30 Ekim 2011 Pazar

Bebeğinizi ne zaman tiyatroya götürebilirsiniz? (Memo'nun Önlenemez Yükselişi)


Sanırım 2 yaşından sonra, artık uygun zamandır. Yani en azından benim kızım için uygun zamanmış :) "İki yaşında çocuğu tiyatroya götürmeye gerek var mı?" sorusuna cevaben: Tiyatro izlediğimiz akşam kızım uyku öncesi masalı zamanında, "Kontes kiatroya gitmiş, anlat anne." buyurdu. Masal bitince de "Yine kiatroya gidelim mi anne?" diye sordu :)

Bugün, kızım 25 aylıkken ilk kez ailecek tiyatroya, Semaver Kumpanya'nın "Memo'nun Önlenemez Yükselişi" isimli oyununa gittik.

Eşim de ben de sürprizlerden ve zorlamalardan hoşlanmayız. Bu nedenle kızıma hiçbir konuda emrivaki yapmamaya ve onu bilmediği bir durum içinde bırakmamaya çok özen gösteriyorum. Daha önceleri 2-3 defa kukla tiyatrosu izledik kızımla. Her seferinde oyuna yoğunlaşma süresi daha da uzuyordu. Sadece kuklalar birbirlerine vurdukları zaman (ki kukla oyunlarında bu vurma temalarını çok kullanırlar çocukları güldürmek için) bizimki korkuyor ve rahatsız oluyordu.



Çocuk tiyatrosunun çok daha deneyimli insanlar tarafından yönlendirileceğini ve içinde şaka yollu bile olsa şiddet barındırmayacağını düşünerek tiyatroya gitmeyi kafama koymuştum (gerçi oyunun birkaç yerinde yine böyle itiş kakış sahneleri oldu ama bu sefer kızımı rahatsız edecek kadar şiddetli değildi). Birkaç gün öncesinden kızıma tiyatroya gideceğimizi ve orada oyun oynayan ağabey ve ablaları izleyeceğimizi heyecanlı heyecanlı anlattım. Sabah erkenden babamız "Tiyatro bileti almaya çıkıyorum." diyerek bilet almaya gitti. Biz evde çok heyecanlandık. Tiyatronun kapısına kadar her şey yolunda gitti. Ta ki bizim kız insanların karanlık bir kapıdan girdiğini görüp ürkene kadar :)

Kızımı kucağıma aldım. Giriş kapısının önünde durdum. İçeri heyecanla giren çocukları izledik beraber. İçeride oturan çocukların da bir kısmını görebiliyorduk. Şansımıza içeride Barış Manço'nun "Ayı" şarkısı çalıyordu. Ki bu şarkı kızımın ilk öğrendiği şarkılardan biridir. Kızım da içerideki çocuklarla birlikte şarkıyı söylemeye başladı. Ve BİNGO! İlk göz yaşlarım akmaya başladı :) Çok insana nasip olmaz, ölüp gittikten sonra bile çocuklar onun şarkılarıyla eğleniyorlar. Böyle çok sevdiğimiz Barış Manço sayesinde içeri rahat girdik. Bilahare "Küçük Kardeş" şarkısına da eşlik ederek yerlerimize yerleştik :) Yerimiz de harika: Tam orta sütunun baştan 3. sırası. Sahneyi tam ortadan görüyoruz, önümüzde görüntüyü kesecek bir kalabalık yok ama kızımın diğer çocukların da izlediklerini görmesine fırsat sağlayan iki sıra var. Bilinçsiz ama harika bir tercih olmuş.

