30 Kasım 2011 Çarşamba

Meme ucundan et kopması durumunda ne yapılabilir?

Resim çok şeker değil mi? Bir de bunu emzirirken acı çeken anneye sorun :)
Başıma geldiğinde nette araştırma yaptım ve bu konuyla ilgili hiçbir yazı yazılmadığını gördüm. Benden 1 ay önce doğum yapan bir arkadaşımın daha başına gelmemiş olsaydı, kendimi bu dünyada meme ucundan et parçası kopan tek kadın zannedebilirdim. Oysa bugün araştırdığımda görüyorum ki pek çok annenin başına gelmiş: Meme ucu kopması

Öncelikle ön bilgi vermek isterim: Annem beni 11 ay emzirmiş. Ben de bebeğimi emzirmekten başka bir yöntem asla düşünmedim. Süt oranımı asla kafaya takmadım, "Yeterli kilo alımı yok, mama vermeniz lazım." diyen hastane doktorunu dinlemedim ve kızımı 6 ay sadece anne sütü ile besledim. Kızım 36 aylık ve hala günde 1 ila 3 sefer emiyor.

Doğumdan önce meme ucumda ciddi rahatsızlık hissediyordum. Banyodan çıkınca bornoz bile giyemiyordum. Giydiğim elbiseler bile acı veriyordu. Bu durumda, bebeğin yukarıdaki resimde görülen vantuz hareketini yapmasının nasıl bir acı vereceğini düşünmeye davet ediyorum sizleri :)

Doğumdan önce nemlendiricilerle masaj yapmayı tavsiye edenler vardı. Ama kadın doğum uzmanları (ki doğumdan sonra emziren kadının göğüs ucu yaraları ile ilgili hiçbir bilgileri olmadığını fark ettim) hamileyken meme ucunun uyarılmasının, erken doğumu tetikleyeceği yönünde uyarılarda bulunuyorlardı. Ben de sadece vücuduma sürdüğüm yağları üstten sürüp asla masaj yapmayarak 41+1'de sezaryana girmek zorunda kaldım. Hiç değilse 38. haftadan sonra masaj yaparak rahmi uyarmış olmayı çok isterdim.

Doğumdan sonra hemen emzirmeye başladım. İlk başlarda hiç sorun yoktu. Sona göğüs uçlarım acımaya başladı. Ciddi anlamda çatlak ya da kanama olmadı ama deli gibi bir acı hissediyordum. Bebeğin ilk ağzına aldığı anda çığlığı basıyordum, sonra bebeğim emdikçe rahatlıyordum.
Çevremde benimle birlikte doğum yapan 7-8 arkadaşım vardı. Çoğunun 40 gün sonra acıları geçmişti. Benim acılarımın geçmesi ise 3 ay sürdü. Bu arada göğüs ucumdan (tabirimi mazur görün) döner eti gibi bir parça et ayrıldı. Bebek emerken yavaş yavaş bağlantı yeri incelmeye ve et sallanmaya başladı. En sonunda bebek eti yutmasın diye tırnağımın ucuyla sıkıştırıp boğmak suretiyle et parçasını kopardım.

Hani yara olan yerimiz kabuk bağlar ve kabuk düştükten sonra kabarık bir et parçası gibi yara izi kalır ya? İşte, göğüs ucumdaki etin düştüğü yerde de öyle bir yara izi kaldı. Bir göğüs ucumun tepesi dümdüz iken diğeri tepe şeklinde duruyor :) Anlatırken garip geliyor ama başına gelen beni anlıyordur, eminim :)

Bu dönemde ne yapabilirim diye doktorlara (kadın doğum, cerrahi, cildiye) gittim. Hiçbiri bu konuda bilgili değildi, öneride bulunamadı. İnternette araştırma yaptım, yazılı bir Türkçe kaynak bulamadım. O dönemde neler yaptığımı ve hangilerinden fayda gördüğümü yazmak istiyorum:

  • İkinci bebeğime hamile kalır kalmaz, çatlak kremi sürmeye başlayacağım gibi meme ucu kremi de sürmeye başlayacağım. Üstelik masaj yaparak süreceğim. Çünkü doğumdan sonra okuduklarımdan öğrendim ki, hamileyken emziren çok anne var. Hamileyken emzirmek rahmi uyararak doğumu tetiklemiyorsa, kremle meme ucuna nazikçe yapılan bir masaj asla tetikliyor olamaz. Doktorlara bu konuda inanmıyorum artık.
  • Meme ucu kremi olarak doğum çantama Lansinoh atmıştım. Bu kremi sorunsuz kullanan pek çok anne var. Ama ben içinde petrolden ya da yünden elde edilen garip maddelerin olduğu bir kremi henüz iki günlük bebeğimin yutacak olması fikrinden hiç hoşlanmadığımdan bu kremi gönül rahatlıyla kullanamadım (Gerçi sonra ayak kremi olarak çok işe yaradı.). Organik Bella B marka krem almıştım. Zorda kaldıkça onu kullandım, ama pütürlü bir yapısı olduğundan hem sürmekte zorlanıyordum hem de bebeğimin o pütürleri de yutmasını istemiyordum. Gerçi belki ikinci bebeğimde bu kadar pimpirikli davranmam, bilemiyorum.
Şimdi kremin arta kalanını kızım ve kendim için dudak koruyucu olarak kullanıyorum :)
  •  Krem kullanamadığım için sonraları doğal yağlar kullanmaya başladım. Badem yağı, zeytin yağı, susam yağı (tahine de bayılırım), kakao yağı vs yağları masaj yapa yapa sürdüm. Nasıl olsa bebeğe bir zararı olamaz diye düşündüm.
  • Ben de en işe yarayan: Her gün sıcak banyo yapmaktı. Sıcak banyo göğüs uçlarımı gevşetiyordu. Psikolojime de iyi geliyordu. Göğüs ucu sancılarımı ancak böyle dindiriyordum.
  • Banyodan çıktıktan sonra ve kızımın uyuduğu dönemlerde sık sık e vitamini kapsülleri kullandım. Kapsülü bir iğne ile delip doğrudan göğüs ucuma sıkıyor ve masaj yaparak yediriyordum.
  •  
Fotoğrafı aldığım sitedeki maske de meme ucu için denebilir: Avokado ve Susam Yağlı Maske

