Anne sütünün her yaşta yararlı olduğu konusuna girmeyeceğim. Pek çok araştırma ile bu ispatlanmış durumda. Örneğin uzun süre anne sütü alan çocukların, ileride organ nakli olması durumunda, vücudunun yeni organı daha kolay kabul ettiği bile istatistiklere girmiş. Uzun süreli emzirmenin bu kadar uzun vadeli sonuçları var. Bu nedenle "6 aydan sonra anne sütünün hiçbir yararı yok" diyenleri, bilimsel bir kaynak göstermedikleri sürece kaale almam ben.
Aslında çok özel bir konu ama konuşulmadığı sürece tabu haline geliyor, bu nedenle kendi kişisel tecrübemi de paylaşmak istiyorum: 41 aylık kızımı halen emziriyorum. Bu aya kadar hiç ilaç kullanmadı. Boyu ve kilosu hep üst sınırda gitti (elbette bunda genetiğin de payı var, iri bir çocuk). Sakin ve uyumlu bir çocuk. 2 yaş krizi yaşamadı. Vurma, itme, ısırma, kendine zarar verme vs gibi huyları olmadı. Kolluklarını takar, denize atlar, arkasına bakmadan dubalara kadar yüzer; bana bağımlı değil. Evde yalnız bırakıp bakkala gidebilirim, sokakta yalnız bırakıp işimi halledebilirim; korkmaz, çevresine ve kendisine güven duyar. Tüm bu özellikleri uzun süreli meme emdiği için kazandığını iddia etmiyorum. Aksine, uzun süreli meme emen çocuklarda bu özellikler olmaz; uzun süre meme emen çocuk az yer, gelişimi geri kalır, annesine bağımlı olur, özgüven kazanamaz vs diyenlere karşı argüman olarak belirtiyorum :)
En azından şunu düşünüyorum: Anne sütünün hiçbir yararı olmasa bile zararı da yoktur, bir insan için en yararlı süt gene bir başka insanın sütüdür. Neticede çocuğa rakı içirmiyorum, "Yeter artık, kes emzirmeyi" şeklindeki mahalle baskısını anlayamıyorum.
Emzirme konusunda modern dünyanın mahalle baskısı altındayız. Şu yazı benim emzirme konusunda gözümü açan, dünya üzerinde başka kültürler ve başka bakış açıları olduğunu hatırlamama yarayan yazıdır: (Yazar: Ruth Kamnitzer; kocası Steve Orta Asya’da Pallas kedileri üzerine bir çalışma yaparken, Moğolistan’ın kırsal kesiminde, geleneksel bir keçe çadırda yaşamıştır. Bioçeşitlilik Korunması üzerine Master derecesi sahibidir ve şu anda Calum ve Steve ile birlikte, İngiltere’de Bristol şehrinde yaşamaktadır. Kaynak: Mothering Magazine, 155 inci sayı, Temmuz-Ağustos 2009; "Breastfeeding in the Land of Genghis Khan"; http://www.naturalchild.org/guest/ruth_kamnitzer.html; Kaynak: http://www.damara-cocuk.com/breast-feeding/11-cengiz-han-diyarinda-emzirmek)
Moğolistan’da sık sık söylenen bir söz vardır: ‘en iyi güreşçiler en az altı yıl anne sütü emmişlerdir’. Güreşin milli spor olduğu bir ülkede, bu ciddi bir açıklamadır. İlk çocuğum dört aylıkken Moğolistan’a taşındım ve oğlum üç yaşına gelene kadar orada yaşadım.
Emzirmeye olan yaklaşımın Kuzey Amerika’da hakim olandan tamamen farklı bir yerde oğlumu yetiştirmek, bu işin aslında nasıl olabileceği hakkında bana farklı bir bakış açısı sundu. Moğollar bebeklerini sadece daha uzun süre emzirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda bu işi tanıdığım herkesten daha fazla istekle ve daha ulu orta yapıyorlar. Moğolistan’da anne sütü sadece bebekler için veya sadece beslenmekle ilgili değildir. Hele saklanacak bir şey hiç değildir. Anne sütü, Cengiz Han’ın hamurunda olan şeydir.
