş 5 TL imiş. Burası ise dağın başı, giriş de ücretsiz :) |
Çamur bayağı bildiğiniz oyun hamuru gibi... |
Buraya pek fazla gelen olmadığından, bize özel havuz gibi oldu. |
Kaptanımız 3 erkek kardeş olarak bu işi yaptıklarını, diğer erkek kardeşinin de 25 numara ile kayıtlı 25 kişilik teknesi olduğunu söyledi. "Yörükoğulları derseniz, bizi bulursunuz" dedi. Buradan ona da teşekkür etmek istiyorum. Çok dolu bir insandı, tanıştığımıza çok memnun olduk...
Burası ile ilgili söylemek istediğim son bir söz var: Kaplıcalar inanılmaz kötü kokuyor. Bunun çamurun kokusu olduğunu düşünenler varmış. Ama aslında çamur kokmuyor, su kokuyor. Kükürt sabunu ile yüzünüzü yıkadıysanız, hangi kokudan bahsettiğimi anlarsınız. Koku pislikten değil, kükürtten kaynaklanıyor ve suyun faydalı olmasının bir nedeni de bu kükürt... Teknelerde duş almak için su bulunduruluyor. Biz duş almak istemedik. Dalyan'dan eve kadar 3 saat o suyla durduk. İnanılmaz kötü koktu arabanın içi :) Evde sıcak su ile yıkandık hatta kızı köpüklü küvete yatırdık ama koku çıkmadı :) Yani dışarıdan duyulur gibi değil ama burnumuzu derimize yaslayınca kokuyu alıyoruz. Kaç gün daha kalır bu koku bilmiyorum ama gene gidip, gene o kükürtlü sıcak suda yatacağız biz arkadaş; çok sevdik ailecek :)
Dalyan'ın tek kötü tarafı sivrisinekler... O kadar sazlık bir alanda sivrisinek olmasa şaşardım zaten. Akşam dışarıda dolaşırken kızımın üzerine uzun kollu giydirdim, ayağına da bileklik taktım: BugsLock. Otel odamızın pencerelerinde sineklik vardı. Ama baktım geceleyin sivrisinekler sorti yapmaya başladı kulaklarımıza doğru, hemen yatağa lavanta yağı damlattım: http://sormabulmadunyasi.blogspot.com/2012/06/sivrisinek-nasl-kovulur-sivrisinek.html Sonuç olarak kazasız belasız tamamladık gezimizi.
Bir dahaki gidişte Dalyan'da neler yapabiliriz bir bakalım:
- Dalyanağazı Plajı'na gidebiliriz: Kooperatif tarafından düzenlenen tekne dolmuşlar sabah 09.30 da başlıyormuş, geri dönüş ise 13.00'dan 18.00'a kadarmış. Bu tekneler doldukça kalkıyorlarmış. Eğer Dalyan kanalı üzerindeki otellerde kalırsak, otel yönetimine istekte bulunarak bizi otele ait iskeleden almalarını isteyebiliyormuşuz. Dolmuş teknelerin biletleri gidiş dönüş olduklarından, dönüşte de göstermek için saklamamız ve kaybetmememiz gerekiyormuş.
- Antik Kaunos kentine gidebiliriz: Yunan-Roma tiyatrosu, Roma hamamı, kalesi, Bizans kilisesi, Athena Tapınağı vs
- Delik Ada ve Ekincik Koyu: Mavi Mağara'ya ve Semisce Koyu'na da uğranabilir. Şnorkel ve gözlük unutulmamalı.
- Caretta Caretta ve Nil Kaplumbağaları izleme turlarına katılınabilir: Trionyx triunguis (Nil kaplumbağaları) dünya üzerinde sadece Dalyan, Mısır ve Güney Afrika'da yaşar.
- Eskiköy: Kontes ata binecek yaşa geldiğinde, at binmeyi öğrenmeye gidilebilir. Ayrıca ata binmeyi bilmeyenler için de deneyimli biniciler eşliğinde düzenlenen at safariler varmış. Düşünülebilir :)
- Leylekler izlenecek: Dalyan-Ortaca yolu üzerinde leyleklerin topluca yaşadıkları bir bölge var. Orada Leyley Lokantası'nın bahçesinde bile leylekler dolaşıyormuş. Mart-Ağustos arasında gidilirse, leylekler de ziyaret edilebilir. Dalyan'da toplam 154 kuş türü konaklamaktaymış.
- 12 Ada Turu: Göcek'ten başlıyormuş.
- Yuvarlakçay'da alabalık yenecek: İçilebilir bir kaynak olan bu çayın kenarında ve üstünde birçok lokanta varmış.
- Dalaman Çayı'nda rafting yapılabilir.
- Toparlar'daki küçük şelaleye gidilebilir.
- Pazar'a gidilebilir: Muğla'da Perşembe, Ortaca'da Cuma, Dalyan'da Cumartesi ve Köyceğiz'de Pazartesi günleri pazar kuruluyormuş.
- Tekne ile balık avlamaya gidilebilir.
http://www.dalyan.gen.tr/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dalyan,_Ortaca
http://dalyan.bel.tr/
http://www.dalyaninfo.com/
Ve dalyan hakkında harika bir makale için bkz.
http://hakanoge.kesfetmekicinbak.com/makaleler/00122/