  • Acımı dindirmek için de önce Bepanten krem kullandım. Yaranın kapanmasını kolaylaştırdı ve mikrop kapmasını engelledi. Sonra Madecassol krem kullandım. Krem değil de jel şeklinde olduğundan sürünce bir ferahlık hissi veriyordu. Yalnız hatırlatmak isterim, bunlar mucize kremler değil. Sadece yaranın kapanmasını hızlandırıyorlar. Ama siz kremi sürdükten sonra tekrar emziriyorsunuz ve yara yeri tekrar açılıyor. Dolayısıyla kremin mucize yaratmasını beklememek lazım. Çok canım yandığı zamanlar Emla marka uyuşturucu krem de kullandım. Ama hormonlarım meme ucu derisinden kana karışıp, oradan da sütüme geçip bebeğime zararlı olur düşüncesine beni sürüklediği için fazla kullanamadım :)
  • Emzirmemek kesinlikle çare değil. Göğüs iyice şişiyor ve meme ucu daha da hassaslaşıyor. Sık sık emzirmek gerekiyor. Ama acı çekerken emzirmek de kolay değil. Ben öncelikle meme ucu koruyucu kullandım. 
  •  Meme ucu koruyucu ile rahat emzirebilenler varmış. Ama ben pek rahat olamadım. Ama yaranın kanadığı ve çok acıdığı dönemlerde işe yaramıştı. Koruyucuyu alırken küçük boy almıştım. Ama sonrasında asla yastıklı sütyen kullanmamış olan ben, küçük koruyucunun gerçekten de çok küçük kaldığını hayretle fark edip büyük boyunu almak zorunda kaldım. Yani hamileyken bir tane alıp çantaya atın diyemiyorum, sonrasında vücudunuzda olan değişimlere siz bile şaşıp kalabiliyorsunuz.
4 değişik tipte meme ucu formuna uygun koruyucu.
  •  
  • Göğüs kalkanı kullandım. En rahat ettiğim ve uzun süre kullandığım ürün buydu. Göğüs ucu içerlek olanlar için, göğüs ucu çıkarıcı olarak da kullanılıyormuş. Düşünün ki acımdan gecelik bile giyemiyor, neredeyse belimin üstü çıplak dolaşıyordum. Bu kalkanları aldıktan sonra her türlü giysiyi rahatlıkla giyip sokağa çıkar oldum. Psikolojim de rahatlamıştı. Ayrıca meme ucuna kendi sütünüzü sürmek de işe yarıyor. Bu kalkanlar ilk zamanlar damlayan sütlerinizi de içinde topluyor. Meme ucu da bir süre sonra sütün içinde kalıyor :) Hatta ben biriken sütleri gün boyu bir başka kaba aktarıp, sağmadan epey süt elde edebiliyordum. Hatta sokaktayken uygun bir yerde sütü biberona boşaltıp kızıma taze anne sütünü biberonda verebiliyordum :) Çok kullandım ben bu ürünü ve ikinci doğumumda hastane çantama atacağım ilk malzemelerden biridir.
  •  Bana doktorum suyun ya da gül suyunun içinde ayva çekirdeğini bekletip, oluşan jeli sürmemi önermişti. Yapmıştım. Aynen Madecassol krem gibi serinletici bir etkisi vardı. Belki yarayı iyileştirici etkisi de vardır. Ama ben emzirdikçe yara açılıyordu. Dolayısıyla bunun da pek fazla etkisini görmedim. Başka organik öneriler getirenler de var: Buz dolabında beklemiş soğuk lahana yaprağını yapıştırmak, lokumu yapıştırmak gibi önerileri olanlar da var. Bunlar meme ucu çatlaklarına belki iyi geliyordur ama etin kopmasından ve dolayısıyla açık yaradan bahsedince, bunlar ancak serinletmeye yardımcı olabiliyorlar.
  • Sonuç olarak gittiğim bir erkek cerrah en mantıklı özeti yaptı: Emzirdiğiniz sürece yaranız geçmeyecek. Yanmış deri gibi beyaz bir kabuk oluşacak ve orası hissizleşecek. Gerçekten de öyle oldu. Emzirmeyi azalttığım 6. ay sonrasında biraz daha rahatladım. Öncesinde de zorlandığım zamanlar 1-2 gün dinlenmeye aldım memeyi, diğer memeyi emzirip sorunlu olanı sadece sağarak idare ettim. Henüz emziriyorum, dolayısıyla hala yanık deri gibi olan yara yeri normal deri haline gelmedi. İleride durumda bir değişme olursa güncelleme yaparım :)

Özetle: Meme ucumdan et koptu. Yara yeri sezeryan kesisi gibi şiş biçimde kaldı, düzelmedi. Hiçbir krem fayda etmedi. Sadece acımı azaltmaya çalışarak emzirmeye devam ettim. 3 ay içinde acı hissi tamamen kayboldu. 39 aydır emziriyorum. Kızım bırakana kadar da emzirmeye niyetliyim. İkinci bebeğimi de emzirmek istiyorum. Yara sizi yıldırmasın. Pekçok kişinin başına geliyor. Ama emzirmenin faydaları karşısında, o kadar acıya razıyım. İkinci bebeğimde de olursa, yine aynı acıları çekerek emzirmeye razıyım.

EK: Emzirirken acı hissetmek normal değildir. Çoğunlukla yanlış emzirmeden kaynaklanır. Emzirirken acı hissetmenin olası nedenleri hakkında İngilizce bir kaynak için bkz. http://www.nbci.ca/index.php?option=com_content&view=article&id=48:sore-nipples&ca%3Cbr%20%3E%3C/a%3E%3Csmall%20class=

26 Kasım 2011 Cumartesi

Kasım'ın 4. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?



Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Pazardan aldığım sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)  

Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:
  1. Yer elması (Bayılırım, kışı özleme nedenlerimden biridir :) Ama diğer yer altında yetişen sebzeler gibi, yer elmasını da organik bulmayınca yemiyorum.)
  2. Karalahana
  3. Havuç (Zeytinyağlı yemeklerin tadını şekerli seviyorum. Yemeklere şeker eklemek yerine bol havuçlu yapıyorum. Havucun doğal olarak şekerli bir tadı var.)
  4. Turp (Geçen hafta yediğimiz salatalara doyamadık.)
  5. Domates (Artık sera domatesleri var sadece. Onlar da oldukça yumuşak ve lezzetsiz ama eşim ısrarla istiyor.)
  6. Elma
  7. Armut (Kızıma her gün bir elma ile bir armudu rendeleyip yediriyorum. Rendelemezsem ikisini birden bitiremiyor.)
  8. Portakal
  9. Mandalina (Yeşil mandalinalar bitti artık.)
  10. Avokado (Kızımın kahvaltısını koyulaştırmak için kullanıyorum.)
  11. Muz (Organik Anamur muzu var, küçük boy yerli muz)

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

  1. Zeytinyağlı yer elması (Diğer zeytinyağlı yemekler gibi pişiyor. İçine patates, havuç da ekliyorum. İsteyen ıspanağa olduğu gibi yer elmasına da pirinç ekleyebilir. Beyaz yemek sevmeyen de domates salçası ekleyebilir.)
  2. Bulgurlu karalahana yemeği (Pirinçli ıspanak gibi pişiyor.)
  3. Kıymalı yeşil mercimek yemeği
  4. Patatesli, havuçlu, kimyonlu mercimek çorbası
  5. Et suyuna tarhana çorbası
  6. Balık (Havalar soğudu, balıklar yağlandı ve lezzetlendi. Hafta içi de balık yemeye başlayabilirim artık.)
  7. Bulgur pilavı
  8. Havuç ve Turp Salatası (Bir öğün olarak bile yiyebilirim :)
  9. Sütlaç
Tavuk, balık ve et hakkımızı hafta sonuna saklıyoruz :)

24 Kasım 2011 Perşembe

Doğumdan sonra ter kokusu nasıl önlenir?


Cevap: Karbonat.

Evet, bu kadar basit :)

Doğumdan sonra ciddi bir ter kokusu sorunu yaşadım. Değişen hormonlardan mıdır, kimyasal yapıdan mıdır nedir, sebebini bilmiyorum ama beni aşırı derecede rahatsız ediyordu.

Emzirdiğim için kimyasal maddeler de kullanmak istemiyordum.

En sonunda karbonatı keşfettim.

Bir tuzluğa karbonat doldurdum. Banyodan çıkınca parmaklarımın ucuna biraz karbonat döküyorum ve kurulanmadan, ıslak cildime sürüyorum. Cilde tuz sürünce nasıl hafif bir yanma hissi olursa, ona benzer bir his oluşuyor. Sonrasında da bütün gün rahat ediyorum. 

Eğer banyo yapacak vaktim yoksa dilediğim zaman, koltuk altımı ıslatarak karbonat sürüyorum.

Güzel kokmasını istersem karbonatın üzerine uçucu (esansiyel) bir yağ sürüyorum. Lavanta, gül ya da limon olabilir.

İşe gideceksem de karbonatın üstüne pafüm sıkıyorum ya da terlemeyi tamamen kesmek istiyorsam (iş görüşmesi, toplantı vs gibi nedenlerle) antiperspirant krem sürüyorum.
Hatırlatmak isterim : Karbonat terlemeyi kesmiyor, sadece terin kokmasını engelliyor.

Güncelleme: Eğer karbonat sizde işe yaramazsa sulandırılmış sirke ile silmeyi deneyin. Elma sirkesinin kokusu daha hafiftir.
Karbonat bazik, sirke ise asidik maddeler... İnsanların da bazılarının teri asidik,bazılarınınki bazikmiş. Karbonat işe yaramazsa, sirke kesin yarar :)

Güncelleme: Karbonat, ayrıca deodoranttan farklı olarak, kıyafetlerin koltuk altı kısmında meydana gelen sarı lekeleri de oluşturmuyor. Ama koltukaltınızı yıkamadan üstüste karbonat sürerseniz karbonatlı kek gibi kokabilirsiniz, temizlenmeden sürmemenizi tavsiye ederim.

Güncelleme: 4 senedir istisnasız her gün karbonat kullanıyorum. Herhangi bir yan etkisini görmedim. Kızarıklık, kaşıntı ya da beze yapmadı.

Güncelleme: Yeni keşfim de şu oldu; çay ağacı yağı (tea tree oil - hin defnesi yağı) da karbonat kadar etkili. Ayrıca çok sıcak bir bölgede sürekli terleyerek yaşadığım şu günlerde, önce çay ağacı yağı ve üzerine de karbonat sürüyorum. Eğer çay ağacı yağının kokusundan rahatsız olmuyorsanız şiddetle tavsiye ederim.

18 Kasım 2011 Cuma

Kasım'ın 3. Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?



Sebze ve meyve alışverişimi yıllardır pazardan yaparım. Perşembeleri semt pazarımız var. Cumartesi günü de organik pazara giderim vakit buldukça. Pazardan aldığım sebze ve meyveler de o hafta evimizde neler pişeceğini gösterir :)  

Bakalım bu hafta pazarda neler vardı:
  1. Taze fasulye (Organik pazarda bulunca aldım. Zeytinyağlı taze fasulyeyi çok severim. Mevsimi değil sanırım ama dayanamadım :)
  2. Brokoli (Buharda pişirip üzerine yoğurt ve zeytinyağı döküyoruz. Biz de seviyorum, kızım da yiyor.)
  3. Patates
  4. Soğan (Organik arpacık soğan bulamıyorum.)
  5. Havuç ve Turp (Özellikle yer altında büyüyen kök sebzeleri organik almaya çok dikkat ediyorum.)
  6. Tarla Domatesi (hala bitmemiş, organik pazarda da var)
  7. Salatalık (Organik pazarda da var ama sanırım sera ürünü olabilir. Tadı neredeyse tatlıya kaçan bir tür salatalık keşfettim, ailecek bayıldık.)
  8. Elma
  9. Portakal
  10. Nar (Kızıma 1 yaşından beridir yediriyorum, çok seviyor, tavsiye ederim)
  11. Mandalina (Yeşil mandalinalar bitti artık.)
  12. Avokado (Kızımın kahvaltısını koyulaştırmak için kullanıyorum.)
  13. Muz (Organik Anamur muzu var, küçük boy yerli muz)

Demek ki evimizde bu hafta ne pişecekmiş?! :)

  1. Buharda Brokoli
  2. Zeytinyağlı Taze Fasulye
  3. Patates Kavurması (Soğanı ve salçayı kavurup, haşlanmış patatesi üzerine ekleyip biraz daha kavurduktan sonra suyunu ekleyip pişiriyorum. Patates püresinden daha lezzetli ve daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.)
  4. Kuşbaşı Etli Nohut
  5. Balık (Havalar soğudu, balıklar yağlandı ve lezzetlendi. Hafta içi de balık yemeye başlayabilirim artık.)
  6. Soğanlı, Brokoli Parçalı ve Rende Havuçlu Yıldız Şehriye Pilavı
  7. Havuç ve Turp Salatası (Bir öğün olarak bile yiyebilirim :)
  8. Kakaolu Islak Kek
Tavuk, balık ve et hakkımızı hafta sonuna saklıyoruz :)

16 Kasım 2011 Çarşamba

2 yaşında bebeği nasıl oyalayabilirim? Verimli Zaman Geçirme- Sanat Etkinliği II


Pamuktan bulut yaptık kızımla :) "Biz etkinlik yapmakta zorlanıyoruz" diyen annelere moral olsun diye bütün olumsuz gelişmelerle birlikte paylaşıyorum etkinlik sürecimizi :)

Bir önceki etkinliğimizde (tıktık) kızım fazla rol alamamıştı. Bu sefer tamamen kendisinin yapabileceği bir şeyler denemek istedim.


Önce elişi kağıtları, yapıştırıcı, renkli dekor şekeri ve bir süzgeç alarak işe başladık. Dekor şekerimiz tarçınlı olduğundan beyaz kağıt iş görür diye düşündüm.


Kağıda, bulut şekli oluşturacak biçimde yapıştırıcı yapıştırdım ve süzgeci şekerle doldurup kızımın eline verdim. Şekerler yapıştı ama pek de görünür olmadı. Ümidimi kaybetmedim, bu sefer de mavi elişi kağıdı ile deneme yaptık:



Kızım her seferinde "Ne yapıyoruz acaba?" ifadesiyle bana bakıyor tabii :)


Ortaya böyle ilginç bir sonuç çıktı. Ama beni tatmin etmedi tabii ki... Bu sefer şekerlerin üzerine uhu sıktım. Sonra da kızımın eline bir parça pamuk verdim. Çocuğum şaşkınlıktan açılmış ağzıyla bana bakıyordu bu arada :)


Pamukları küçük parçalar halinde yapıştırmaya başlayınca, bulutumuz da ortaya çıktı. Olayı daha da heyecanlı hale getirmek için "Babaya sürpriz yapalım." dedim ve sanat eserimizi :) televizyonun üzerine yerleştirdik. Baba gelince de "Süprizzzz!" diye bağırdık. Baba da çok sevindi, çok takdir etti kızımı. Böylece ilk etkinliğinden pek bir şey anlayamamış olan kızım, bu sefer kendisiyle pek bir gururlandı :)


Bunu yapmak çok kolay, üstelik ilk olarak pamukla başlanırsa etrafın kirlenme riski de yok; yani yerinde duramayan Poyraz'lar da rahatlıkla yapabilir :)

11 Kasım 2011 Cuma

Kasım'ın İkinci Haftası Pazarda Neler Var? Bu Hafta Hangi Yemekler Pişirilebilir?


Bu hafta pazardan neler aldık bir göz atalım:

Karnabahar
Lahana

Havuç
Kırmızı Pancar

Elma
Nar (kızım bayılıyor)
Mandalina (Artık mandalinalar ekşiliklerini kaybetmeye, kızım da yediği miktarı arttırmaya başladı)
Portakal (Artık portakal da çıktı.)
Muz


Demek ki bu hafta evde neler pişecek:

Kıymalı karnabahar yemeği
Kapuska
Kıymalı yeşil mercimek yemeği

Domatesli/Beyaz Peynirli Makarna
Borç Çorbası ya da pancar turşusu
Kek (Havuçlu ve cevizli)

Et ve balık hakkımızı hafta sonu arkadaşlarla ya da akrabalarımızla yiyeceğimiz akşam yemeklerine saklıyoruz :)


9 Kasım 2011 Çarşamba

İstanbul'da Çocukla Nerelere Gidilebilir? Göztepe 60. Yıl Parkı ve Go Mongo/Bağdat Caddesi


Eşimle Bağdat Caddesi'nde gezmeyi çok severiz. Kızım doğmadan önce sık gider, kitapçılara uğrar, yol üstündeki kafelerde oturur, Cadde'nin havasını koklardık ve hatta ilk hamile olduğumu caddede yürürken tansiyonumun düşmesi ile fark etmiştim. 

Kızımız olduktan sonra ise Cadde'ye bu kadar sık gidemez olduk. Zaman içinde ise kızımın huyunu suyunu öğrenip ona göre hareket etmeye başladık :) Efendim, yanınızda minik bir canavar varsa ve siz de Cadde'de gezmek istiyorsanız öncelikle Göztepe'nin meşhur parklarından birinden başlamanızı öneririm. Minik canavarınızı parka salın ve temiz havanın keyfini çıkarın:

Bazen parklarda gezmeyi doğada olduğu için mi, yoksa tamamen özgür kalabildiği için mi seviyor diye düşünüyorum :)

Göztepe Parkı olarak da bilinen 10.000 metrekarelik Özgürlük Parkı bu semtin en meşhur parkıdır sanırım. Biz ise bu sefer 60. Yıl Parkı'nı tercih ettik. Kızımın caddeye fırlama ihtimali yok, araba gürültüsü yok, bol oksijen ve sessizlik var... Daha ne olsun? :)


Çocuk parkı dururken spor alanında oynamayı tercih eden tek çocuk benim kızım değildir, değil mi? :)


Kızım kumdan kale değil, pasta yapmayı seviyor :)
Kızım bir kayığa ilk defa bir parkta bindi :)

Parkta iki saatten fazla zaman geçiren küçük canavar, temiz havanın da etkisiyle acıkmış olmalı. Bağdat Caddesi yakınlarındaysam ilk tercihim her zaman Go Mongo isimli Moğol restoranı olur. Bir de İstinye Park'ta şubeleri var. Suadiye'deki ise meşhur Plaj Yolu Sokak'taki Suadiye Otel'in hemen karşısındaki Suadiye Park AVM içinde. Alışveriş merkezi dediysem gözünüzde devasa bir yapı canlanmasın, butik ve lüks bir alışveriş merkezi :)  

Go Mongo'yu aslında çocuklu aileler sıklıkla tercih ediyorlar. Bu gidişimizde özellikle saydım içeride 11 aylık ikiz bebekler de dahil çeşitli yaş gruplarından toplam 6 tane çocuk vardı. Dolayısıyla restoranda mama sandalyesi ve çocuk menüsü de bulunuyor. Ama tuvaletlerinde alt değiştirme yeri yok ne yazık ki... Herhalde ortamın lüks havasını bozmak istemiyorlar. Yoksa bu kadar sık çocuğun geldiği bir yerde alt değiştirme ünitesinin olmaması büyük eksiklik. Kızım küçükken sedir şeklindeki koltuklarda ve köşelerde oturup, kimse görmeden değiştirmeye çalışıyordum. Büyüdüğünde ise tuvalette ve ayakta dururken değiştirmiştim. Neyse ki artık bez derdinden kurtulduk.

Kızımın boyuna uygun minik koltuklar vardı ama kızım yine de mama sandalyesini tercih etti.

Go Mongo'nun menüsü burada: Go Mongo Menü. Ama ben menüden seçtiklerimden çok memnun kalmadım. Değişik soslarla pişiriyorlar. Aşina olmak lazım ya da sosların tatlarını hatırlayabilmek için çok sık gitmek lazım. Benim asıl müdavimi olduğum "Tek Ziyaret" başlığı ile menüde yer alan barbekü olayı. Restoranın bir noktasında açık büfe var. Açık büfeden dilediğiniz sebze ve bakliyat türleri ile et türünü tabağınıza dolduruyorsunuz. Sonra sos ve baharat ekliyorsunuz. Ben her seferinde açık büfe yanında bekleyen görevliden soslar ve baharatlar konusunda yardım alıyorum. Barbeküyü tatlı yemeyi sevdiğimden genellikle hafif mayhoş erik sosu ile sarımsak ekletiyorum baharat olarak. Sonra bir tabak çin makarnası (noodle) ile birlikte geniş bir saca atıyorlar malzemeleri ve yağ da ekleyerek pişiriyorlar:

Sactaki malzemeleri karıştırmak için tahta sopalar kullanıyorlar.

Bu sefer tüm malzemeleri kızımla birlikte seçtik. Ortaya çıkan sonuçtan ikimiz de memnun kaldık:


Restoranlardaki çocuk menülerini sevmiyorum. Kızıma patates kızartması yedirmiyorum, çocuk menülerinde mutlaka oluyor. Ayrıca özel olarak gittiğimiz köfteciler dışında, dışarıda köfte yemiyorum ve kızıma da yedirmiyorum (Evime de alacağım kıymayı parça etten kendim çektiririm, hatta çektirmeden önce kıyma makinesini boşalttırırım.). Soslu olduğu için kızıma ağır geleceğini düşünerek kızıma ayrıca sebzeli pilav ısmarladım. Tabağımdaki kuzu etlerini (kızıma dana eti yedirmemeye çalışıyorum) ve kızımın istediği sebzeleri de sebzeli pilava ekleyip kızıma uygun bir tabak yarattım. Karidesleri ise kendim yedim. Hem bozulma riski daha yüksek hem de kolesterolü fazla diye karides yedirmiyorum (Tavuk etini ise özel tavuk restoranları hariç dışarıda yemiyorum.). Kızım tatlı soslu etleri ile sebzelerini yağsız ve diri pişmiş pilavı eşliğinde, keyifle lüpletti. Hatta "Acaba fazla mı yedi?" diye düşünmeye başlamışken, son lokmayı istekle ağzını açtığı halde almaktan vazgeçti :) Yani diyeceğim o ki, bu restoranı çocuklu ailelerin seçmesinin hikmeti işte bu lezzet...

İşte kızımın tabağı:


Önce yorulup sonra da karnı tıka basa doyduğu için mayışan yer cücesi artık Cadde turuna hazırdır. Gerçi bizim arpası fazla kaçan küçük canavar cadde boyu deli dana gibi koşturdu durdu. Paten kayan abilerin olduğu bir grubu ise sanırım yarım saat kadar kıpırdamadan seyretti. Zorlamasaydık daha da seyredecekti. Uykudan önce masalı olarak da "Paten kayan abileri anlat." isteğinde bulundu. Hatta "Kontes'e de paten alır mısın anne?" diye sordu. "Alırım tabii kızım ama paten kaymak zor biraz." deyince de "Hayır, zor değil." buyurdu :)

Kızımla gezip görmeye bayılıyorum. Dünyayı onun gözünden tekrar görmek muhteşem.

6 Kasım 2011 Pazar

İstanbul'da Çocukla Nerelere Gidilebilir? Gülhane Parkı ve Sultanahmet Köftecisi


Gülhane Parkı'na en son ne zaman gittiniz bilmiyorum, ama eğer 2003 yılından beri gitmediyseniz gördükleriniz sizi şaşırtabilir: Sanal Tur

İşte çocuğunuzla Gülhane Parkı'na gitmek için sebepler:

  1. Gülhane Parkı'ndaki yüzlerce yıldır kim bilir kimleri görmüş, nelere şahit olmuş yaşlı  ağaçlara dokunabilirsiniz.
  2. Parkın içindeki çocuk parkında oynayan bebeğinizin yakınından araba geçmediğini ve egzoz yerine oksijen soluduğunu bilmenin rahatlığını yaşayabilirsiniz.
  3. Duvar boyu yapılan çardaklarda oturan, ellerinde güller tutan sevgilileri görür, eski günlerinizi yad edebilirsiniz.
  4. Sarayburnu'na kadar yürüyebilirseniz, çay bahçesinde oturup, çaydanlıkla çay içmenin ve Boğaz'dan geçen gemileri seyretmenin keyfini sürebilirsiniz.
  5. Dünyanın ilk İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'ni ziyaret edebilirsiniz.
  6. Hemen girişindeki Alay Köşkü'nde yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi'ne uğrayabilirsiniz. 
"Çocuğum pusette durmuyor." diye bıdı bıdı eden yeni annelere cevabımdır: Kızım 25 aylık :)

    Buradan Sultanahmet'e doğru çıkacaksanız trafiğe kapalı olan ve Topkapı Sarayı ile Ayasofya arasında yer alan Soğuk Çeşme Sokağı'nı kullanabilir ve sokak üzerindeki restore edilip rengarenk boyanmış tarihi evleri seyredebilirsiniz.


    Sultanahmet çevresindeki tarihi yerlerden bahsetmeyeceğim. Tarihi yarım adada UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan pek çok tarihi eser var. Gülhane Parkı'nın girişindeki bir yoldan muhteşem bahçesi ile müze binası olarak tasarlanmış dünyadaki ilk on binadan biri olan Arkeoloji Müzesi'ne ve oradan da Topkapı Sarayı avlusuna çıkabilirsiniz. Tramvay yolunu takip ederseniz sağınızda Yerebatan Sarnıcı, solunuzda ise Ayasofya kalacaktır. Soğuk günler için Yerebatan Sarnıcı iyi bir alternatif olabilir.

    Kızım henüz küçük olduğundan sergilere ve müzelere ancak onu sıkmayacak kadar kısa sürelerle giriyorum. İleride kızımla müzelerde sergilenen eserleri kovalayacağımız hazine avı oyunları oynamanın hayallerini kuruyorum. Ama Sultanahmet Meydanı ve çevresi hem bir açık hava müzesi gibi, hem de çocukların koşturması için mükemmel. Hatta biz oradayken bir de yürüyerek hedef bulma (orienteering) yarışması vardı ve çevremizde genci yaşlısı ile 72 milletten insan koşup duruyordu. Sultanahmet Meydanı her zaman yeni heyecanlara gebedir zaten:


    Eğer karnınız acıktıysa Sultanahmet Köftesi yemeden dönmeyin. Meşhur sultanahmet köftesinin aslı Selim Usta'dır. Onun köftesinin lezzeti bir başkadır ve yıllardır aynıdır. 


    Ancak bitişiğindeki dükkan bile sultanahmet köftesini kendisine mal etmeye çalışmaktadır. Bir de hukuki dedikodu vereyim: Selim Usta, sultanahmet köftesinin isim hakkını almaya gerek görmemiş. Damatlarından biri elini çabuk tutmuş ve sultanahmet köftesi isim hakkını satın almış, daha sonra da françayzing (franchising) yöntemiyle isim hakkını kiralayarak yüklü bir mal varlığı elde etmiş. İşte sağda solda, alışveriş merkezlerinde gördüğünüz Sultanahmet Köftecisi isimli dükkanlar bunlar. Onların köftesi ile Selim Usta'nınki ise mukayese bile kabul etmez. Selim Usta'nın meşhur Sultanahmet Köftesi'nin lezzeti bir başkadır. Ayrıca dükkan her daim tertemizdir, köfteler kapının hemen girişinde herkesin görebileceği bir alanda pişer.


    Meşhur Sultanahmet Köftecisi Selim Usta 1920 yılından bu yana aynı düzeyi korumayı ve pek çok kişinin anılarında özel yer etmeyi başarmış ender Türk müesseselerindendir:



    Yukarıda gördüğünüz çerçeveleniş yazılardan soldaki 1990 yılında Öztürk Serengil tarafından yazılmış: "39 yıldır tadına doyamadığım şu köfteyi dünyanın her yerinde aradım." diyor. Sağdaki ise 1991 yılında Selim Naşit Özcan tarafından yazılmış: "1941-1991 Elli yıl... Yazarken kolay da yaşarken uzun yıllar... Sultan Ahmed'e gelinir de burada köfte yenmez mi.. Eski güze günlerimi yaşamak istediğim zaman mutlaka Selim Usta'ya gelirim.. Ve de galiba en güzel anlarımı burada yaşarım.." demiş. İşte böyle bir tarih yatıyor Selim Usta'nın mermer masalarında...

    Eğer Selim Usta'nın nefis çam fıstıklı tahin helvasını yememişseniz, hemen bitişiğinde Edebiyat Kıraathanesi vardır:


    İsmi sizi yanıltmasın, vitrinine bakmadan gitmeyin. Belli olmaz, belki evinize götürmek isteyebilirsiniz bu güzellerden:


    Selim Usta'dan yukarı doğru yürürseniz Çiğdem Pastanesi vardır. Çok aç değilseniz ama bir parça börek, bir parça kurabiyeye de hayır demem diyorsanız, Çiğdem Pastanesi de yılları devirmiş ve adı efsaneleşmiş bir Sultan Ahmed müesseselerindendir. Vitrini dardır ama içeride minik masaları vardır. İçerideki havayı solumanızı öneririm.

    Buraların hepsinde yedim, değişik bir yere gitmek istiyorum derseniz, tramvayla Sirkeci durağına inip Namlı Rumeli Köftecisi'ne uğrayabilirsiniz. Ben Selim Usta'yı daha çok beğeniyorum ama buranın da müdavimleri var. Tramvay durağından Sultanahmet'e doğru yürürken kimse sorsanız gösterir:


    Eğer tercihinizi Sirkeci'den yana kullandıysanız, tatlınızı da Hafız Mustafa'dan alacaksınız demektir :)

    Eğer hala yorulmadıysanız Sultanahmet'ten çift katlı şehir turu otobüslerine binebilirsiniz. Bu otobüslerin gece turu bile varmış. İşte bir anne iki aylık bebeği ve 3 yaşında oğluyla gece turunda: Pınar'ın Kulübesi.



    5 Kasım 2011 Cumartesi

    İstanbul'da Çocukla Nerelere Gidilebilir? Panaroma 1453 Tarih Müzesi



    Zeytinburnu'ndaki Topkapı Kültür Parkı içerisinde bulunan Panorama 1453 Tarih Müzesi çocuklu aileler için uygun bir tercih olabilir. Nedenlerini şöyle sıralayabilirim:
    • Müzenin hemen hemen kapısına kadar araba ile gitmek mümkün. Oldukça geniş bir otoparkı var.
    • Müzenin içerisinde gezip görülecek fazla yer yok. Görülmesi gereken tek bir salon var. Salonda temel olarak panaromik bir resim seyrediyorsunuz. Fonda da mehter marşları çalıyor. Çocuğun sıkılacağı bir ortam değil.
    • Çocukla birlikteyken izledikleriniz ile ilgili açıklama okumak zor olur. Ama bu müzeyi sesli rehber sistemi (audio guide) ile gezebiliyorsunuz. Özellikle panaromik resim odasında rehber sistemini kullanmak çok kolay. Çünkü siz ilerledikçe sistem resmin hangi yönüne bakmakta olduğunuzu algılayıp, o bölüm ile ilgili bilgiler vermeye başlıyor. Yani kucağınızda çocuk varken ya da çocuğunuzun peşinde koştururken ilgilendiğiniz konu ile ilgili numara tuşlamak zorunda kalmıyorsunuz.
    • Müze Topkapı Kültür Parkı'nın içerisinde yer alıyor (sanal tur). Çocuğunuz hem parkta özgürce koşturabilir hem de park içindeki çeşitli çocuk parkı alanlarında oynayabilir.
    • Müzenin hemen yakınlarındaki Merkez Efendi Camii önünde cumartesi günleri organik pazar kuruluyor. Eğer Müze ziyaretinizi cumartesine denk getirirseniz, çocuğunuz ile birlikte organik pazarın da keyfini sürebilirsiniz.
    Müzenin otoparkı ücretsiz ve otoparktan müze girişine mesafe işte sadece bu kadar :)


    Müzeye giriş ücreti: 5 TL. Ayrıca sesli rehber sistemi de istiyorsanız, o da 5 TL.



    "Panorama 1453 Tarih Müzesi’nin kalbi olan panoramik resmin bulunduğu bölüme giderken izlediğiniz yol boyunca fetih koridorlarından geçiyorsunuz. İki kat olan bu koridorları geçerken “İstanbul Panoları” size eşlik ediyor..."



    Koridorları bitirip iki kat aşağı indikten (inerken asansör de kullanabilirsiniz) sonra tekrar 10-15 basamak merdiven çıkarak panaromik resmin sergilendiği kubbeli salona giriyorsunuz. Salona girişte pusetli ebeveynler ve tekerlekli sandalyedeki engelliler düşünülmemiş. Şaşırmıyoruz elbette... İşte sözünü ettiğim merdivenler:



    Ama resimler oldukça tatmin ediciydi. Dünyadaki ilk 360 derece panoramik resimmiş. Yani resim son bulmuyor, yerde ve tavanda da devam ediyor. Tavan da oldukça yüksek olduğundan sanırım, hakikaten insanda açık havaya çıkmış izlenimi oluşturuyor. İşte merdivenlerden çıkar çıkmaz tavanda ilk görülen manzara:


    İçeride fotoğraf çekmek serbest. Ama ilk gördüğünüzdeki o şaşırma duygusu kaybolmasın diye çok az bir kısmı gösteren bir fotoğraf çektim:


    Salonun ve panoramik resmin 1/10 boyutunda bir modelini de yapmışlar. Ona bakınca ne izlediğinizi daha rahat anlıyorsunuz:


    Elbette yurt dışında gördüğümüz yüzlerce yıllık müzelerle karşılaştırdığımızda, müze yerine sergi demek daha uygun olabilir bu minik müze için. Ama ben yine de Türkiye'deki her müzecilik girişimini hararetle alkışlayanlardanım :)

    Müzenin aslında en güzel yanı içinde bulunduğu Topkapı Kültür Parkı. Asıl eğlence müzeden çıkınca başlıyor. Müzede gördüğünüz tarihi mekan aslında tam da üzerinde bulunduğunuz yer:
    "Burası 14 yıl önce Topkapı'daki Trakya Otogarı'nın olduğu, bugün ise “Topkapı Kültür Parkı”nın bulunduğu yer. Solunuza bakınca Edirnekapı'daki surları, karşıya bakınca Topkapı Surları'nı yani Kostantinopolis'e ilk Türk askerinin girdiği kapıyı ve sağınıza dönünce de Silivrikapı'daki surları görürsünüz. İşte Sultan II. Mehmed'in “Fatih” unvanını alışına şahit olacağınız ve İstanbul'un fethini yaşayacağınız yer tam da burası."
    İster istemez toprağa basarken, sizden önce o toprağa kimlerin kimlerin bastığını düşünmeden edemiyorsunuz:


    Çevrede 3-4 farklı çocuk parkı var. Eşim organik pazardan alış veriş yaparken, biz de kızımla parkta vakit geçirdik:


    Sonra parkın içinde biraz dolaştık. Bazı bölümlerin bitki ve çevre düzenlemesi oldukça iyiydi:



    Sonuç olarak: Panaroma 1453 Tarih Müzesi ve Topkapı Kültür Parkı havanın güzel olduğu bir günü, pazar alışverişi de yapacaksanız özellikle cumartesi gününün bir kısmını geçirmek için uygun bir tercih olabilir.