29 Ocak 2011 Cumartesi

2,5 aylık bebekle araba yolculuğu yapılır mı?


Kızımla ilk uzun yol araba yolculuğumuz İstanbul'dan Abant'a idi. Eşimle seyahat etmeyi severiz; kızımızla araba yolculuğunun nasıl olacağının ilk denemesini yapmıştık.

Eylül ayında doğurmuşum. Aylardan Kasım, hatta Kasım'ın son günleri. Hava buz gibi. Bebeğim henüz 2,5 aylık. Peki, sorunumuz nedir; bizi deli mi kovalamıştı? Benim sorunum; gaza gelmek. Verdiler bana gazı: Efendim artık bebekli yaşama alışmam lazımmış; bebek doğmadan önce nasıl yaşıyorsam, bebekle de öyle yaşamam lazımmış; bebeği de kendi gündelik hayatımızın içine katmamız lazımmış; hayatı bebeğe göre yaşamamalı, bebeği kendi hayatımıza adapte etmeliymişiz. Bu lafları duya duya doldum mu ben? Zaten evde de bunalmamış mıydım? Benden 1 ay ve 3 ay evvel doğuran iki arkadaşım da bu yolculuğa çıkmaya heves ettiler mi? Ben durur muyum peki? Ben de takıldım tabii ki peşlerine; ver elini Bolu, Abant Gölü.

Attık bebeği araba koltuğuna, düştük yollara. İstanbul, Abant arası arabayla 3 saat. 5 çift, 4 bebek yol üzerinde buluştuk, bir kahvaltı ettik. Böylece benim kız da ilk defa bir AVM ile tanışmış oldu :)

Resmin ortasında, babasının omuzundaki nokta Kontesim.


Tabii bu arada yol uzadıkça uzuyor :) Neyse, sonunda vardık Abant Gölü'ne. Hava soğuk, buz gibi demiş miydim? :) Girdik, otellerden birine. Boş bir salon köşesi bulduk yerleştik. Kızıma camdan dışarısını, gölü göstermeye çalışıyoruz ama 2,5 aylık bebek ne kadarlık bir mesafeyi görüyordur?


Yavrum öyle boş boş bakıyor etrafa. Ama ben "Kız babasının kucağında, ben de boş kaldım aylardır bu kadar uzun" diye seviniyorum :))



Derken bebe yoruldu tabii, uyuması lazım. Lakin başında olan bilir, ilk 3 ay hatta 4. ayın içinde bebeklerin ne zaman nasıl uyuyacakları belli olmaz. Etraf gürültülü, farklı bir mekan, farklı insanlar, uygun yatak yok... Şanslıyım ki kızım sakin ve uyumlu bir bebek. Önce bebeğimi bir güzel emzirdim, yavrum gevşedi rahatladı. Uzun boylu eşim, evde de uyguladığı yöntemle, kızımı dizine yatırdı ve sallayarak uyuttu :)



Bu arada ben uzun bir süre rahat rahat sıcak içecek içemeyeceğimin farkında olmadan sıcak çikolata tekliflerini "Emziriyorum, bebek huzursuzlanmasın" diye reddediyor, bir gayret ada çayına yükleniyorum. Hey gidi günler, hey!

Kızımın 1 ay büyük, kolikten muzdarip arkadaşı da "Bu nasıl bebek ki böyle yatmış uyumaya çalışıyor, akıl yok bunda hiç!" edasıyla kızıma bakıyor. Resimde görünmüyor ama annesi de eğilmiş kızımı inceliyor , yüzündeki "Böyle de bebekler var demek ki!" ifadesiyle :)


Yorulan bebeklerimiz uyuyakalınca, uyumayanlar da değişik mekan isteklerini belli edince, biz de bebekleri pusetlerin içine koyup, üzerlerini sıkıca örtüp, puset yağmurluklarını da üzerlerine geçirip göl kıyısına indik. Yavrum pusetin üzerine takılı anakucağında, zaten de uyuyor! Bir şey göremedi tabii bebeğim ama en azından temiz hava aldı diye ümit ediyordum.

Döndük dolaştık, biraz oturduk, biraz alış veriş yaptık. Sonunda acıktık. Yakındaki restoranlardan birine gittik. Küçük bebeği olanlar bilir; artık, ne yedik ne yemedik hatırlayamıyorum bile. Önümde bir güveç vardı galiba, balık mıydı acaba? Her neyse! Bebeğin uyku molası vermesi gerekti. Restorandayız. Şakır şakır yağmur yağıyor. Koştur koştur arabaya gittim emzirdim. Geri döndüm ve babasına teslim ettim. Babası yine uyutmaya çalışırken yavrum şaşkın bakınıyor hala, gün boyu olduğu gibi :)

Evden yastık da getirmişim yanımda:)
Ama sonunda galip gelen babası oldu ve uyutmayı başardı! Belki de günün yorgunluğundan uyuyakalıyordu bebeğim, bilemiyorum. O uyuyunca biraz eşimle başbaşa kaldık. Günün tek yanyana fotoğrafını ancak o zaman çektirebildik. Restoranın içindeki şöminenin başında oturduk. Ama bu arada diğer iki bebeği olan arkadaş, kucaklarında bebekleriyle bize bakıp kıskançlık yapıyorlardı. Zira onların canavarlar hala kucaklarındaydılar. Ehehehe...


Dönüş yolunda yağmurdan mıdır, tatil günü olmasından mıdır nedir bilemiyorum çok fazla trafik vardı. Kızımın rahat uyuması için her türlü konforu sağlamış olmama rağmen; hatta arabada Tomy'mizi çaldırdığım halde kızım çok rahatsız oldu. Arabayı sağa çekip, dışarı çıkmak ve kızımı rahatlatmak istedim ama sıkışık trafikte ve otobandaydık. Hadi şehir içine girene kadar sabredelim dedik, bu sefer de kızım sıkıntıdan ve ağlamaktan terledi. Hava soğuk ve yağmurlu, inmeye korktuk. Sıkışık trafikten cesaret alıp kızımı kucağıma aldım, oyalamaya çalıştım ama ne mümkün? Eve gelene kadar ağladı kızım, bebeğim. 3 saatlik yolu, kaç saatte geldik hatırlamıyorum. Eve kendimi dar attım ve bu geziden neler öğrendiğimi aklıma yazdım:

  1. Çocuklu hayatını nasıl geçireceğini kimsenin sana söylemesine izin verme. Boş yere gaza gelme. Nasıl mutluysan öyle davranmaya devam et.
  2. 3 aylık bebekle gezmek ile 13 aylık bebekle (toddler) gezmek arasında fark vardır. Sana bebekle gezmeni tavsiye edenler %1500, o dönemi çoktan unutmuş insanlardır. 3 aylık bebek bakımını ,bebeğin 9. aya geldiğinde bile çoktan unutmuş oluyorsun. Bebeğinin ilk 1 senesinde kimsenin gezip tozma hakkındaki tavsiyelerine kulak asma!
  3. Her şeyden önemli olan bebeğinin rahatıdır. İlk 1 seneyi rahat, huzurlu ve güvenilir bir ortamda geçiren bebek, 1 yaşından sonra sana inanılmaz keyifli bir gezi arkadaşı olur. Bebeğinin konforunu düşün, kendini gezip tozacağım diye zorlama. Daha bol bol zamanın olacak gezmek için, bebeğinin ilk 6 ayında evinde oturursan ölmezsin.
  4. Bir daha küçük bebekle uzun yola çıkar mıyım? Hava güzelse, ortam neşeliyse, yol çok uzun değilse neden olmasın? Hele ben de sıkılmışsam, biraz hava değişikliği istiyorsam? Ama yine de bu kadar uzak mesafeye gitmemeyi tercih ederim sanırım.
İkinci doğumumda, evde sıkıldığım günlerde, bu yazı aklımı başıma getirir umarım...




28 Ocak 2011 Cuma

Bumbo Bebek Koltuğu nedir, ne işe yarar?

Bumbo Baby Sitter

Biz kullandık, hala da zaman zaman kullanıyoruz, çok işimize yaradı, tavsiye ediyorum.

Bu koltuk ne yazık ki Türkiye'de henüz yok. Ben ebay'den satın almıştım. Almadan önce çok düşündüm işe yarar mı diye, keşke bu kadar düşünmeseymişim, zaman kaybetmişim boş yere. 

Koltuk ödüllü bir tasarım. Hani henüz oturamayan bebeğimizin sağına soluna yastık koyup oturuturuz da doktorlar kemiklerine zarar veririsiniz derler diye de tedirgin oluruz ya? İşte bu koltuk tüm bu sorunları ortadan kaldırıyor. Benim kızım henüz 4 aylıkken oturmak için kendini zorlamaya başlamıştı. Doktor oturtmayın diyordu ama kızım meme emerken kalkıp oturuveriyordu kendi kendine. Ne yapsam, ne etsem derken bu koltuğu buldum.

Koltuk öyle bir dizayn edilmiş ki içinde oturan bebeğin hiçbir kemiği zorlanmadığı gibi, bebeğin sağa sola devrilmesi de mümkün değil. Hatta ve hatta şu an 16 aylık olan kızım halen bu koltukta otururken kalkmayı beceremiyor. Zira koltuk bebeğin dizleri yukarıda, poposu aşağıda kalacak şekilde dizayn edilmiş. Bebek içine gömülüyor ve kalkması mümkün olmuyor. Böylece yürümeyi öğrenen canavarların 1-2 dakika için hareketsiz kalması gereken zamanlarda da bu koltuk çok işe yarıyor :)

Kızım henüz mama sandalyesi için küçükken ve sürekli bizimle göz hizasında olup ne yaptığımıza bakmak isterken bu sandalye çok işimize yaradı. İşte kızımdan bir kare:


Bizimle beraber yemek masasında oturan kızım merakla ne yediğimize bakıp, şapırdanıyor. Bu resimde henüz 5 aylık ve ek gıdalara başlamamışız, ama kızım aile sofrasındaki yerini almış.

Kızım büyüdükçe de kullanmaya devam ettik. Özellikle ben tuvalete ya da duşa girdiğimde, kızımı bu sandalyeye oturtup banyonun ortasına bırakıyor ve onunla sohbet ede ede işimi görüyordum. O da beni merakla takip ediyordu. Koltuktan düşme tehlikesi olmadığından, içim rahat oluyordu. Benim sıkıntılı kızım, bu koltuğun içinde hiçbir zaman ağlamadı da... Ama şunu da söylemeliyim hiçbir zaman uzun süre de oturmadı koltukta, en fazla 10-15 dakika ama küçük bebeği olan anneler bilirler ki 15 dakika bazen hayat kurtarır. "Bebeği kucağımdan 5 dakika bırakamıyorum ki elimi yüzümü yıkayabileyim" diyen annelere tavsiye ediyorum.

Koltuğun tek kötü tarafı, belki de iyi tarafı da olabilir aslında, hafif olduğundan yüksek ya da dengesiz yerlerde duramıyor. Yani yerde ve düz alanlarda kullanmak gerekiyor. Hatta koltuğun bir de ekstra satın alınabilen sehpa bölümü var, mama sandalyelerine takılabilenler gibi. Ben parama yazık olmasın diye almamıştım ama ikinci bebeğime hamileyken hemen alacağım sehpasından. Verdiğim paraya değdi çünkü...


Bu sehpanın üzerinde bebekle oyun oynamak hatta bebeğe mama yedirmek mümkün. Yere eğilmeniz ve onunla birlikte yerde oturmanız gerekecek diye düşünüp istememiştim ama şimdi ısrarla oyun oynamak isteyen kızıma yerde yemek yedirirken, bunun daha rahat bir seçenek olduğunu görüyorum. Çünkü bazen çocuk ayağının yerden kesilmesini ve zorla yükseğe, kendince güvensiz bir yüksekliğe kaldırılmayı reddebiliyor. Yer hizasında, onun oyun alanında yedirmek daha az yorucu olabiliyor. Gerçi mesela bu resimdeki anne koltuğu masanın üzerine çıkartarak yedirmeyi deniyor :)


Benim kızım oyuncak orguyla oynamayı çok seviyor. Küçükken orgu kucağında tutmayı beceremeyip sinirleniyordu. Eğer bu koltuğun sehpasını almış olsaydım, sehpanın üzerine orgu koyarak oynamasını sağlayabilirdim.


Bir de bu koltuk bizim evde, halen klozetin karşısında duruyor. Uzun bir süre kızım klozette oturup kakasını beklerken ben de karşısına geçip bu koltuğun üzerine oturuyor ve ona hayvan resimleri gösterip seslerini çıkartıyordum. Bu sayade kızım hayvanları ve çıkardıkları sesleri çok erken öğrendi. Ben tuvalete girdiğimde de onu karşımdaki koltuğa oturtuyordum. Böylece yer değiştirmiş olmak onun için çok eğlenceli oluyordu ve nasıl ben onu bekliyorsam, o da benim işim bitene kadar beni öylece bekliyordu. 

Banyo oyuncaklarımız koltuğumuzda dinlenirken :)


Ayrıca koltuk şu işimize de yaradı: Ben kızımı 9 aylıktan bu yana klozete oturtuyorum. Yürümeyi öğrenene kadar bu koltuk sayesinde sıkıntı yaşamadım. Şöyle ki: Kızım kakasını yapıyor, poposunu yıkıyorum, hadi diyelim ki kuruluyorum... Eee sonra? Ellerim pis, yıkamam lazım. Kızım ayakta tek başına duramıyor, açık poposu ile de yere oturtamam? Ben de Bumbo koltuğumuzun üzerinde bir havlu bekletiyordum her zaman. Kızım kakasını yapıtıktan sonra poposunu yıkıyor ve hemen bu koltuğa oturtuyordum. Böylece hem poposu kurulanıyordu hem de bana ellerimi yıkamak için zaman kalıyordu. Ellerimi yıkadıktan sonra kızımı alıyor ve bezini bağlıyordum. 

Kızımın daha çok resmini koymak isterdim bu koltukta ama ne yazık ki hep videoya almışım koltuğumuzda otururken, çünkü hep bir atraksiyon yapıyor. Mesela dişlerini kaşıması için havuç vermişim eline ama bu işlemi yaparken oturması gerekiyor tabii ve elbette Bumbo'da oturarak havucunu kemiriyor vs vs.

Sözün özü: Almayı düşünen varsa çok çok tavsiye ediyorum....

Güncelleme: Kızım 2 yaşını geçtikten sonra koltuğumuzu kaldırdık. İkinci bebeğime de servis verebilmek ümidiyle bekliyor kendisi :)

Güncelleme: Bumbo artık Türkiye'de de satıştaymış. İşte internet adresi: www.bumboturkiye.com

Ve işte Bumbo koltuk kullanan bir başka bebek ve annesinin blogu: http://yenitatlaryenifikirler.blogspot.com/2012/01/annelere-ozgurluk-veren-aletler.html 

27 Ocak 2011 Perşembe

16 aylık bebeğin kafası nasıl çalışır?

İçinden geçenleri merak ettiğim o güzel kafa işte bu :)

Aklıma geldi, yazmak istedim. Kızımı gözlemlemek ve aklından neler geçirdiğini anlamaya çalışmak çok hoşuma gidiyor.

Kızım karşıt kavramlarla konuşuyor. Yani mesela "aç" demeyi biliyor. "Açık" ve "kapalı" kavramlarını da biliyor. "Ka" ve "pa" hecelerini de ayrı ayrı kelimelerde kullanıyor aslında ama "kapa" demiyor. "Kapa" demek istediğinde yine "Anne aç" diyor. Mesela meme istediğinde giysimi çekiştirip "Anne, aç" diyor. Doyduğunda doğruluyor, giysimi aşağı doğru çekip "Anne aç" diyor ama aslında bu "Anne kapa" anlamına geliyor.
Bir başka örnek "aşağı" ve "yukarı" kavramları. Aşağı demesini biliyor ama yukarı diyemiyor. Camdan bakarken "Anne, ba, aşağı, ba, hovhov" diyor. Yani "Anne, bak, aşağıda köpek var" anlamına geliyor :) Ağaçtaki kediye de aynı şekilde "Mam aşağı" diyor. Yani meali "Yukarıda kedi (miyav) var".
Çok ilginç geliyor bana bu şekilde zıt kavramlarla konuşması.

Bir de geçen gün kedimizin arka ayaklarını gösterip "Anne, ba, aya" dedi. Sonra ön ayaklarını gösterip yine "aya" dedi. Ben de bakalım ne diyecek diye merakımdan "A-a, kızım, kedinin elleri yok mu? Nerede bu kedinin elleri?" diye sordum. Çok şaşırdı, çok! Bir süre kedinin ayaklarına baktı, suratı düştü, sonra da dönüp gitti. Verecek cevap bulamadı resmen :) Normalde "yok" ya da "bitti" yerine avuç işlerini dışarı doğru açarak "baaaa" diyor. Ben yine öyle demesini bekledim, elleri yok der zannettim ama demedi. Acaba minik kafasının içinden neler geçiyordu? :)

25 Ocak 2011 Salı

İstanbul'da Çocukla Nerelere Gidilebilir? Turkuazoo - Forum İstanbul AVM - Bayrampaşa

Bayrampaşa'daki Forum İstanbul Alışveriş Merkezi
içindeki akvaryumun adı Turkuazoo...

Haftasonu Pazar günü de Turkuazoo'daydık ilk defa kızımızla.
Bizim Kontes girer girmez büyülendi resmen. Her zamanki gibi bağımsız, kafasına göre koşturdu durdu içeride. Sadece o mu? Biz de büyülendik gördüğümüz manzara karşısında. Yurtdışında da benzer akvaryumlarda bulundum. Ayrıca ülkemizde de Gaziantep Hayvanat Bahçesi akvaryumu da güzel bir örnektir. Ama Turkuazoo mekanı çok çekici hale getirmiş. Çok farklı çeşitte türler olmasa da gerçekten ilginç türlere yer vermişler. Köpekbalıkları, vatozlar, dev orfozlar, amazon balıkları, deniz yılanları, deniz atları, ıstakozlar, yengeçler var.

Balığın burnunun suyun dışında olduğunu
ve kızımın elini, bir an için,
akvaryuma soktuğunu da eklemek istiyorum
:)

Ayrıca çocuklar için oyun alanları, büyükler için dalgıçların köpekbalığı besleme şovları koymuşlar. Hafta içi saatte bir, hafta sonları yarım saatte bir düzenlenen dalış seanslarına katılabilir, balıkları ellerinizle besleyebilirsiniz. Ayrıca, gün içinde belli aralıklarla dalgıç gösterileri yapılıyor.

İçine girip resim çektirmek için önceki yüzyıla ait dalgıç kıyafeti, köpekbalığı çene kemiği gibi modeller koymuşlar. Ayrıca zaman zaman ortalıkta ahtapot kıyafetli animatörler dolaşıp sizinle resim çektiriyorlar :)

Köpek balıklarının dalgıçlar tarafından beslenmesini,
üstü ve sağı solu akvaryum olan
bir tünelin içerisinde seyredebiliyorsunuz.
Bu resim de photoshop'la filan yapılmadı,
tamamen gerçektir.

Ayrıca mekanın ışıklandırılması, akvaryum içindeki yapay mercan adacıkları, akvaryumların insanın beline kadar gelen yükseklikte ve üstü açık olması gibi bir takım ayrıntılar da bu deneyimi daha eğlenceli hale getiriyordu.



Son olarak tuvalet kapılarına da bayıldığımı belirtmek istiyorum :)


Bilgi:
Hafta içi 10.00-18.00, haftasonu 10.00-19.00 arası açık.

0-3 yaş ücretsiz. 4-6 yaş, öğrenci ve 65 yaş üzeri 18 TL, yetişkinler 25 TL, 2 çocuklu aile paketi 75 TL.

Tel: (212) 640 27 40

22 Ocak 2011 Cumartesi

Red Fish Balık Restoranı - Ataköy Marina

Haftasonu yerimizde duramayız biz ailecek. Kızımız doğduktan sonra da bu durum fazla değişmedi. Ancak elbette kızımla gezerken, eskiden dikkat etmediğim hususlar benim için önemli hale geldi. Eskiden ayıla bayıla gittiğim mekanlar, şu an pek de çekici değiller mesela.
Ben de hem kendim için not düşmek hem de merak edenlerle paylaşmak üzere gittiğim mekanlarla ilgili izlenimlerimi yazmak istedim.

İlk mekan bugün gittiğimiz Red Fish
Red Fish soldaki ışıltılı mekan.

Ataköy Marina'da yer alıyor. Nefis bir manzarası var. Servis harika. Açık alanların etrafını kapatıp, bahçe sobası yakmışlar. Sıcak ve romantik bir ortam. İçki var, hatta haftasonları canlı müzik var. Her balıkçıda bulunmayan deniz levreği yedik. Balık çorbası, kalamar ve salata ile birlikte iki kişi 100 TL ödedik. Buraya kadar her şey iyi amma velakin kızımız da yanımızdaydı. Gelelim onunla ilgili tespitlerime:

  • Marinanın içindeki geniş otoparka park ettik. Sıkışık trafikte arabayı valeye bırakmakla filan uğraşmadık.
  • Kapısının önünde çoğu balıkçıda olan bir balık vitrini var ki değişik balık çeşitleriyle kızımı bir süre oyalamayı başardı :)
  • Restoranın kapalı mekanı dar, kızım için fazlaca dolanacak yer olmadığından dışarıda dlaşmak zorunda kaldık.
  • Dışarıdaki manzaraya bayıldı benim kontes. Deniz, tekneler, minik kedi yavruları. Araba ve dolayısıyla egzost kokusu da yok; daha ne olsun.
  • Anladığım kadarıyla fazla mama sandalyeleri yok. Getirdikleri sandalye de son derece rahatsızdı.
  • Kızım balık çorbasını ve deniz levreğini ayıla bayıla yedi. (Gördüğüm kadarıyla çok çeşitli soğuk mezeleri de var. Ama kalamarı müdavimi olduğumuz Adem Baba'ya rakip olamaz. Tabii burada benim damak zevkim söz konusu.)
  • Garson abiler kızımla ilgilendiler; bu da bize yemek yemek için zaman kazandırdı :) Ama kış mevsiminde ve erken bir saatte gittiğimizden, içeride sadece üç masa vardı. Daha kalabalık ortamda da aynı ilgiyi görür müydük bilemiyorum.
  • Çıkışta çiseleyen yağmur altında, deniz kenarında kısa bir yürüyüş yaptık.
Mekan hala solda :)
Sonuç olarak: Mekan güzel, servis iyi, yemekler lezzetli. Ama kızımla bir daha gider miyim? Hayır :)
Peki, kızım olmadan gider miyim? Eğer manzaralı ve nispeten havalı bir retoranda yemek yemem gerekiyorsa, elbette giderim. Ama aksi takdirde; gitmem...

14 Ocak 2011 Cuma

Çocuk olduktan sonra ne kadar süre evde kapalı kalmam gerekecek?