Daha sonra oyuncular sahneye geldiler. Ve BİNGO! Oyun hemen hemen bir kukla oyunu şeklinde. Çoğu bölümlerinde bir aktör ve 3 kukla oynatıcısı var. Kızım zaten alışık kukla tiyatrolarına... Derken başroldeki oyuncu ilk repliğini söyledi "Şimdi size bir masal anlatacağım." Ve BİNGO! :) Kızım için sihirli sözcük "masal"!... Ağlamasını kesen, yemeğini bitirttiren, uyumasını sağlayan, oturmasını sağlayan vs vs sihirli sözcük "masal"... Kızım tabii hemen kulaklarını dört açtı :)

Oyunun ilk 40 dakikası tamamen kıpırdamadan oyunu seyretti. Sonra "Eve gidelim" dedi. Tam "İlk sefer için bu kadar yeter." diyerek kalkmaya hazırlanıyorduk ki, adam boyu bir kukla geldi sahneye. Kızım onun hatırına bir süre daha izledi. Yine huzursuzlanmaya başlamıştı ki oyuncular şarkı söylemeye başladılar. Ve böylece oyunu bitirebildik. 55 dakikalık oyunun sonunda kızımı kucağıma aldım ve hep birlikte oyuncuları alkışladık. Oyuncular da ayakta kendilerini alkışlayan 25 aylık kızıma gülümseyerek karşılık verdiler. Ve BİNGO! Ben yine ağlamaya başladım :) İzlediği ilk tiyatro oyununda ağlıyorsam, kendisi bir tiyatro oyununda rol aldığında ne yapacağım bilemiyorum :)

Biraz da oyundan bahsedeyim: Oyunun bir bölümünde "YamYam Burger" diye bir replik geçiyordu. O noktada oyunun çeviri olabileceğini düşündüm. Zira Türkçe'de biz "Ham ham" diyerek yeriz, ya da beğendiğimiz yemek olunca "Mmmh" yaparız. Ama İngilizce'de lezzetli bulunan bir yemek için "Yummy" ya da "yum yum" (yam yam okunuyor) diyorlar. Eve gelince inceledim, gerçekten de Ernst Wenström'ün "Benim Küçük Üçkağıtçım" öyküsünden serbest uyarlamaymış. Ama o repliğe kadar oyunun çeviri olduğunu kesinlikle anlamamıştım. Ve hatta "Türk senaristler arasında da sermaye, para ve ticaret ilişkilerine dair bu kadar kapsamlı gözlemleri olanlar varmış demek ki" diye düşünüp, şaşırmıştım :) 

Oyuna gitmeden önce YouTube'dan videolarını izlesem gitmeyebilirmişim. Bizim izlediğimiz uyarlama çok çok çok daha iyiydi. Tiplemeler harikaydı. Hepsi her gün sokakta gördüğümüz, bizden biri gibi olan tiplemelerdi. Oyuncular ise gerçekten muhteşemlerdi. Nasıl olup da çocuk tiyatrosu yaptıklarına şaştım, hatta yanlarına gidip tebrik etmek istedim ama kızım iyice sıkılmadan çıkmamız gerekiyordu. Eve gelince araştırdım, haklıymışım. Hepsi de gerçekten başarılı oyuncular: Bülent Çolak, Merve Dağlı, Sezin Bozacı, Serkan Tınmaz. 


Eğer olur da bu yazımı okurlarsa hepsine ayrı ayrı tebriklerimi sunmak istiyorum. Hepsi de çok profesyonel, muhteşem oyunculardı. Kızım, ilk tiyatro deneyiminde onlar kadar usta oyuncularla karşılaştığı için gerçekten de çok şanslıydı. 

Bülent Çolak zaten çok tanıdık gelmişti. Eve dönünce araştırdım, Geniş Aile dizisinden hatırlıyormuşum. Televizyon dizilerinden para kazanan ve usta bir oyuncu olan bir kişinin çocuk tiyatrosunda oynamasını ayrıca çok takdir ettim. Sahne üzerindeki performansına da hayran kaldım. Oynadığı oyunları takip edip, bir de bizim yaş grubumuza hitap eden bir oyunda kendisini izlemeyi çok istiyorum. Tüm oyuncuların performansı harikaydı. Ama ayrıca başrol oyuncusu Serkan Tınmaz'ın apayrı bir aurası vardı. Nasıl tarif edilir bilmiyorum? Bazı insanlar gözleri kendilerine çekerler ya? İleride onu da televizyonda görürsek hiç şaşırmayacağım...


Tüm ekibe ve oyunda emeği geçen herkese, kızım adına teşekkür ediyor ve oyunu, çocuklarını götürecek tiyatro oyunu arayanlara şiddetle öneriyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder