Kızım için ilaç kullanmadığımı duyan herkesin ilk sorduğu soru genellikle "Ateşi nasıl düşürüyorsun?" olur. Sorunun alt metninde "Ateş çıkarsa mutlaka düşürmek gereklidir." ifadesi gayet net anlaşılabiliyor. Bu düşüncenin temel nedeni de Türk halkının havaleden korkması sanırım.
Bir önceki hastalık yazımda tecrübelerimi paylaştım. Bu yazımda ise sadece bir takım tıbbi bilgiler paylaşacağım, çünkü temelde anlatacaklarımla ilgili hiçbir tecrübe yaşamadım. E, tıp uzmanı da olmadığıma göre, ben kimim ki tıbbi bilgi paylaşıyorum?
Esasen hastalıkla savaşmak üzere yükselen vücut ısısını ilaç ile düşürmek daha büyük risk taşımasına rağmen, ben bebeğine ilaç vermeyi reddeden bir anne olarak, yüksek ateşin tetiklediği herhangi bir rahatsızlıkta günah keçisi olarak ilk suçlanan kişi olacağım. Hatta belki de suçlayan kişi de kendim olacağım (bir annelik ikilemi...). Bu nedenle yüksek vücut ısısının olası nedenleri ve muhtemel sonuçları hakkında, ilaç kullanan annelerden çok daha fazla bilgi sahibi olmam ve yüksek ateşle seyreden hastalıklarda, çok daha fazla tetikte olmam lazım. İşte bu nedenlerle hastalık sonucu ortaya çıkan yüksek ateş hakkında olabildiğince çok araştırma yaptım. Bebeğim hastalandığında da hep tetikteyim, edindiğim bilgileri sürekli tazeliyorum ki herhangi bir hata yapmayayım. Şimdi de bu bilgilerimi paylaşacağım. Ama tıp uzmanı olmadığım, sağlık sektörüyle uzaktan yakından alakam da olmadığı için elbette okuduklarımı ya da sorularıma aldığım cevapları yanlış yorumlamış olmam mümkündür. Eğer herhangi bir düzeltme yapacak birisi varsa, eleştirisini kızım ve kendim adına büyük mutlulukla kabul ederim. Ne de olsa, hatanın neresinden dönsek kârdır.
Öncelikle tekrar belirtmek isterim ki kızım temel olarak sağlıklı bir bebek. Ailemizde herhangi bir havale öyküsü yok, kızımda epileptik krizler hiç yaşamadık, menenjit olmuş birisiyle hiç karşılaşmadık vs vs. Yani herhangi bir risk öykümüz yok.
Olağan kış hastalıklarında (grip, üşütme, soğuk algınlığı, nezle vs) sıklıkla vücut ısısı yükselir. Zira vücuda giren mikroplarla savaşan bünyenin savaş silahları zaten azdır. Bunlar öksürme, hapşırma, burun akıntısı ve en etkilisi de vücut ısısını yükseltmedir, ki biz buna yüksek ateş diyoruz. Yüksek ateş vücudun mikroplarla savaşta en etkili silahıdır. Hastalığı esnasında bebeğini dikkatli gözlemleyen her anne bilir ki yüksek ateşle başlayan hastalık daha kısa sürer. Ateşsiz seyreden hastalıklar ise sürünür de sürünür, bir türlü iyileşmez.
Ateş, bulaşıcı hastalıklarda vücudun gösterdiği bir tepki mekanizmasıdır.
Termoregülasyon denilen bu durumda sadece ateş çıkmaz. Ayrıca: Uyku artması, iştahsızlık, anemi ve (erişkinlerde) seks dürtüsünde azalma da olur.
1- Uyku artması: Ateşin yükselmesi ile birlikte, vücudun oksijene ve diğer besleyici maddelere ihtiyacı çok artar. Uykunun artması ile birlikte, vücut istirahat durumuna geçtiği için bu maddelerde tasarruf sağlanmış olur. Ateş ilaç verilerek suni olarak düşürüldüğünde, çocuk uyanır, hareketlenir ve bu ihtiyaç maddelerini savurgan bir şekilde tükettiği için, vücut zayıf düşer, hastalığın iyileşmesi daha uzun bir hal alır.
2- İştahsızlık: Ateş yükselmesi ile birlikte, vücut önemli organlara daha fazla oksijen ve diğer gerekli maddeleri taşıyabilmek için, sindirim sisteminden kan çeker. Bu durum iştahsızlığa sebep olduğu gibi, eğer sindirim sitemi dolu ise, bunların kısa sürede kusma ve ishal ile atılmalarına da sebep olur. Bu durum ishal ve kusmalı hastalıklarda görülenlerden farklıdır, onlardan çok daha kısa sürer.
3- Anemi durumu: Serbest demir, bakteriler için "büyüme hormonu" gibi etki ettiğinden, bakteriler demiri bol bulduklarında daha rahat bölünebilir, yani çoğalabilirler. Vücut bu duruma mani olabilmek için, demiri depolara çeker. Bu sebeple, ateşli durumlarda yapılan kan tahlillerinde, kan değerleri düşük bulunur. Yüksek vücut sıcaklığında bakterilerin çoğalmasını sağlayan demir, çinko ve bakır miktarları azalır. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
4- Erişkinlerde; seks dürtüsünün azalması da, enerji tasarrufu için vücudun aldığı bir tedbirdir.
Ateş, hastalıkla savaşta insanı dinlenmeye zorlamak için özel olarak ayarlanmış bir güvenlik önlemidir. Bu nedenle ben ateşi severim, ateşim yükseldiği zaman hemen bunu dinlenmek için bir uyarı kabul ederim. Olabildiğince yatarak ve sıvı tüketerek vakit geçirmeye çalışırım. Ağır gıdalar sindirim sistemini meşgul eder ve vücut ısısının iyice yükselemesine neden olurlar, hastayken olabildiğince rahat sindirilebilecek gıdalar tüketmek gereklidir. (http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/1595/atesin-yan-bulgulari-ve-sebepleri, Amerikan Pediatri Akademisi Üyesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kadir Tuğcu)
Neler yenilebilir: Tam tahıllı ekmek, meyve, haşlanmış veya buharda pişmiş sebze, meyve suyu ve sebze çorbaları ve nedeni tam olarak ispatlanamamış olsa da gribe karşı etkisi kanıtlanmış olan tavuk suyu çorbası (Prof. Dr. Mehmet Öz ve Prof. Dr. Michael F. Roizen, Siz/Kullanma Kılavuzunuz, Koridor Yayıncılık, 2005). Neleri yemekten kaçınmalıyız: Kızartmalar, sindirimi zor çiğ gıdalar (olgunlaşmış meyve, pişmiş sayılır), et ve türevleri, aşırı yağlı yiyecekler, çikolata ve türevleri, paketli hazır gıdalar vs. Zaten hasta iken insanın vücudu, neyi yiyip neyi yememesi gerektiğini gayet net belli eder. Ben kızımın da hasta iken yaptığı yemek seçimlerine ve yememe tercihlerine saygı gösteriyorum, yemesi için zorlamıyorum (emzirmenin rahatlığı).