İşte benim tecrübem:

  • Sezaryen olduğumdan ilk 1 hafta kendimi toparlamayı bekledim. İkinci hafta kızımla dışarıdaydım. Bu arada kızımın Eylül doğumlu olduğunu ve geniş kaldırımlı, bol yeşillikli ve de parklı bahçeli bir sitede oturduğumuzu ekleyeyim hemen.
  • Dışarıya çıkmak hem bana hem de kızıma iyi geliyordu ama sezaryenliydim ve bebeğimi uzun süre kucağımda taşımam mümkün değildi (Sezaryende karın kaslarını ya kesiyorlar ya da sağa sola çekiyorlar. Her halükarda kaslar aylarca kullanılamaz hale geliyor.). Puseti itmek de bir o kadar acı vericiydi; ayrıca yokuşlarda pusetin kontrolünü kaybediveriyordum. Bir süre yokuşları geri geri inmeye çalıştığım bile oldu :)
  • Karın kası yokluğundan doğan bu zayıflık durumu zaman içinde kayboldu. Benim ısrarım mı etkili oldu, yoksa zaten zamanı mı gelmişti bilmiyorum ama 3 ay kadar sonra kendimi aşağı yukarı eskisi gibi hissediyordum.
  • Bu arada kızımla her gün sokakta saatlerce gezdiğimizi eklemek istiyorum.
  • Gelgelelim eşim akşam işten geç geliyor. Ben daha bebek bakımına alışamamışım. Bebek henüz dünyaya uyum sağlayamamış. Günde 7-8 defa kaka yapıyor. Çoğunda üstü başı da değişiyor. Akşam 5 ila 9 arası sürekli ağlıyor. Her akşam banyo yaptırıp, belli bir düzende uyutmaya çalışıyorum ki uyku düzeni otursun. Tüm bu nedenlerle ev gezmelerine gidemedim, gitmedim. Şimdi geriye dönüp baktığımda "Doğru yapmışım" diyorum. Kızımın çok düzgün bir günlük rutini ve çok rahat bir uyku düzeni var. 
  • Ev gezmelerine gitmiyordum ama hafta sonları eş, dost, akrabanın gazına geliyordum: "Hep evde oturmak olmaz, bebekle birlikte gezmeye, yeni hayatına alışman lazım". Hadiiii, tak bebeği koluna, bir bavul dolusu eşya da cabası, ayrıca zaten lohusasın beynin olması gereken yerde değil. Düş yollara bakalım... Bolu'ya kadar gittim. Dönüşte trafik tıkandı, kızım ağlar da ağlar. Hava soğuk, bebek terlemiş, sağa çekeyim de hava aldırayım da diyemiyorsun. Tövbe ettim... Şimdi geriye dönüp baktığımda "Ne gerek varmış" diyorum. Çok gereksiz, çok. İkinci doğumumda ilk 6 ay evde kalacağım. Nasıl olsa bebek ek gıdalara geçince, kendi kendine oturmaya başlayınca işler daha kolaylaşacak. Ne gerek varmış da o kadar strese girmişim. Ama tabii şunu da ekleyeyim, bebeği ile birlikte otobüs minibüs demeden fıldır fıldır gezen arkadaşlarım da oldu. Bebekleri konulduğu yerde uyumayı ve sosyalleşmeyi öğrendiler. Ama benim tercihim değil yine de. Zira uyku ve yemek düzenleri oturmadı. Ben bu düzeni daha çok önemsiyorum. Bir sene dayanırım bebeğin uyku saatlerinde evde olma zorunluluğuna, yeter ki gecelerim rahat geçsin :)
  • Kızım 4. aydan itibaren geceleri kesintisiz uyumaya başladı. Biz de eşimle ilk sene toplam 5 defa kızımı uyutup, annemi başına nöbetçi dikip eğlenmeye gittik. Sahile inip kahvemizi içtik, sinemaya gittik, arkadaşlarımızla yemek yedik ve baş başa evlilik yıl dönümümüzü kutladık. Eh, hemen hemen her ay 1 gece çıkmışım evden, kızım 6 aylık olduktan sonra.
  • Kızım 9 aylıkken (Mayıs ayının sonunda) ilk 5 yıldızlı otel tatilimizi yaptık. Çok rahat ve çok güzeldi. Tadı damağımızda kaldı (Hazır erken rezervasyonlar başlamışken, yazacağım geçen sene gittiğimiz otelle ilgili bir yazı).
  • Ertesi ay, kızım 10 aylıkken bir uzun yol tatiline heves ettik. İstanbul'dan Behramkale'ye, oradan da Bozcaada'ya geçip eve geri döndük (Bu tatille ilgili bir yazı da sırada). Bu sefer araba yolculuklarımız da çok rahat geçti. Ben kızımın rutinine, kızım da bizimle gezmeye alışmıştı. Artık aklı başına gelmeye başladığından, yeni yerler görmek onu heyecanlandırıyordu. Her tatilden sonra da ayrı bir gelişim atağı gösterdi. Emeklemek, ayağa kalıp sıralamak gibi...
  • Derken kızım 12 aylık oldu. Birden bir gelişim atağı daha oldu. Çok farklı davranmaya başladı, sanki artık akıllı bir küçük adamdı. İşte o saatten sonra artık her yere kızımla rahatlıkla gidebiliyorum. 
  • Artık bizim yediklerimizden yiyor. Her gittiğimiz yerde parça et ya da balık yapan bir restoran bulunuyor, kızıma gönül rahatlığıyla yedirebiliyorum. Yemeği geç kalınca artık çılgın kıyamet ağlamıyor; ya emiyor ya da meyve veya kuru yemiş ile atıştırıp meraklı incelemelerine geri dönüyor. Günde bir sefer kakasını yapıyor, o da sabah kalkar kalkmaz. Dolayısıyla dışarıda tuvalet sorunu da yaşamıyoruz. Öğlen uykusunu gerekirse arabada alıyor, normal zamanlarda ise eve geri dönüp kızımı uyutup, o uyanınca tekrar dışarı çıkıyoruz.
Sonuç olarak benim tecrübem:
Bebek doğar doğmaz kendinizi sokağa atın.
Ev ve AVM gezmelerine gerek yok, bebeği mikroplardan uzak tutun.
Bebek 6 aylık olunca yavaş yavaş daha rahat gezmeye başlayacaksınız.
6. aydan sonra yaz tatili ve uzun yol araba yolculuğu da mümkün hale geliyor.
1 yaşından sonra artık o sizin gezi arkadaşınız oluyor. İşte eğlenceli zamanlar başlıyorrrrrr!!!!

Son olarak belirtmek isterim ki ben çok gezen, hatta profilimden de anlaşılacağı üzere yiyip içip gezip okuyup yazarak yaşamak isteyen biriyim. Avrupa, Asya ve Uzak Doğu'da pek çok ülkede bulundum. Rusya'da bir sene yaşadım. Kızıma 5 aylık hamileyken, iki ay tek başıma İsviçre'de yaşadım. Yedi aylık hamileyken hemen hemen tüm İSviçre'yi ve hatta İtalya'yı gezdim, eşimle birlikte. Sonrasında eve döndüm ve ancak tam bir sene sonra Antalya'ya gidebildim, tatil için...

"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deyip de üzülmeyin. Evet, doğru hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık; daha da güzel olacak :)

10 Ocak 2011 Pazartesi

Tıkalı burun nasıl açılır?


Öncelikle şunu söylemek isterim: Mümkün mertebe burun akıntısı olan durumlarda sümüğü burundan çekmemeye çalışmak en iyisidir. Zira sümük çekildikçe burun içi kurur ve o bölgeyi ıslak tutmak için vücut daha fazla sümük salgılar. Kısır döngüye girilir böyle bir durumda da... Bu nedenle zorda kalmadıkça nezle durumunda burun içi temizlenmemelidir. 


İşte benim burnu tıkalı kızıma uyguladıklarım:
  1. Sümkürmeyi bilmiyor belki ama burun temizlenmesi işlemini biliyor. Yani: Doğduğundan beri her yıkayışımda ve sabahları yüzünü yıkarken "Burun, burun" diye ritim tutarak burnuna sümkürme hareketi yaptırdım. Hani burnumuzu sümkürürken iki elimizle dibinden ucuna doğru bastırırız ya? İşte o hareketi burun, burun diye ritm tutarak yaptım. Hastalandığında bayağı işimize yaradı. Ayrıca banyodan sonra burnundaki sümüklerin boşalması da daha kolay oluyor bu şekilde.
  2. Çok küçükken tel toka kullandım. Evet, evet; doğru duydunuz. Bildiğimiz tel toka:
        Tel tokaların en alt noktası U şeklinde kıvrık oluyor yukarıdaki resimde de gördüğünüz gibi. İşte o kıvrık bölge ile sümükleri tuttuğum gibi çekiyordum :) Ama kesinlikle beni ciddiye almayın. Sonra bebeğin geniz etini, burun derisini filan zedelerseniz sorumluluk kabul etmiyorum :)

       3. Banyodan sonra ıslanmış ve yumuşamış sümükleri almak içinse; kıvrım kıvrım kıvrılmış kağıt mendili burnuna sokup kıvırıyordum (aynen burnumuz kanadığında yaptığımız gibi) ve böylece kağıda yapışan sümükleri kağıt mendil ile dışarı çekiyordum. Temsili bir resmi aşağıya ekliyorum :o)

       
            4. Kızımın burun delikleri yeterince büyüdüğünde (deliklerin genişlememesi konusunda eşim çok hassas da) nezle olan kızımın burun deliklerini kulak çubukları yardımı ile rahatlatmaya da çalışmıştım bir ara. Kağıt mendil ile sildikçe yara oluyor burun kenarları, kıyamıyorum :) İşte, bir temsili resim daha :o)


            5. Veeeee son olarak: Bebeğiniz hasta, burnu akıyor ve geceleri uyuyamıyor mu? Kesin çözüm:
                 Bildiğim kadarıyla başka bir marka daha var satışta olan ama ucuz diye bunu almıştık biz deneme olması amacıyla. Çok memnun kaldık, bazen normal zamanlarda bile kullanıyorum. Bu aspiratörün el ile pompalananlardan farklı olarak esprisi, ağızdan emme suretiyle pompa yapılması. Böylece emiş gücünü ayarlayabiliyorsunuz. Kuvvetli çekme durumunda bebeğin akciğerine zarar verme ihtimali olduğundan, çekiş gücü çok iyi ayarlanmalı.


       

                   Yedek uçları da var bu aspiratörün ama ben her seferinde uçları ve filtreleri yıkayarak tekrar tekrar kullandım. 3 ay burun temizledik ve kutudan çıkan 3 başlık işimizi görmeye yetti. Kullandıktan sonra atın diyorlar ama ben nedenini anlayamadım, dolayısıyla temizleyip kullanmaya devam ettim.


     
           Benim Kontes kızım ki kendisini elletmez; elle kullanılan pompaları asla burnuna sokturmadı. Bu pompayı bir kez deneyince hoşuna gitti. Gıdıklanıyor sanırım. İlk kullanımımızda da babası ilk önce ellerinden başlayarak pompanın ağzını dayayıp emme hareketi yapıp derisini sıkıştırdı (anladınız değil mi?). Sonra böyle böyle kolundan yukarı çıktı. Gıdısına aynı işlemi yaparken gıdıklandı bayağı :) Sonra yanaklar ve en son burun deliğine soktuğumuzda sanırım "Ne olacak acaba?" merakından kıpırdanmadan durmasını sağlamış olduk :)

          6. Otri Bebe'yi kullanmadan önce sümükleri yumuşatmak ya da akarak çıkabilecekleri akıtmak lazım. Bunun için serum fizyolojik yeterli. Evde de böyle bir solüsyon hazırlanabilirmiş ama hazır da satılıyor.


          Gel gör ki benim Kontes kızım burnuna bu şişeleri sokturmuyor. Sokturmamak için ağlıyor, burnu daha çok akıyor. Ben de çözümü deniz suyu spreylerinde buldum. Deniz suyu spreylerinin çocuklar için düşük basınçta püskürtme yapanları var. İşte bizim kullandığımız sprey:

        7. Aslında burnu ve genzi temizlemenin en emin yolu ılık (sıcak ya da soğuk değil) bir bany yaptırmak ve kafasından aşağı olabildiğince su dökmek. Hem hasta bebeğin eklemleri, kasları rahatlar bu şekilde. Hem de sinüsleri boşalır, tüm sümükler akar gider genzi açılır ve bu şekilde uykuya daha rahat dalar. Uykuya bir kere daldıktan sonra zaten vücut yavaşladığından sümük üretimi hızı da yavaşlayacaktır.


      8. Gece yatmadan önce burnunu temizlediniz ama gece boyunca açık kalmasını nasıl sağlayacaksınız?
              Cold-Mix (Okaliptüs yağı): Bebeğin pijamasına ya da yüzü koyun yatıyorsa yatağına 1-2 damla damlatıyorsunuz. Viks gibi koku yolu ile açıyor burnu. Ama tamamen doğal, içinde bebeğinize zarar verebilecek mentol vs yok. Ben de, eşim de hastayken kullandık. Test ettik, onayladık. Kesinlikle burnu gece boyu açık tutuyor. Kontes kızım hazretleri de keskin kokusuna rağman bu damlaya hiç itiraz etmedi. Hatta artık damlayı tanıyor, pijamasına sürülmesini bekliyor.

           9. Cold mix'ten sonra gerek kalacağını sanmıyorum ama son bir öneri: Israrlı bir geri akıntı varsa, bebeğinizin yatak şiltesinin altına, baş tarafına bir yastık koymak suretiyle bebeğinizin yatış pozisyonunu biraz dikleştirmek de rahat uyumasına yardımcı olabilir. Tam olarak olmasa da kastettiğim şu:


         10. Soğuk buhar: Bebeğin bulunduğu ortamın, özellikle kalorifer kullanımı nedeniyle nemsiz olması ihtimaline karşı soğuk buharla ortam nemlendirilmelidir. Böylece burun içini nemli tutmak için vücut sümük salgılamak zorunda kalmaz, burun içi zaten ortamın nemi ile nemli kalabilir.

Eğer soğuk buhar elde edemiyorsanız kaloriferin üzerine ıslak havlu koyarak da ortamı nemlendirebilirsiniz.


       
Kızım 3 ay süren bir gripten (ki arada bronşiolit teşhisi koyup antibiyotik de verdi doktorumuz ama kullanmadık) yeni kurtuldu. Bu 3 ay içerisinde yukarıda saydığım yöntemlerle gecelerimizi rahat ve deliksiz geçirmeye devam ettik. Bebeklerimizin mikroplarla tanışması ve başa çıkmayı öğrenmesi gerekiyor ama o hastalıklı dönemi olabildiğince rahat geçirmelerini sağlamak istiyoruz anneler olarak. Umarım bizim yöntemler, sizde de işe yarar...

7 Ocak 2011 Cuma

Lohusalıkta neler yaşanır?



DeryAze'nin mimini görüyor ve elimi açıyorum :)


1- Lohusalık denen hadise sizce tam olarak nedir?
    Hormonların alt üst olması, peşinde uykusuzluk ve bir insan yavrusunun hayatının yükünü üstlenmek ayrıca doğumun getirdiği ağrı sızı da eklenince... Tam olarak tarifini yapamıyorum ama bol bol bağırıp çağırmış, ağlamış, kapkaranlık uykulara sızmış biri olarak gri bir bulutun kafamın içinde dolandığını hatırlıyorum sadece.
2- Lohusalık içinde hormon dengesizliğini de barındıran bir şeyse neden 40 gün sürer gibi bir algı var toplumda sizce? Regl olamadığın, emzirme ile birlikte hormonların dağınık kaldığı süre boyunca sürmesi makul değil mi? 
   Tıbbi açıdan da ilk 6 hafta önemli kabul ediliyor. İnsan da yaşadıkça görüyor ki hakikaten 6 hafta sonra bebekte de annede de bir rahatlama göze çarpıyor. Ancak emzirme konusunda haklısın: Ben ilk 1 senemi lohusalık halinde geçirdim diyebilirim. 9. ayımda regl olana kadar kendimi şişko ve işe yaramaz hissediyordum :)) Sonra yavaş yavaş normale döndüm. Kızım şu an 16 aylık, halen emziriyorum. Unutkanlıklar, yorgunluklar vs hala devam ediyor. Ama büyük çocuk emzirmek öyle farklı ve güzel bir duygu ki vazgeçemiyorum.
3- Sizin lohusalığınız (Hormonal dengesizlikler ve depresif olma halini kastediyorum hep lohusa derken) ne kadar sürdü?
    Yukarıdaki cevapta da söylediğim gibi: Hala sürüyor aslında :) 
Ama özetle ilk 6 hafta, regl olduğum dönem ve sonrasındaki toparlanma dönemim 3 ana dönüm noktasıydı lohusalık serüvenimde.
4- Nasıl geçti, hep aynı şiddette miydi? Normale yavaş yavaş mı, birden mi döndünüz? Herp depresif, sinirli olacak şekilde mi etkiledi sizi, manik, aşırı enerjik anlarınız da oldu mu?
    Sinirlilik ve depresiflik halim azala azala kayboldu. Şu anda kızım 16 aylık ve aşırı enerjik durumlar yaşıyorum. Uyku sürem azaldı, iş yapmak için sağa sola saldırıyorum ama ilk 1 yıl sürekli düşük enerji halinde dolanıyordum ortalıkta.
5- O dönem yanınızda, sizi gerçekten anlayan, destek olan eş, dost, arkadaşınız var mıydı? Yalnız mı geçirdiniz? 
    Bu süre yalnız geçmez, geçirmek zorunda kalanlara kolaylıklar diliyorum. Yanımda son derece ilgili bir baba (eşim), uykusuz gecelerimde beni kurtaran annem ve evin gündelik işlerini tamamen yüklenen bir yardımcım vardı. Ayrıca en yakın arkadaşım 3 ay önce doğum yapmıştı ve çevremde toplam 10 tane 1 ila 3 sene evvel doğum yapmış anne arkadaşım vardı. Ve ayrıca şehir içine uzak bir sitede oturduğumdan sitenin parklarında da pekçok anne ve bebek ile tanışmıştım.

6- Eşinizle nasıl geçirdiniz bu süreci?
    Eşim manen çok hazırlıklıydı, anlayışlı yaklaştı. En önemlisi ben ağlayarak ve anırarak halimden şikayet edip "Ben de Türkiye politikası hakkında yorum yapmak istiyorum" diye sızlanırken benimle gülüp dalga geçmeden, beni anlamaya çalışmıştı. O bile yeterdi aslında. 
    Cinsel anlamda ise ilk 6 hafta saçımı sevdi, elimi tuttu; bana kendimi güzel ve özel hissettirmeye devam etti. 6. haftadan sonra ise benim için zor bir dönem olduğunu anlayarak, her hareketinde beni düşünerek davrandı. Sıkıntılarım yavaş yavaş azalarak geçti. Eşim benim hızımı takip etti. 1 seneden sonra zaten her şey eski haline döndü.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bebek doğunca ev hayvanının pabucu dama atılır mı?




Kızım doğmadna önce en çok duyduğum laflardan biriydi bu: "Pabucun dama atılacak yakında kedi bey!". 
Kedi oğlum anlıyor muydu bu lafı bilemiyorum ama ben çok bozuluyordum. Kedinin yeri ayrı, bir insan yavrusunun yeri ayrı. Bebeğim oldu diye kedimi nasıl ikinci plana atabilirdim ki?
Kızım doğdu ve aylarca kedi oğlumla ilgilenemedim. Tüylerini tarayamadım, dışarıya çıkaramadım, kucağıma alıp sevemedim, yakalamaç oynayamadım... Hep aklımda bu cümle vardı: Oğlumun pabucunu dama mı atmıştım?
Kedi sahibi olmanın en iyi yanlarından biri de bu zaten: Kedi bakımı, bebek bakımına o kadar çok benziyor ki, çocuk sahibi olmadan bir ön alıştırma oluyor. 
Sonra sonra, ancak şimdilerde fark ediyorum ki; eğer bir bebeğim daha olursa, kızımın başına gelecek olan da bu. Zira lohusayken ilk çocukla eskisi gibi ilgilenmek mümkün olamayacak. Hem değişen hormonal dengeler, hem dikişlerden doğan ve doğumun yan etkilerinden kaynaklanan ağrı sızı veee tabii ki en önemlisi uykusuzluk. Günlerce her iki satte bir uyandırıldığınızı düşünün? Emzirmek ve tekrar uyumak isteyeceksiniz, düşüneceğiniz en son şey ise bir kediyi veya ilk bebeğinizi eğlendirmek olacak. Can derdine düşüyor insan resmen :)
Her neyse, tüm dönemler gibi o dönem de geçiciymiş, bitti gitti... Artık sağlamım, uykumu alabiliyorum ve günlük plan oluşturabildim. Böylece hem kızıma hem de kedi oğluma vaktimi ayırabiliyorum. Hatta beni kedi oğlumla sevişirken, şakalaşırken gören kızım da benim hareketlerimi taklit ederek oğlumla oynamaya, onu öpmeye çalışıyor. 
Aparmandaki diğer çocuklar da onları kıskanıyorlar, ama oğlum kızımdan başka kimseyi yanına yaklaştırmıyor (kesinlikle bir kucak kedisi değil, bilakis yırtıcı bir sokak hayvanı). Kızımdaki hava görülmeye değer tabii :) Seviyor, oynuyor sonra da havalı havalı dönüp gidiyor; diğer çocuklar da bakakalıyorlar arkasından :)))
İkinci bebeğimi doğurmadan önce başıma gelecekleri öngörüp kızım için gerekli düzenlemeleri yapmam lazım. Artık bir oyun grubu mu olur, bir oyun ablası mı olur yoksa anneanne ile vakit geçirme mi olur; muhakkak günün belirli zamanlarını bensiz geçirmeye alıştırmam gerekiyor. Yoksa kendisi kedi oğlum kadar anlayışlı olamayabilir lohusa annesine karşı.
Sonuç olarak: Benim oğlumun pabucu kesinlikle dama atılmadı. Mental sağlığım yerinde olduğu sürece bir insan yavrusu ile bir kedi arasındaki önem farkını bilip, ona göre davranabilir ve her iki yavruya da gereken ilgiyi gösterebilirim.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Bu hafta ne pişirsem? - 1


Öğlen
Akşam
Pazartesi
Salata
Fırın köfte
Bulgur pilavı
Çorba
Ispanak
Yoğurt
Salı
Çorba
Zeytinyağlı pazı
Yoğurt
Çorba
Etli biber dolması
Salata
Çarşamba
Salata
Çorba
Zeytinyağlı pırasa
Izgara köfte
Zeytinyağlı patlıcan
Yoğurt
Perşembe
Çorba
Taze fasulye yemeği
Yoğurt
Mevsim salatası
Çorba
Balık buğulama
Cuma
Çorba
Izgara Tavuk
Ayran
Marul salatası - Çorba
Kurufasulye
Bulgur pilavı - Cacık
Cumartesi
Çorba - Salata
Izgara Köfte
Makarna - Yoğurt
Çorba - Salata
Etli kabak yemeği
Yoğurt
Pazar
Salata
Tavuklu sandviç
Ayran
Mevsim salatası - Çorba
Yeşil mercimek yemeği
Yoğurt