İlk kez anne olan her kadın gibi, çocuğum olmadan emzirme konusu üzerine çok fazla kafa yormamıştım. Ama oğlum Calum, dünyaya geldikten birkaç dakika sonra memeye yapıştı ve sonraki 4 yıl boyunca onu bırakmamak için direndi. Şanslıydım çünkü emzirmekle ilgili bir sorun yaşamadım- göğüs uçlarım çatlamadı, memelerim nadiren tıkandı (engorjman). Esas zorluğu zihinsel alanda yaşadım. Bebeğimi ve emzirmenin ikimiz arasında kurduğu bağı ne kadar seversem seveyim, bazı zamanlar emzirmek bunaltıcı olabiliyordu. Ne ona olan sevgimin büyüklüğüne ne de onun bana - sadece bana, sütüme olan ihtiyacının yoğunluğuna hazırlıklı değildim. Doğumdan birkaç gün sonra, memeye doymayan Calum’u gören Kanadalı bir hemşire beni ‘ seni canlı bir emziğe çevirmesine izin verme’ diye uyarmıştı. Ben de ağlamasının sebeplerini tek tek gözden geçiriyordum- gazı mı vardı, altı mı ıslaktı, aşırı mı yoksa yetersiz mi uyarılmıştı?- ve çoğunlukla sonunda kendimi yine onu emzirirken buluyordum. Acaba doğru şeyi mi yapıyorum diye merak etmekten de geri kalmıyordum.
Sonra Kanada’dan, kocamın vahşi hayat üzerine bir araştırmayı yönettiği Moğolistan’a taşındım. Burada çocuklar sürekli, kat kat kalın battaniyelerle sarmalanmış ve postada dağılıvermesinden korktuğunuz paketler gibi iple bağlanmışlardır. Paketlerden biri mırıldanmaya başladığında, ağzına bir meme sokuşturuverirler. Altları sık değiştirilmez ve asla gazları çıkartılmaz. Bir çıngırak tutuşturabileceğiniz eller bile yoktur ortalarda. Kesinlikle karınlarının üstünde vakit geçirmezler. Bebekler en az üç ay boyunca paketli kalırlar ve sesleri çıktığı anda emzirilirler.
Bu, benim için çok ilginç bir durumdu. Kanada’da, üç aylık bebekler çoktan sosyalleşmeye başlarlar, hatta yüzenleri bile vardır. Bazıları ‘kendi kendilerini sakinleştirmeyi’ öğrenirler. Şahsen ben bir bebeğin ağlamasının pek çok nedeni olduğunu ve görevimin de bu nedeni anlayıp gerekli çözümü sağlamak olduğunu sanmıştım. Fakat Moğolistan’da bebekler neden ağlarlarsa ağlasınlar tek bir çözümü vardır: Anne sütü. Ben de arkama yaslandım ve herkes gibi yaptım.
Kanada’da emzirmek hala muallak bir konudur. İşin aslı şu ki, biz emzirmeye alışık değiliz. Emzirme evlerde, bebek toplantılarında ve bazen de kafelerde yapılan bir şeydir. Öyle pek ortalıkta yapılmaz ve emzirildiğimiz zamanlara dair hatıralarımız da yoktur. Çocuk ve anne arasındaki bu özel faaliyet sessizliğe ve kibarca uzaklaşan bakışlara neden olur ve bir çiftin toplum içinde yakınlaşmaları gibi algılanır: bir tabu değildir fakat hafiften sinir bozucudur ve kibarca görmezden gelinir. Hele bir de o sessiz yeni doğmuş melek, yeni yeni yürümeye başlayan ve bütün dünyaya ne yaptığını bildirmek isteyen hareketli bir çocuğa dönüştüğünde, o bakışlar biraz daha hızlıca ve anlamlı bir şekilde başka tarafa çevrilir. Hatta bazen kaşlar bile çatılır.
Moğolistan’da emzirmek beni ‘Annelere Özel’ bir köşeye havale etmek yerine, aksine tam da sahnenin ortasına yerleştirdi. Emzirmenin her yerde ve her zaman doğallıkla gerçekleştirilmesi ve Moğol’ların yaşadıkları dar alanlar, herkesin iş başında bir meme görmeye alışık olması anlamına geliyordu. Bu işi onlar gibi yapmam hoşlarına gidiyordu (tabii ki onların yöntemi doğru olan yöntemdi).
Bir parkta emzirdiğimde, anneanneler beni emzirdikleri bir düzine çocuk hakkında anlattıkları hikayelerle eğlendirirlerdi. Bir taksinin arka koltuğunda emzirdiğimde şoförler, yaptığım işi dikiz aynasından onaylayarak Calum’un harika bir güreşçi olacağı konusunda bana garanti verirlerdi. Pazarda yürürken kucağımdaki oğlum emmeye başlarsa satıcılar bana tezgahlarında yer açıp, Calum’a sonuna kadar içmesini söylerlerdi. İnsanlar bakışlarını uzaklaştırmak yerine eğilip Calum’u yanaklarından öperlerdi. Bu ilgiye karşılık oğlum memeyi bırakıp onlara dönecek olsa açığa çıkan ve ucundan süt fışkıran memem garip karşılanmazdı. Hiç kimse gözlerini bana dikmez ya da bakışlarını kaçırmazdı- sadece gülerler ve burunlarına bulaşan sütü silerlerdi.
Calum dört aylıktan üç yaşına gelene kadar, nereye gidersem gideyim tekrar tekrar aynı şeyi duydum: ‘Emzirmek, bebeğin ve senin için en iyi şeydir.’ İnsanların yaptığım şeyi sürekli onaylaması bana, herkes için önemli olan doğru bir şey yaptığım duygusunu verdi. Toplum tarafından takdir edilmeye her annenin ihtiyacı vardır.
Calum iki yaşına geldiğinde emzirmenin ne kadar faydalı bir şey olduğunu tamamen kavramıştım. Hiçbir şey, anneden gelen bir yudum ılık süt gibi bir çocuğu kolaylıkla uyutamaz, uzun bir araba yolculuğunda yaşadığı sıkıntıyı ortadan kaldırıp kopmakta olan bir fırtınayı çabucak dindiremez. Tembel annelerin en yararlı yardımcısıdır ve ben şahsen bundan maksimum derecede faydalandığımı düşünüyordum. Ancak Moğollar bu işi bir adım öteye götürmüşlerdi.
Uzun Moğolistan kışlarında dışarının acı soğuğundan kaçmak için, bir çok öğleden sonramı arkadaşım Tsetsgee’nin yurdunda (keçe çadır) geçirdim. Bu birliktelikler farklı çocuk yetiştirme tekniklerimizi karşılaştırmamız için çok aydınlatıcıydı. Ne zaman iki yaşındaki çocuklarımız arasında bir oyuncak yüzünden kapışma başlasa, benim ilk tepkim bir yandan başka bir oyuncakla Calum’un dikkatini dağıtmaya çalışırken bir yandan da ona paylaşmanın önemini anlatmaya çalışmak olurdu. Ama bu yöntem biraz zaman alır ve başarı şansı % 50’yi geçmezdi. Calum’un geri adım atmayı kabul etmediği ve gerginliğin patlama noktasına ulaştığı diğer zamanlarda da onu kucaklar, kollarımla sarmalayıp emzirirdim.
Tsetsgee’nin ise farklı bir yaklaşımı vardı. Anlaşmazlığın habercisi ilk homurdanmayı duyduğunda, bluzunu kaldırıp hevesle memelerini sallayarak oğluna ‘ Gel buraya bebeğim, bak annen sana ne verecek!’ diye seslenirdi. Oğlu da gözlerini oyuncaklardan kaldırarak hedefe kilitlenir ve her seferinde paytak paytak memelere doğru giderdi.
Başarı oranı? Yüzde 100!
Altta kalmamak için ben de aynı yöntemi benimsedim. İki anne oturur, müşteri ayartmaya çalışan iki rakip striptizci gibi memelerimizi sallardık. Eğer oradalarsa, büyük anneler ve büyük babalar da eğlenceye katılırlardı. Öyle zamanlarda zavallı çocuklar nereye bakacaklarını bilemezlerdi; bir yanda kendi annelerinin memelerinin güven verici doluluğu, diğer yanda ninelerinin uzun yılların tecrübesiyle sönmüş memeleriyle dedelerinin meme özentisiyle sıkıştırdığı deri parçası. Ne kadar denersem deneyeyim, bir La Leche League toplantısında buna benzer bir görüntüyü hayal bile edemiyorum.
Kanada’da Calum’un doğduğu küçük kasabadaki doğum öncesi sınıfında, bize emzirme ile ilgili bir video göstermişlerdi. Bu videoda, oldukça sportif görünen İsveçli bir anne kayak sırasında yürüme çağındaki çocuğunu emziriyordu. Sınıftaki kadınların hepsi ürpermişti; ‘ Tabii ki emzirmek bebekler için harika bir şey ama yürümeye ve konuşmaya başladıklarında...?’ Bu, aşağı yukarı herkesin hemfikir olduğu bir noktaydı. Bense, düşüncelerimi kendime sakladım.
Yeni Moğol arkadaşlarımdan biri bana dokuz yaşına kadar anne sütü emdiğini söylediğinde, şaşırma sırası bendeydi. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı ve önce şaka yaptığını düşündüm. Oğlumun dört yaşına kadar emdiğini hatırlayınca şimdi o katı inançsızlığımdan dolayı utanıyorum.
Moğollarla ‘kendi kendine emmeyi bırakma’ gibi konularda derinlemesine bir konuşma yapmak, dil engeli yüzünden pek mümkün değildi ama ‘zamanı gelince’ terimi üzerinde anlaşılmış bir kural gibiydi. Aynı anda iki çocuğunu (tandem) emziren biriyle hiç tanışmamış olmak beni şaşırtmıştı. Bunun nedeni, doğumlar arasında uzun zaman olması ve çocukların büyük bir kısmının iki ile dört yaş arası emmeyi kendi kendilerine bırakmasıydı.
2005 yılında, UNICEF’in yaptığı bir araştırmaya göre Moğolistan’da çocukların %82’si 12 ila 15 ay boyunca, %65’i ise 20 ila 23 ay boyunca anne sütü almaya devam ediyorlar. Bu durumda bir annenin son çocuğu, emmeye istediği kadar devam ediyor; işte dokuz yaşına kadar emzirilmenin ve eğer halk arasındaki inanış doğruysa, Moğolistan’ın güreşçilerinin şöhretinin nereden kaynaklandığının açıklaması.
Calum üç yaşında ve daha hala yeni doğmuş bir bebeğin iştahıyla emmeyi sürdürürken gün gelip emmeyi kendi kendine nasıl bırakacağını merak ediyordum. Merak ettiğim başka bir şey de, Moğol çocuklarının nasıl olup da emmeyi kendi kendilerine bıraktıklarıydı. Bazı anneler çocuklarının emmeye olan ilgilerinin kesildiğini söylediler. Diğerleri ise, çocukların yaşıtlarının baskılarının etkili olduğunu söylediler. (Moğol gençlerinin, aynı Kanada’lı çocukların biri birleriyle ‘ana kuzusu’ diye dalga geçtikleri gibi, ‘anneciğinin memesini mi istiyorsun?’ diye birbirlerine takıldıklarını duymuştum.) Giderek daha çok annenin çalışmak zorunda kalması çocukların memeden normalden daha hızlı kesilmesine sebep oluyor. Genelde çocuklar, yaz aylarını büyük anne ve büyük babaları ile kırsal kesimlerde geçirirken, anneler şehirde kalıp işe gidiyorlar ve bu uzun ayrılık sırasında annenin sütü azalıyor. Şimdi 20 yaşında olan arkadaşım Buana bana, altın madalyalık emme kariyerini şöyle açıkladı; ‘ Ben köyde, bir yurtta büyüdüm. Annem bana hep emmemi, bunun benim için iyi olduğunu söylerdi. Dokuz yaşındaki bütün çocukların benim gibi emdiğini sanırdım. Sonra okula başladığımda emmeyi bıraktım.’ Hikayesini anlattıktan sonra gözlerinde yaramaz bir ifadeyle bana baktı ve ekledi ‘Ama bazen hala emmek hoşuma gidiyor’.
Bense, memeden kesmeyi kafamda şöyle canlandırmıştım; Emzirmeler kısalacak ve gitgide azalarak tamamen bitecekti. Böylece sütüm kesilecek ve bu da işin sonu olacaktı. Bar kapanacaktı!
Moğolistan’da işler böyle yürümüyor. Arkadaşım Naraa ile emzirme üzerine konuşurken, o zaman altı yaşında olan kızının ne zaman emmeyi bıraktığını sordum. ‘Dört yaşında’ dedi. ‘Çok üzülmüştüm ama artık emmek istemiyordu.’ Sonra Naraa bana, daha bir hafta önce kızının köyde geçirdiği uzun bir tatilden döndükten sonra, emmek istediğini söyledi. O da kendini emzirmek zorunda hissetmiş. ‘Sanırım beni çok özlemişti ve bu hoş bir duyguydu. Tabii hiç sütüm kalmamıştı ama kızım buna aldırmadı.’ dedi.
Ama eğer sütten kesilmek, bir daha asla anne sütü içmemek demekse, Moğollar asla tamamen sütten kesilmiyorlar. Beni Moğolistan’da en çok şaşırtan şey de bu oldu. Eğer bir kadının memeleri sütle doluysa ve bebeği yakınlarda değilse, gayet doğal bir şekilde aile fertlerinden birine, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun, emmek isteyip istemediklerini sorar. Kadınlar genellikle kocaları için bir tas süt sağarlar veya isteyen içsin diye sağdıkları sütü buzdolabına bırakırlar.
Hepimiz kendi sütümüzün tadına bakıp, denemeleri için kocalarımıza da biraz vermişizdir, hatta bazı acil durumlarda kahvemize kendi sütümüzden bile koymuşluğumuz olabilir. Yine de hiç birimizin bunu sık sık yaptığını sanmıyorum. Ama sorduğum her Moğol bana, anne sütü içmeyi sevdiğini söyledi. Onların kültüründe anne sütünün değeri o kadar bilinen, o kadar kemikleşmiş bir şeydir ki, sadece bebekler için olduğu düşünülmez. Anne sütü tıbbi amaçlarla da kullanır, her derde deva olsun diye yaşlı insanlara verilir, göz enfeksiyonlarının tedavisinde de kullanılır ve denildiğine göre göz akını daha ak ve rengini daha derin yapar.
Fakat bence esas olarak Moğolların anne sütü içmelerinin sebebi, tadını sevmeleri. İş yerinde sütünü pompalayan ve süt biberonunu iş yerinin buzdolabına koyan batılı bir arkadaşım, birgün biberonun yarısının içilmiş olduğunu görmüş ve bana gülerek ‘Sadece Moğolistan’da iş arkadaşlarımın benim sütümü içtiklerinden şüphelenirim’ demişti.