Besinlerin hücrelerimizde metabolik olarak yıkımı (yani sindirim) ısı enerjisi açığa çıkarır. Yüksek enerji veren besinler yemek, sıcak içecekler içmek vücut ısımızı arttırır. Vücut ısımızı arttıran en büyük kaynak iskelet kaslarımızın kasılmasıdır. Kas kasılması ısı enerjisi sağlar. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
İşte ateşimiz yükseldiğinde tüm bunlardan uzak durmamız gerekiyor. Sindirime az zaman ayırması için bebeği yemek yemeye zorlamamak lazım (anne sütü sindirimi en kolay besindir, bol bol emebilir bebek). Zaten ateşi olan çocuğu, şifa olur niyetiyle sıcak içecekler içmeye zorlamamak gerekir. Ayrıca ateşi yüksek olan çocuğun olabildiğince az hareket ederek dinlenmesi gerekir. Eğer zaten ateşli olan çocuğu hastanenin acil servisine, şehrin diğer ucundaki doktoruna, kan ve idrar tahlili yaptırmaya filan taşıyıp durursak, vücut ısısı iyice yükselecektir. Bunu da akılda tutmak gerekiyor.
Yüksek ateşin çocuk açısından faydalarından birisi de budur: Çocuk paralize olur, ateş nedeniyle hareket edemez hale gelir ve bu şekilde enerjisini sadece mikroplarla savaşa harcayabilir. Ateş yükselmesi, insan bedeninin hastalıkla savaşma belirtisidir ve insanı dinlenmeye ve yatmaya zorlar. Böylece vücudun ihtiyacı olan enerji; yürümek, gezmek, çalışmak vs. gibi günlük aktivitelere harcanmamış olur. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem). Eğer çocuğun ateşini düşürürseniz, doğal olarak kalkıp oynamak isteyecektir ve bu da hastalığın iyileşmesini zorlaştıracaktır. Ben de hastalandığımda fiziksel ve zihinsel efor gerektiren her türlü etkinlikten kaçınırım. Çocuk bunu bilinçli yapamaz elbette, içindeki oyun oynama ve hareket etme dürtüsünü yok edemez. Yüksek vücut ısısı, çocuğu hareketsiz kılarak çocuğun enerji kaybetmesini engeller.
Ateş tehlikeli boyutlara ulaştığında vücudumuzda salgılanan kortizol hormonunun mucizevi bir etkisi ortaya çıkar. Kortizol hormonu farklı etkilerinin yanı sıra tehlikeli ateşin durması için de yaratılmıştır. İnsanın yüksek ateşten ölme tehlikesi ile karşılaştığı durumlarda kortizol devreye girer ve ateş merkezini aktive eden IL-1 maddesinin üretimini durdurarak ateşi düşürür.(http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
Hiçbir insanın ateşi 43 derece olmaz, insan vücudu buna izin vermez. Ama ateşin mutlaka düşürülmesi gereken kimi olağanüstü durumlar olabilir. Mesela vücudunuzda bir kist vardır ve patlamıştır. İltihap kanınıza karışıp, vücudunuza yayılmaktadır ve acilen ameliyata alınmanız gerekmektedir. Yüksek ateş ile ameliyata da alınamayacağınız için acilen vücut ısınızın düşürülmesi gerekmektedir. Bu durumda tüm ateş düşürücü ilaçları kullanırsınız elbette. Ama buna karar verecek olanlar doktorlardır. Yoksa evde kendi kendine otururken, çocuğun ateşi çıktı, bir düşüreyim derseniz, bir hastalık belirtisini yok ediyorsunuz demektir. Bu da hastalığın teşhisini güçleştirebilir. Ayrıca yukarıda verdiğim örnekte bile, tüm hastahane koşullarında verilen tüm ilaçlara rağmen ateşin düşürülemediğini ve son çare olarak hastanın buzlu torbaların içine yatırıldığını da gözlerimle görmüş biriyim ben. Yani o ateşin düşmeyeceği varsa, çocuğa bir şişe ateş düşürücü şurup da içirseniz, ateşi düşüremeyebilirsiniz. Ben annelerin kendi aralarında "Eğer ateş ısrarcı ise, yani düşmüyorsa ya da çıkıp çıkıp iniyorsa, ateş olsun olmasın 3-4 saatte bir düzenli olarak şurup ver." ya da "Şu iki şurubu kullanan. Her 3 saatte bir birini, diğer 3 saatte diğerini kullan" gibi önerilerde bulunduklarını çokça duydum. Tabii bu önerilerde bulunanlara kimse "Doktorculuk oynama" demez ama birisi çıkıp da "Ateş ısrarcıysa düşürme, biraz oturup gözlemle, belki tahmin etmediğin bir hastalığın belirtisidir" dese hemen "Doktor musun, sen de kim oluyorsun?" diye sorulur. Ben ister kimyasal ister bitkisel olsun, her türlü ilacın kullanım şekli ve dozunun kişiden kişiye değiştiğini düşünüyorum. En azından ilaç içerikleri farklı. En azından çocukların kiloları ve bünyelerinin kaldırabileceği ilaç miktarı farklı. Bu nedenle ister kimyasal, ister doğal olsun; ilaç tavsiyesinde pek bulunmam. Hele hele ki kimyasal ilaçları tavsiye etme yetkisinin ancak doktorlarda olduğunu düşünürüm. O nedenle kızıma kullandığım ilaçların isimlerini ve verdiğim dozları asla paylaşmam.
Vücutta ısının yükselmesi ile bütün dokuların oksijen ihtiyacı çok artar. Bunu karşılayabilmek için kalbin ve solunumun hızlanması gereklidir. Yani yüksek ateş, kalp atış hızını ve nefes alıp verme sayısını da arttırır ve böylece kalbe ve akciğere de yük bindirir. Bu nedenle yatıp dinlenmek en iyisidir. Ama buna rağmen oksijen ihtiyacı yeterli gelmezse vücut, ilave kanı önemli organlara göndermek için el, ayak, yüz gibi organlarda vazokonstriksiyon yapar. Buna da tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale adı verilmektedir.
Kalp hızının normalden fazla olduğu altı aylıktan küçük çocuklarda bu sebeple havale görülmez.
Altı ay ile dört yaş, çocuklarda havalenin en sık görüldüğü devredir.
Bu yaşlarda ateşin yükselmesi ile vücudun ısınarak kalbi ve solunumu hızlandırması gereklidir. Eğer ateş hızlı yükselir ve vücut buna ayak uydurarak kalbi ve solunumu hızlandıramaz ise beyin, gelen oksijeni yeterli görmeyerek, tasarruflu çalışmak ve fazla oksijen tüketmemek için vücut ile olan irtibatı keser (benzer durum aşırı ağrı uyarısı ile de olur, şahıs bayılır). İrtibatın kesilmesi ile vücut, deserebrasyon durumuna geçer. Spinal uyaranlarla kasılmalar ve havale dediğimiz tablo ortaya çıkar. Bunun sonucunda kalp ve solunumun hızlanması ile, beyine yeterli oksijen gelmeye başlar ve beyin eski fonksiyonlarına geri döner.
Ateş yavaş yükselir ve vücuda ısınması için zaman tanırsa, havale gelmez. Yani ateşi 40 dereceye çıkmış bir çocukta havale beklemek boşunadır. Böyle bir çocuk, ateş düşürücü ilaç verilmeden, yani iç ısısı düşmeden soğuk tatbik edilirse ve dış ısı düşürülerek kalp ve solunum yavaşlatılırsa havale gelebilir. Bu sebeple ateşli çocuklarda soğuk tatbiki gereksiz ve zararlıdır. (http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/279/ates-ve-tedavisi, Amerikan Pediatri Akademisi Üyesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kadir Tuğcu. Ayrıca söz konusu doktorun bu makalesinin bilimsel olmadığını iddia edenler olduğunu biliyorum. Söz konusu bu makale, Hacettepe Üniversitesi, Toplum Hekimliği Bülteni'nde bilimsel atıfları ile birlikte yayınlanmıştır: http://www.thb.hacettepe.edu.tr/arsiv/2002/sayi_2/baslik2.pdf).
Üstelik kendisi bu yorumda bulunan tek doktor da değildir:
Havale nöbetleri genellikle 6 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda olur. Çoğu zaman yüksek ateş ile beraberdir. Ancak ateşin yüksekliği ile havale geçirme arasında her zaman bir ilinti yoktur. Yani bazılarında çok yüksek ateşte havale olmazken, bazı bebeklerde daha düşük ateşlerde bile havaleye rastlanabilir.(http://www.genetikbilimi.com/genbilim/bebeklerde.htm, Uzm. Dr. Esra Özaydın). Ateşli havale ise, ateşin kaç dereceye yükseldiğinden çok ne kadar hızlı yükseldiğiyle ilişkilidir. Genellikle, ateşin çıktığı farkedilmeden önce havale görülür. Ateşli havale, ailesel risk taşıyan ( anne, babanın da çocukken ateşli havale geçirmiş olduğu aileler ) 6 ay- 5 yaş arası sağlıklı çocuklarda görülür. O anda aileye yaşattığı korku ve panik bir yana, ilerisi için kalıcı bir hasara, zihinsel gelişimde geriliğe yol açmaz.(Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nilüfer Toprakçı, http://www.sagliklicocuk.com/sc01/crklr/file/gncl/ates.asp)
Çocukların %4-5 inde hayatlarında en az bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Eskiden, havale geçiren çocuklarda mutlaka beyin hasarı kalacağı düşünülürken, bunun doğru olmadığı artık anlaşıldı. Önemli olan havalenin kendisi değil, havaleye neden olan hastalıktır. Bu iyi tedavi edilmediği taktirde hasar kalabilir. (http://www.genetikbilimi.com/genbilim/bebeklerde.htm, Uzm. Dr. Esra Özaydın)
Tek bir nöbetin beyinde hasar oluşturduğu, IQ'da düşüş yaptığı veya çocuğun kişiliğinde değişiklik oluşturduğuna ait bilimsel herhangi bir veri yoktur. Doktor ya da ebeveyn tarafından oluşturulan fazla korumacı yaklaşım, konvülziyondan daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Tekrarlayıcı nöbetlerde, nöbet kontrolü sağlanıncaya ve/veya neden belirleninceye kadar belirli kısıtlamalar getirilebilir. (http://www.turkpediatriarsivi.com/sayilar/39/1-.pdf, Doç. Dr. Nimet Kabakuş, Türk Pediatri Arşivi, 2004; 39: 101-5). Ayrıca söz konusu makalede havalenin ortaya çıkış nedenleri tek tek sayılmaktadır. Başlı başına ateşin varlığı havale nedeni olarak gösterilmemiştir. Ateşe neden olan enfeksiyon, çocukluk çağı havalesinin başlıca nedeni olarak gösterilmektedir. Yine ilgili yazıda havale getiren çocuğa nasıl davranılması gerektiği, neler yapılması gerektiği de anlatılmaktadır ki eğer okursanız göreceksiniz, ailesinin yapması gerekenler arasında ilaçlı müdahale, hele hele fitil sokma gibi tavsiyeler kesinlikle bulunmamaktadır.
Aranırsa pek çok kaynak bulunabilir, hepsi de birbirinin aynı sonuçlara varıyor. Bu konuda başka bir kaynak, bir Uzmanlık Tezi, Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne 2008 yılında Dr. Pınar Uysal tarafından sunulmuş: http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/cocuk_sagligi/dr_pinar_uysal.pdf
Söz konusu makalenin 15. sayfasının son paragrafını okursanız basit febril nöbet ile kompleks febril nöbet arasındaki farkı görebilirsiniz (38 derecenin altında, halk arasında soğuk havale denen nöbete de göz atmak isterseniz, 16. sayfada afebril nöbet başlığına bakabilirsiniz. Ayrıca ilaçlara bağlı, toksik zehirlenme nedeniyle de nöbetlerin ortaya çıkabileceğine ilişkin 17. sayfadaki toksik nöbetler başlığına bakabilirsiniz. Hatta daha da ilginci annenin tercihi ile sezaryen ile doğan bebeklerde (elektif sezaryen), acil bir nedenle sezaryen sonucu doğan bebeklere kıyasla %1 ihtimal daha fazla kompleks (yani birden fazla) havale geçirme olasılığı olduğuna ilişkin makalenin 19. sayfasının ilk paragrafını okuyabilirsiniz. Hatta anne sütü almayan çocuklarda havale riskinin arttığını da 20. sayfada okuyabilirsiniz). Makalenin başlangıcındaki Latince sizi caydırmazsa, ilerleyen sayfalarda her birimizin gayet net şekilde anlayabileceği üzere, basit (bir defalık) havale ile kompleks (birden fazla geçirilen) havale nedir, gayet net açıklanmış. Makale temel olarak epileptik (afebril) havale ile ilgili olsa da, normal havale ile karşılaştırmalı olarak anlatıldığından, havale konusunda çok aydınlatıcı bir yazı olmuş.
Basit yani gün içinde bir kere geçirilen, tekrarlamayan ve 15 dakikadan kısa süren havale sonucu meydana gelen sakatlıklarda genellikle menenjit veya ensefalit sorumlu oluyormuş, bunun da tek önlemi aşılarmış: http://www.anneoluncaanladim.com/forum/forum_posts.asp?TID=11407
24 saat içinde tekrarlayan veya 15 dakikadan fazla süren (yani kompleks) havalelerde ise ancak geçici sakatlıklar oluşabiliyor ve 1-2 günde düzeliyormuş. Yukarıda atıf verdiğim gibi (Dr. Esra Özaydın'ın makalesi) çocukların %4-5 inde hayatlarında bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Yani havalenin tekrarlama riski çocukların ancak %2'sinde ikinci defa, ikinciyi geçirenlerin de ancak yarısı üçüncü havaleyi geçirmekteymiş . Bunların da ancak %0.4 kadarında 1-2 günde geçen sakatlıklar görülebiliyormuş (Dr. Fatma Tufan, Uzmanlık Tezi, http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/aile_hekimligi/dr_fatma_tufan.pdf, s. 7-8 ve 22).
Dr. Fatma Tufan'ın tezi de gayet anlaşılabilir günlük bir Türkçe ile herkesin anlayabileceği şekilde yazılmış. Havalenin olası nedenlerini, nasıl meydana geldiğini, havale sonrasında doktorların ve ailenin yapması gerekenleri etraflıca anlatmış.
Benim açımdan en dikkat ettiğim hastalık, doktorların bile rahatlıkla gribal enfeksiyon ile karıştırabilecekleri romatizmal ateş: http://pedkard.uludag.edu.tr/cocukkard/kkh%20bilgi/Ara.htm
Bu rahatsızlık daha çok 5 yaşından sonra görüldüğüden, şimdilik kızım risk altında değil. Ama dikkate alınmazsa vardığı sonuçlar çok rahatsız edici olduğundan, her zaman aklımın bir köşesinde...
Anjin, orta kulak iltihabı, ishal, idrar yolu enfeksiyonu ve nadiren zatürre, menenjit, tüberküloz gibi ciddi enfeksiyonlar da ateşin nedeni olabilir. Bu nedenle ateşi düşürmeden ateşin seyrini izlemeyi tercih ediyorum. Çocukta uyku hali, huzursuzluk, solunum zorluğu varsa, aşırı iştahsızsa ve sıvı alımını da reddediyorsa, şiddetli başağrısı varsa, ateşi düşse de genel durumu düzelmiyorsa veya ateş iniş çıkış yaşamadan 48 saatten fazladır sürüyorsa hemen doktora gitme zamanı gelmiş demektir.
Yukarıdaki resimde kızım ilk ciddi hastalığını geçiyor. Aynı zamanda dişi çıkıyor. Ateş yüksek ve huzursuz, ağlıyor. Ama genel görünümü iyi, baygın gibi bir hali yok, gayet dik oturuyor. Oyunlarımıza karşılık veriyor, bilinci açık. Meme emmeyi reddetmiyor. Dolayısıyla panik olmama ve ateşini düşürmeye çalışmama gerek yok. Ama ateşi olmasa bile nefes alıp vermesinde bir gariplik, neredeyse baygınlığa varacak bir hareketsizlik, tepkisizlik, yemeden içmeden tamamen kesilme, bir yerinin ağrıdığını düşündürecek şiddetli bir ağlama gibi tepkiler olsaydı saniye beklemeden doktora götürürdüm (ateşini yine de kesmezdim ki doktorun teşhis koyması için gerekli olan malzemeyi yok etmeyeyim).
Ben ateşi ölçmüyorum. Çünkü fark ettim ki ateş ölçmek benim sinilerimi bozmaktan başka işe yaramıyor. Kızımın düşük ateşte havale geçirmesi de mümkün. Düşük ateşte çok hasta olması ya da yüksek ateşe rağmen keyfinin gayet yerinde olması da mümkün. O nedenle ben sadece kızımın genel olarak keyfini ve ateşin iniş çıkış seyrini izliyorum. Ateş genelde geceleri daha çok yükselir. İlk gün yavaş yavaş artar veya ilk gece ya da ikinci gece tepe noktaya vardıktan sonra yavaş yavaş azalarak yok olur. Yani en azından benim kızımda böyle oluyor. Ben de bu seyri takip ediyorum. Eğer bu iniş çıkışlarda bir gariplik, olağan dışı bir durum sezersem ateşi düşük bile olsa doktora götürürüm. Ama eğer ateş düşürücü kullanırsam bu seyir tamamen bozulmuş olur ve ben herhangi bir hastalık belirtisini yok etmiş olmaktan korkarım.
Kızım 40. ayında ve şimdiye kadar 2-3 kaşık ateş düşürücü şurup almıştır. Sanırım hemen hepsi de gece yatmadan önce, ateşin en yüksek olduğu noktadaydı. Bir keresinde ateşi 41-41,5 gibi görünüyordu. Meme emiyordu ama elleri titriyordu ve uyumakta zorlanıyordu. Hastalıkla savaşması için güce de ihtiyacı olduğunu düşünerek bir kaşık şurup vermiştim. Ama biliyorum ki inatçı ateş, şurup da verseniz düşmeyebilir. Sonuç olarak kızım artık 40. ayında ve bu seneyi tamamen ilaçsız atlattı, artık titreme noktasına gelecek kadar ateşlenmiyor. Sanırım bağışıklık sistemi gitgide kuvvetleniyor. Ayrıca kızımla birlikte uyuyoruz. Kendi odasında yattığı zamanlarda da hastayken yanımda yatırırdım. Gece saat kurup da kalkıp ateşini ölçmek gibi bir adetim hiçbir zaman olmadı. Hala kızım çişi geldiği için gözlerini açsa, ben de onunla birlikte uyanıyorum. Kendim de hasta değilsem, kendim de ilaç almamışsam, kızımdaki en ufak değişikliği uykumda bile hissedebiliyorum. Ve ben tedirgin oldukça, çocuğu da tedirgin ettiğimi düşündüğümden, o hastayken olabildiğince rahat davranmaya çalışıyorum. Ayrıca biliyorum ki şimdi çektiği her acı ileride ona rahatlık olarak geri dönecek. Yukarıdaki resminde 9 aylık kadardı. Şimdi ise artık o kadar şiddetli ateşlenmiyor, ateşlendiği zaman da o kadar rahatsız olmuyor.
Kızım ateşlendiğinde tüm hastalık seyrini ve fiziksel tepkilerini dikkatle gözlemliyorum. Ateşten dolayı eklem yerleri ya da kasları ağrımışsa yorgun olup olmamasına göre ılık duş aldırıyorum, yağla masaj yapıyorum ya da ıslak havlu koyuyorum ağrıyan yerlerine. Elleri veya ayakları üşüyorsa sıcak su torbası koyuyorum. Ateşten dolayı terliyorsa kıyafetlerini sık sık değiştiriyorum. Yattığı yerde oyalıyorum; televizyon izlemesine izin veriyorum veya kitap okuyup masallar anlatıyorum. Hepsi bu...
İnsan vücudu hayatta kalmak ve sağlıklı olmak üzere programlanmıştır. Dolayısıyla olağanüstü bir durum olmadıkça insan vücudunun verdiği her tepki, olması gereken tepkidir. Eğer vücut, ısısını yükseltiyorsa bir nedeni vardır.
Ateş, mikrobik hastalıkların ilerleyerek vücudun hasar görmesini engelleyen bir mekanizmadır. Yüksek vücut sıcaklığında bakterilerin çoğalmasını sağlayan demir, çinko ve bakır miktarları azalır. Ayrıca hücrenin sindirim organeli olan lizozomlar kolay bölünür. Lizozomlardan açığa çıkan parçalayıcı enzimler, hücreleri içindeki virüslerle birlikte öldürür. Yüksek vücut sıcaklığı, savunma hücreleri olan lenfositlerin de çoğalmasını sağlar. Aynı zamanda virüsleri öldüren interferon üretimi de artar (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem).
Eğer ateş düşürücü kullanırsam bu işleyişin bir noktasına ket vuruyorum demektir. Dolayısıyla vücudun savaşmasını engelliyorum ve bu suretle de hastalığın süresinin uzamasına ve şiddetinin artmasına neden oluyorum demektir. Ayrıca ateş, çocuğun hareket etmesini de engeller. Ateşi düşürürsem çocuk daha fazla hareket etmye başlayacak ve enerjisini hastalıkla savaşmaya değil de boşa harcayacaktır. Bu durum da hastalığın süresini uzatıcı bir başka etken.
Ayrıca ateş, bir hastalığın belirtisidir. Eğer ateşi baskılarsam, hastalık belirtisini de yok ederim. Misal belki çocuk menenjit mikrobunu kapmış. Ateş düşürücü kullansam bile ateşin düşmeyip menenjitin beyne vurması ihtimali her zaman mevcut. Oysa ateşi düşürmeden gidişatı izlesem, belki vücudunun verdiği anormal bir tepkiyi fark edip, "Bu ateş normal bir grip ateşi değil" diyebilir ve vakit kaybetmeden doktora başvurabilirim. Aynı durum romatizmal ateş için de geçerli olabilir.
Havale geçirirse de ne yapacağımı biliyorum. 30 dakikadan kısa süren ve gün içinde tekrarlanmayan, bir kerelik havalenin zararı yok. Bir kere havale geçirmesi durumunda ikinciyi geçirmesi daha az ihtimal, üçüncüyü geçirmesi ise çok çok daha az bir ihtimal biliyorum. Bu havaleler sonucunda bir araz çıkarsa 1-2 gün içinde iyileşecek, öğrendim. Eğer kompleks havale geçiriyorsa, tekrarlayan havalelerde doktor önerisi ile fitil kullanabilirim, bunu da biliyorum. Zaten havale görüntü itibariyle kötü bir şey olduğundan, havale geçiren bir çocuğun doktora götürülmemesi imkansız. Ben aklıma kötü şeyler getirmem ama doktor kontrolünü de elbette ihmal etmem.
Sonuç itibariyle ben vücut ısısını düşürmemeyi tercih ettim. Bunun doğru seçim olduğuna inanıyorum. Ama bu demek değil ki ateşi çıkan çocuğumu ihmal ediyor, kendi haline bırakıyor "Saldım çayıra, Mevlam kayıra" diyorum. Bilakis ilaç kullananlardan çok daha dikatli ve düzenli gözlemliyorum, tepkilerini biliyorum ve anormal tepki olursa da tespit edebileceğime inanıyorum.
Ateş, bulaşıcı hastalıklarda vücudun gösterdiği bir tepki mekanizmasıdır.
Termoregülasyon denilen bu durumda sadece ateş çıkmaz. Ayrıca: Uyku artması, iştahsızlık, anemi ve (erişkinlerde) seks dürtüsünde azalma da olur.
1- Uyku artması: Ateşin yükselmesi ile birlikte, vücudun oksijene ve diğer besleyici maddelere ihtiyacı çok artar. Uykunun artması ile birlikte, vücut istirahat durumuna geçtiği için bu maddelerde tasarruf sağlanmış olur. Ateş ilaç verilerek suni olarak düşürüldüğünde, çocuk uyanır, hareketlenir ve bu ihtiyaç maddelerini savurgan bir şekilde tükettiği için, vücut zayıf düşer, hastalığın iyileşmesi daha uzun bir hal alır.
2- İştahsızlık: Ateş yükselmesi ile birlikte, vücut önemli organlara daha fazla oksijen ve diğer gerekli maddeleri taşıyabilmek için, sindirim sisteminden kan çeker. Bu durum iştahsızlığa sebep olduğu gibi, eğer sindirim sitemi dolu ise, bunların kısa sürede kusma ve ishal ile atılmalarına da sebep olur. Bu durum ishal ve kusmalı hastalıklarda görülenlerden farklıdır, onlardan çok daha kısa sürer.
3- Anemi durumu: Serbest demir, bakteriler için "büyüme hormonu" gibi etki ettiğinden, bakteriler demiri bol bulduklarında daha rahat bölünebilir, yani çoğalabilirler. Vücut bu duruma mani olabilmek için, demiri depolara çeker. Bu sebeple, ateşli durumlarda yapılan kan tahlillerinde, kan değerleri düşük bulunur. Yüksek vücut sıcaklığında bakterilerin çoğalmasını sağlayan demir, çinko ve bakır miktarları azalır. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
4- Erişkinlerde; seks dürtüsünün azalması da, enerji tasarrufu için vücudun aldığı bir tedbirdir.
Ateş, hastalıkla savaşta insanı dinlenmeye zorlamak için özel olarak ayarlanmış bir güvenlik önlemidir. Bu nedenle ben ateşi severim, ateşim yükseldiği zaman hemen bunu dinlenmek için bir uyarı kabul ederim. Olabildiğince yatarak ve sıvı tüketerek vakit geçirmeye çalışırım. Ağır gıdalar sindirim sistemini meşgul eder ve vücut ısısının iyice yükselemesine neden olurlar, hastayken olabildiğince rahat sindirilebilecek gıdalar tüketmek gereklidir. (http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/1595/atesin-yan-bulgulari-ve-sebepleri, Amerikan Pediatri Akademisi Üyesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kadir Tuğcu)
Neler yenilebilir: Tam tahıllı ekmek, meyve, haşlanmış veya buharda pişmiş sebze, meyve suyu ve sebze çorbaları ve nedeni tam olarak ispatlanamamış olsa da gribe karşı etkisi kanıtlanmış olan tavuk suyu çorbası (Prof. Dr. Mehmet Öz ve Prof. Dr. Michael F. Roizen, Siz/Kullanma Kılavuzunuz, Koridor Yayıncılık, 2005). Neleri yemekten kaçınmalıyız: Kızartmalar, sindirimi zor çiğ gıdalar (olgunlaşmış meyve, pişmiş sayılır), et ve türevleri, aşırı yağlı yiyecekler, çikolata ve türevleri, paketli hazır gıdalar vs. Zaten hasta iken insanın vücudu, neyi yiyip neyi yememesi gerektiğini gayet net belli eder. Ben kızımın da hasta iken yaptığı yemek seçimlerine ve yememe tercihlerine saygı gösteriyorum, yemesi için zorlamıyorum (emzirmenin rahatlığı).
Besinlerin hücrelerimizde metabolik olarak yıkımı (yani sindirim) ısı enerjisi açığa çıkarır. Yüksek enerji veren besinler yemek, sıcak içecekler içmek vücut ısımızı arttırır. Vücut ısımızı arttıran en büyük kaynak iskelet kaslarımızın kasılmasıdır. Kas kasılması ısı enerjisi sağlar. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
İşte ateşimiz yükseldiğinde tüm bunlardan uzak durmamız gerekiyor. Sindirime az zaman ayırması için bebeği yemek yemeye zorlamamak lazım (anne sütü sindirimi en kolay besindir, bol bol emebilir bebek). Zaten ateşi olan çocuğu, şifa olur niyetiyle sıcak içecekler içmeye zorlamamak gerekir. Ayrıca ateşi yüksek olan çocuğun olabildiğince az hareket ederek dinlenmesi gerekir. Eğer zaten ateşli olan çocuğu hastanenin acil servisine, şehrin diğer ucundaki doktoruna, kan ve idrar tahlili yaptırmaya filan taşıyıp durursak, vücut ısısı iyice yükselecektir. Bunu da akılda tutmak gerekiyor.
Yüksek ateşin çocuk açısından faydalarından birisi de budur: Çocuk paralize olur, ateş nedeniyle hareket edemez hale gelir ve bu şekilde enerjisini sadece mikroplarla savaşa harcayabilir. Ateş yükselmesi, insan bedeninin hastalıkla savaşma belirtisidir ve insanı dinlenmeye ve yatmaya zorlar. Böylece vücudun ihtiyacı olan enerji; yürümek, gezmek, çalışmak vs. gibi günlük aktivitelere harcanmamış olur. (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem). Eğer çocuğun ateşini düşürürseniz, doğal olarak kalkıp oynamak isteyecektir ve bu da hastalığın iyileşmesini zorlaştıracaktır. Ben de hastalandığımda fiziksel ve zihinsel efor gerektiren her türlü etkinlikten kaçınırım. Çocuk bunu bilinçli yapamaz elbette, içindeki oyun oynama ve hareket etme dürtüsünü yok edemez. Yüksek vücut ısısı, çocuğu hareketsiz kılarak çocuğun enerji kaybetmesini engeller.
- Peki ya ilaç kullanmadığımız için ateş ölümcül derecede artarsa?
Ateş tehlikeli boyutlara ulaştığında vücudumuzda salgılanan kortizol hormonunun mucizevi bir etkisi ortaya çıkar. Kortizol hormonu farklı etkilerinin yanı sıra tehlikeli ateşin durması için de yaratılmıştır. İnsanın yüksek ateşten ölme tehlikesi ile karşılaştığı durumlarda kortizol devreye girer ve ateş merkezini aktive eden IL-1 maddesinin üretimini durdurarak ateşi düşürür.(http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem)
Hiçbir insanın ateşi 43 derece olmaz, insan vücudu buna izin vermez. Ama ateşin mutlaka düşürülmesi gereken kimi olağanüstü durumlar olabilir. Mesela vücudunuzda bir kist vardır ve patlamıştır. İltihap kanınıza karışıp, vücudunuza yayılmaktadır ve acilen ameliyata alınmanız gerekmektedir. Yüksek ateş ile ameliyata da alınamayacağınız için acilen vücut ısınızın düşürülmesi gerekmektedir. Bu durumda tüm ateş düşürücü ilaçları kullanırsınız elbette. Ama buna karar verecek olanlar doktorlardır. Yoksa evde kendi kendine otururken, çocuğun ateşi çıktı, bir düşüreyim derseniz, bir hastalık belirtisini yok ediyorsunuz demektir. Bu da hastalığın teşhisini güçleştirebilir. Ayrıca yukarıda verdiğim örnekte bile, tüm hastahane koşullarında verilen tüm ilaçlara rağmen ateşin düşürülemediğini ve son çare olarak hastanın buzlu torbaların içine yatırıldığını da gözlerimle görmüş biriyim ben. Yani o ateşin düşmeyeceği varsa, çocuğa bir şişe ateş düşürücü şurup da içirseniz, ateşi düşüremeyebilirsiniz. Ben annelerin kendi aralarında "Eğer ateş ısrarcı ise, yani düşmüyorsa ya da çıkıp çıkıp iniyorsa, ateş olsun olmasın 3-4 saatte bir düzenli olarak şurup ver." ya da "Şu iki şurubu kullanan. Her 3 saatte bir birini, diğer 3 saatte diğerini kullan" gibi önerilerde bulunduklarını çokça duydum. Tabii bu önerilerde bulunanlara kimse "Doktorculuk oynama" demez ama birisi çıkıp da "Ateş ısrarcıysa düşürme, biraz oturup gözlemle, belki tahmin etmediğin bir hastalığın belirtisidir" dese hemen "Doktor musun, sen de kim oluyorsun?" diye sorulur. Ben ister kimyasal ister bitkisel olsun, her türlü ilacın kullanım şekli ve dozunun kişiden kişiye değiştiğini düşünüyorum. En azından ilaç içerikleri farklı. En azından çocukların kiloları ve bünyelerinin kaldırabileceği ilaç miktarı farklı. Bu nedenle ister kimyasal, ister doğal olsun; ilaç tavsiyesinde pek bulunmam. Hele hele ki kimyasal ilaçları tavsiye etme yetkisinin ancak doktorlarda olduğunu düşünürüm. O nedenle kızıma kullandığım ilaçların isimlerini ve verdiğim dozları asla paylaşmam.
- Peki ateş ölümcül derecede artmasa bile ya çocuk havale geçirir ve sakat kalırsa?
Vücutta ısının yükselmesi ile bütün dokuların oksijen ihtiyacı çok artar. Bunu karşılayabilmek için kalbin ve solunumun hızlanması gereklidir. Yani yüksek ateş, kalp atış hızını ve nefes alıp verme sayısını da arttırır ve böylece kalbe ve akciğere de yük bindirir. Bu nedenle yatıp dinlenmek en iyisidir. Ama buna rağmen oksijen ihtiyacı yeterli gelmezse vücut, ilave kanı önemli organlara göndermek için el, ayak, yüz gibi organlarda vazokonstriksiyon yapar. Buna da tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale adı verilmektedir.
Kalp hızının normalden fazla olduğu altı aylıktan küçük çocuklarda bu sebeple havale görülmez.
Altı ay ile dört yaş, çocuklarda havalenin en sık görüldüğü devredir.
Bu yaşlarda ateşin yükselmesi ile vücudun ısınarak kalbi ve solunumu hızlandırması gereklidir. Eğer ateş hızlı yükselir ve vücut buna ayak uydurarak kalbi ve solunumu hızlandıramaz ise beyin, gelen oksijeni yeterli görmeyerek, tasarruflu çalışmak ve fazla oksijen tüketmemek için vücut ile olan irtibatı keser (benzer durum aşırı ağrı uyarısı ile de olur, şahıs bayılır). İrtibatın kesilmesi ile vücut, deserebrasyon durumuna geçer. Spinal uyaranlarla kasılmalar ve havale dediğimiz tablo ortaya çıkar. Bunun sonucunda kalp ve solunumun hızlanması ile, beyine yeterli oksijen gelmeye başlar ve beyin eski fonksiyonlarına geri döner.
Ateş yavaş yükselir ve vücuda ısınması için zaman tanırsa, havale gelmez. Yani ateşi 40 dereceye çıkmış bir çocukta havale beklemek boşunadır. Böyle bir çocuk, ateş düşürücü ilaç verilmeden, yani iç ısısı düşmeden soğuk tatbik edilirse ve dış ısı düşürülerek kalp ve solunum yavaşlatılırsa havale gelebilir. Bu sebeple ateşli çocuklarda soğuk tatbiki gereksiz ve zararlıdır. (http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/279/ates-ve-tedavisi, Amerikan Pediatri Akademisi Üyesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Kadir Tuğcu. Ayrıca söz konusu doktorun bu makalesinin bilimsel olmadığını iddia edenler olduğunu biliyorum. Söz konusu bu makale, Hacettepe Üniversitesi, Toplum Hekimliği Bülteni'nde bilimsel atıfları ile birlikte yayınlanmıştır: http://www.thb.hacettepe.edu.tr/arsiv/2002/sayi_2/baslik2.pdf).
Üstelik kendisi bu yorumda bulunan tek doktor da değildir:
Havale nöbetleri genellikle 6 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda olur. Çoğu zaman yüksek ateş ile beraberdir. Ancak ateşin yüksekliği ile havale geçirme arasında her zaman bir ilinti yoktur. Yani bazılarında çok yüksek ateşte havale olmazken, bazı bebeklerde daha düşük ateşlerde bile havaleye rastlanabilir.(http://www.genetikbilimi.com/genbilim/bebeklerde.htm, Uzm. Dr. Esra Özaydın). Ateşli havale ise, ateşin kaç dereceye yükseldiğinden çok ne kadar hızlı yükseldiğiyle ilişkilidir. Genellikle, ateşin çıktığı farkedilmeden önce havale görülür. Ateşli havale, ailesel risk taşıyan ( anne, babanın da çocukken ateşli havale geçirmiş olduğu aileler ) 6 ay- 5 yaş arası sağlıklı çocuklarda görülür. O anda aileye yaşattığı korku ve panik bir yana, ilerisi için kalıcı bir hasara, zihinsel gelişimde geriliğe yol açmaz.(Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nilüfer Toprakçı, http://www.sagliklicocuk.com/sc01/crklr/file/gncl/ates.asp)
- Peki havalenin hiç mi zararı yok?
Çocukların %4-5 inde hayatlarında en az bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Eskiden, havale geçiren çocuklarda mutlaka beyin hasarı kalacağı düşünülürken, bunun doğru olmadığı artık anlaşıldı. Önemli olan havalenin kendisi değil, havaleye neden olan hastalıktır. Bu iyi tedavi edilmediği taktirde hasar kalabilir. (http://www.genetikbilimi.com/genbilim/bebeklerde.htm, Uzm. Dr. Esra Özaydın)
Tek bir nöbetin beyinde hasar oluşturduğu, IQ'da düşüş yaptığı veya çocuğun kişiliğinde değişiklik oluşturduğuna ait bilimsel herhangi bir veri yoktur. Doktor ya da ebeveyn tarafından oluşturulan fazla korumacı yaklaşım, konvülziyondan daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Tekrarlayıcı nöbetlerde, nöbet kontrolü sağlanıncaya ve/veya neden belirleninceye kadar belirli kısıtlamalar getirilebilir. (http://www.turkpediatriarsivi.com/sayilar/39/1-.pdf, Doç. Dr. Nimet Kabakuş, Türk Pediatri Arşivi, 2004; 39: 101-5). Ayrıca söz konusu makalede havalenin ortaya çıkış nedenleri tek tek sayılmaktadır. Başlı başına ateşin varlığı havale nedeni olarak gösterilmemiştir. Ateşe neden olan enfeksiyon, çocukluk çağı havalesinin başlıca nedeni olarak gösterilmektedir. Yine ilgili yazıda havale getiren çocuğa nasıl davranılması gerektiği, neler yapılması gerektiği de anlatılmaktadır ki eğer okursanız göreceksiniz, ailesinin yapması gerekenler arasında ilaçlı müdahale, hele hele fitil sokma gibi tavsiyeler kesinlikle bulunmamaktadır.
Aranırsa pek çok kaynak bulunabilir, hepsi de birbirinin aynı sonuçlara varıyor. Bu konuda başka bir kaynak, bir Uzmanlık Tezi, Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne 2008 yılında Dr. Pınar Uysal tarafından sunulmuş: http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/cocuk_sagligi/dr_pinar_uysal.pdf
Söz konusu makalenin 15. sayfasının son paragrafını okursanız basit febril nöbet ile kompleks febril nöbet arasındaki farkı görebilirsiniz (38 derecenin altında, halk arasında soğuk havale denen nöbete de göz atmak isterseniz, 16. sayfada afebril nöbet başlığına bakabilirsiniz. Ayrıca ilaçlara bağlı, toksik zehirlenme nedeniyle de nöbetlerin ortaya çıkabileceğine ilişkin 17. sayfadaki toksik nöbetler başlığına bakabilirsiniz. Hatta daha da ilginci annenin tercihi ile sezaryen ile doğan bebeklerde (elektif sezaryen), acil bir nedenle sezaryen sonucu doğan bebeklere kıyasla %1 ihtimal daha fazla kompleks (yani birden fazla) havale geçirme olasılığı olduğuna ilişkin makalenin 19. sayfasının ilk paragrafını okuyabilirsiniz. Hatta anne sütü almayan çocuklarda havale riskinin arttığını da 20. sayfada okuyabilirsiniz). Makalenin başlangıcındaki Latince sizi caydırmazsa, ilerleyen sayfalarda her birimizin gayet net şekilde anlayabileceği üzere, basit (bir defalık) havale ile kompleks (birden fazla geçirilen) havale nedir, gayet net açıklanmış. Makale temel olarak epileptik (afebril) havale ile ilgili olsa da, normal havale ile karşılaştırmalı olarak anlatıldığından, havale konusunda çok aydınlatıcı bir yazı olmuş.
- Peki, havale sonunda sakat kaldığı söylenen çocuklar yok mu?
Basit yani gün içinde bir kere geçirilen, tekrarlamayan ve 15 dakikadan kısa süren havale sonucu meydana gelen sakatlıklarda genellikle menenjit veya ensefalit sorumlu oluyormuş, bunun da tek önlemi aşılarmış: http://www.anneoluncaanladim.com/forum/forum_posts.asp?TID=11407
24 saat içinde tekrarlayan veya 15 dakikadan fazla süren (yani kompleks) havalelerde ise ancak geçici sakatlıklar oluşabiliyor ve 1-2 günde düzeliyormuş. Yukarıda atıf verdiğim gibi (Dr. Esra Özaydın'ın makalesi) çocukların %4-5 inde hayatlarında bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Yani havalenin tekrarlama riski çocukların ancak %2'sinde ikinci defa, ikinciyi geçirenlerin de ancak yarısı üçüncü havaleyi geçirmekteymiş . Bunların da ancak %0.4 kadarında 1-2 günde geçen sakatlıklar görülebiliyormuş (Dr. Fatma Tufan, Uzmanlık Tezi, http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/aile_hekimligi/dr_fatma_tufan.pdf, s. 7-8 ve 22).
Dr. Fatma Tufan'ın tezi de gayet anlaşılabilir günlük bir Türkçe ile herkesin anlayabileceği şekilde yazılmış. Havalenin olası nedenlerini, nasıl meydana geldiğini, havale sonrasında doktorların ve ailenin yapması gerekenleri etraflıca anlatmış.
- Peki yüksek ateş ile seyreden hastalıklar açısından dikkat edilmesi gerekenler neler? Ateşin yükseldiğinde veya kızının ateşi yükseldiğinde sen ne yapıyorsun?
Benim açımdan en dikkat ettiğim hastalık, doktorların bile rahatlıkla gribal enfeksiyon ile karıştırabilecekleri romatizmal ateş: http://pedkard.uludag.edu.tr/cocukkard/kkh%20bilgi/Ara.htm
Bu rahatsızlık daha çok 5 yaşından sonra görüldüğüden, şimdilik kızım risk altında değil. Ama dikkate alınmazsa vardığı sonuçlar çok rahatsız edici olduğundan, her zaman aklımın bir köşesinde...
Anjin, orta kulak iltihabı, ishal, idrar yolu enfeksiyonu ve nadiren zatürre, menenjit, tüberküloz gibi ciddi enfeksiyonlar da ateşin nedeni olabilir. Bu nedenle ateşi düşürmeden ateşin seyrini izlemeyi tercih ediyorum. Çocukta uyku hali, huzursuzluk, solunum zorluğu varsa, aşırı iştahsızsa ve sıvı alımını da reddediyorsa, şiddetli başağrısı varsa, ateşi düşse de genel durumu düzelmiyorsa veya ateş iniş çıkış yaşamadan 48 saatten fazladır sürüyorsa hemen doktora gitme zamanı gelmiş demektir.
Yukarıdaki resimde kızım ilk ciddi hastalığını geçiyor. Aynı zamanda dişi çıkıyor. Ateş yüksek ve huzursuz, ağlıyor. Ama genel görünümü iyi, baygın gibi bir hali yok, gayet dik oturuyor. Oyunlarımıza karşılık veriyor, bilinci açık. Meme emmeyi reddetmiyor. Dolayısıyla panik olmama ve ateşini düşürmeye çalışmama gerek yok. Ama ateşi olmasa bile nefes alıp vermesinde bir gariplik, neredeyse baygınlığa varacak bir hareketsizlik, tepkisizlik, yemeden içmeden tamamen kesilme, bir yerinin ağrıdığını düşündürecek şiddetli bir ağlama gibi tepkiler olsaydı saniye beklemeden doktora götürürdüm (ateşini yine de kesmezdim ki doktorun teşhis koyması için gerekli olan malzemeyi yok etmeyeyim).
Ben ateşi ölçmüyorum. Çünkü fark ettim ki ateş ölçmek benim sinilerimi bozmaktan başka işe yaramıyor. Kızımın düşük ateşte havale geçirmesi de mümkün. Düşük ateşte çok hasta olması ya da yüksek ateşe rağmen keyfinin gayet yerinde olması da mümkün. O nedenle ben sadece kızımın genel olarak keyfini ve ateşin iniş çıkış seyrini izliyorum. Ateş genelde geceleri daha çok yükselir. İlk gün yavaş yavaş artar veya ilk gece ya da ikinci gece tepe noktaya vardıktan sonra yavaş yavaş azalarak yok olur. Yani en azından benim kızımda böyle oluyor. Ben de bu seyri takip ediyorum. Eğer bu iniş çıkışlarda bir gariplik, olağan dışı bir durum sezersem ateşi düşük bile olsa doktora götürürüm. Ama eğer ateş düşürücü kullanırsam bu seyir tamamen bozulmuş olur ve ben herhangi bir hastalık belirtisini yok etmiş olmaktan korkarım.
Kızım 40. ayında ve şimdiye kadar 2-3 kaşık ateş düşürücü şurup almıştır. Sanırım hemen hepsi de gece yatmadan önce, ateşin en yüksek olduğu noktadaydı. Bir keresinde ateşi 41-41,5 gibi görünüyordu. Meme emiyordu ama elleri titriyordu ve uyumakta zorlanıyordu. Hastalıkla savaşması için güce de ihtiyacı olduğunu düşünerek bir kaşık şurup vermiştim. Ama biliyorum ki inatçı ateş, şurup da verseniz düşmeyebilir. Sonuç olarak kızım artık 40. ayında ve bu seneyi tamamen ilaçsız atlattı, artık titreme noktasına gelecek kadar ateşlenmiyor. Sanırım bağışıklık sistemi gitgide kuvvetleniyor. Ayrıca kızımla birlikte uyuyoruz. Kendi odasında yattığı zamanlarda da hastayken yanımda yatırırdım. Gece saat kurup da kalkıp ateşini ölçmek gibi bir adetim hiçbir zaman olmadı. Hala kızım çişi geldiği için gözlerini açsa, ben de onunla birlikte uyanıyorum. Kendim de hasta değilsem, kendim de ilaç almamışsam, kızımdaki en ufak değişikliği uykumda bile hissedebiliyorum. Ve ben tedirgin oldukça, çocuğu da tedirgin ettiğimi düşündüğümden, o hastayken olabildiğince rahat davranmaya çalışıyorum. Ayrıca biliyorum ki şimdi çektiği her acı ileride ona rahatlık olarak geri dönecek. Yukarıdaki resminde 9 aylık kadardı. Şimdi ise artık o kadar şiddetli ateşlenmiyor, ateşlendiği zaman da o kadar rahatsız olmuyor.
Kızım ateşlendiğinde tüm hastalık seyrini ve fiziksel tepkilerini dikkatle gözlemliyorum. Ateşten dolayı eklem yerleri ya da kasları ağrımışsa yorgun olup olmamasına göre ılık duş aldırıyorum, yağla masaj yapıyorum ya da ıslak havlu koyuyorum ağrıyan yerlerine. Elleri veya ayakları üşüyorsa sıcak su torbası koyuyorum. Ateşten dolayı terliyorsa kıyafetlerini sık sık değiştiriyorum. Yattığı yerde oyalıyorum; televizyon izlemesine izin veriyorum veya kitap okuyup masallar anlatıyorum. Hepsi bu...
- Ateş düşürücü kullanmanın ne zararı olabilir ki, kullansak da çocuk da rahatlasa?
İnsan vücudu hayatta kalmak ve sağlıklı olmak üzere programlanmıştır. Dolayısıyla olağanüstü bir durum olmadıkça insan vücudunun verdiği her tepki, olması gereken tepkidir. Eğer vücut, ısısını yükseltiyorsa bir nedeni vardır.
Ateş, mikrobik hastalıkların ilerleyerek vücudun hasar görmesini engelleyen bir mekanizmadır. Yüksek vücut sıcaklığında bakterilerin çoğalmasını sağlayan demir, çinko ve bakır miktarları azalır. Ayrıca hücrenin sindirim organeli olan lizozomlar kolay bölünür. Lizozomlardan açığa çıkan parçalayıcı enzimler, hücreleri içindeki virüslerle birlikte öldürür. Yüksek vücut sıcaklığı, savunma hücreleri olan lenfositlerin de çoğalmasını sağlar. Aynı zamanda virüsleri öldüren interferon üretimi de artar (http://www.ilmimercek.net/makale/112932/vucut-sicakligini-kontrol-altinda-tutan-mukemmel-sistem).
Eğer ateş düşürücü kullanırsam bu işleyişin bir noktasına ket vuruyorum demektir. Dolayısıyla vücudun savaşmasını engelliyorum ve bu suretle de hastalığın süresinin uzamasına ve şiddetinin artmasına neden oluyorum demektir. Ayrıca ateş, çocuğun hareket etmesini de engeller. Ateşi düşürürsem çocuk daha fazla hareket etmye başlayacak ve enerjisini hastalıkla savaşmaya değil de boşa harcayacaktır. Bu durum da hastalığın süresini uzatıcı bir başka etken.
Ayrıca ateş, bir hastalığın belirtisidir. Eğer ateşi baskılarsam, hastalık belirtisini de yok ederim. Misal belki çocuk menenjit mikrobunu kapmış. Ateş düşürücü kullansam bile ateşin düşmeyip menenjitin beyne vurması ihtimali her zaman mevcut. Oysa ateşi düşürmeden gidişatı izlesem, belki vücudunun verdiği anormal bir tepkiyi fark edip, "Bu ateş normal bir grip ateşi değil" diyebilir ve vakit kaybetmeden doktora başvurabilirim. Aynı durum romatizmal ateş için de geçerli olabilir.
Havale geçirirse de ne yapacağımı biliyorum. 30 dakikadan kısa süren ve gün içinde tekrarlanmayan, bir kerelik havalenin zararı yok. Bir kere havale geçirmesi durumunda ikinciyi geçirmesi daha az ihtimal, üçüncüyü geçirmesi ise çok çok daha az bir ihtimal biliyorum. Bu havaleler sonucunda bir araz çıkarsa 1-2 gün içinde iyileşecek, öğrendim. Eğer kompleks havale geçiriyorsa, tekrarlayan havalelerde doktor önerisi ile fitil kullanabilirim, bunu da biliyorum. Zaten havale görüntü itibariyle kötü bir şey olduğundan, havale geçiren bir çocuğun doktora götürülmemesi imkansız. Ben aklıma kötü şeyler getirmem ama doktor kontrolünü de elbette ihmal etmem.
Sonuç itibariyle ben vücut ısısını düşürmemeyi tercih ettim. Bunun doğru seçim olduğuna inanıyorum. Ama bu demek değil ki ateşi çıkan çocuğumu ihmal ediyor, kendi haline bırakıyor "Saldım çayıra, Mevlam kayıra" diyorum. Bilakis ilaç kullananlardan çok daha dikatli ve düzenli gözlemliyorum, tepkilerini biliyorum ve anormal tepki olursa da tespit edebileceğime inanıyorum.