Başka bir kültürde yaşamak insanı hep kendi kültürünü sorgulamaya iter. Kanada’da, oğlumu ilk yaşlarında emzirmenin nasıl bir şey olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Moğolistan’da emzirme ile ilgili olumlu görüşlerin bolluğu ve Moğolların toplum içinde emzirmeyi yürekten desteklemeleri beni tamamen büyüledi ve bana çocuğumu doğal olduğuna inandığım şekilde yetiştirme özgürlüğünü verdi. Fakat emzirme konusunda pratiklerimiz, ne kadar süre boyunca ve ne sıklıkta emzirdiğimiz arasındaki küçük farklara ek olarak, çocuklarımızı yetiştirme tarzlarımız arasında da temel farklar olduğu kanaatine vardım.
Kuzey Amerika’da bağımsızlığımız o kadar önemli ki, bu yaptığımız her şeyi etkiliyor. Sürekli bebeğimizin ne yediğini ve emzirmeyi günde kaça indirdiğimizi konuşuyoruz. Bu soruları soran siz olmasanız bile etkilerinden kaçamıyorsunuz. Piyasada, çocuğunuzun kendini eğlendirebilmesi ve size daha az ihtiyaç duyması için tasarlanmış o kadar çok şey var ki, mesaj ortada. Ama Moğolistan’da emzirmek bağımlılık anlamına gelmiyor ve emzirmeyi kesmek de bitiş noktası değil. Onlar, bir gün çocuklarının büyüyeceğini biliyor- hatta beş yaşında ortalama bir Moğol çocuk, yaşıtı batılı bir çocuktan çok daha bağımsızdır, ister emzirilmiş ister emzirilmemiş olsun. Yani memeden kesmek için aceleye gerek yok!
Oğlumu Moğolistan’da yetiştirmiş olmamın belki de en güzel tarafı, bir şeyi yapmanın bin tane yolu olduğunu görmüş olmamdı. Ve bunlardan herhangi birini seçebilirdim. Oğlumu emzirdiğim bütün o zaman boyunca farklı sorunlarla uğraşmak zorunda kaldım ve kendi tarzımı oluşturmaya çalışırken birçok fikri ve yöntemi seçip bir o kadarını da bıraktım. Calum’u bu kadar uzun ve bu kadar çok emzirdiğim için mutluyum - tam dört yıl. Sanırım anne sütü oğlum için en iyi şeydi ve bu tecrübenin hem onun kişiliği hem de bizim ilişkimiz üzerinde kalıcı bir etkisi olacağına eminim.
Ayrıca olimpiyatlarda güreş dalında altın madalyayı alıp bana teşekkür edeceği günü bekliyorum.
Not: UNICEF Çocukinfo,’ Çocuk ve Kadınların Durum Denetimi: Bebek ve Küçük Çocuk Beslenmesi (2000-2007)’ (Ocak 2009): www.childinfo.orglbreastfeeding_countrydata.php
Emzirme konusunda modern dünyanın mahalle baskısı altındayız. Şu yazı benim emzirme konusunda gözümü açan, dünya üzerinde başka kültürler ve başka bakış açıları olduğunu hatırlamama yarayan yazıdır: (Yazar: Ruth Kamnitzer; kocası Steve Orta Asya’da Pallas kedileri üzerine bir çalışma yaparken, Moğolistan’ın kırsal kesiminde, geleneksel bir keçe çadırda yaşamıştır. Bioçeşitlilik Korunması üzerine Master derecesi sahibidir ve şu anda Calum ve Steve ile birlikte, İngiltere’de Bristol şehrinde yaşamaktadır. Kaynak: Mothering Magazine, 155 inci sayı, Temmuz-Ağustos 2009; "Breastfeeding in the Land of Genghis Khan"; http://www.naturalchild.org/guest/ruth_kamnitzer.html; Kaynak: http://www.damara-cocuk.com/breast-feeding/11-cengiz-han-diyarinda-emzirmek)
Dominik Cumhuriyeti |
Moğolistan’da sık sık söylenen bir söz vardır: ‘en iyi güreşçiler en az altı yıl anne sütü emmişlerdir’. Güreşin milli spor olduğu bir ülkede, bu ciddi bir açıklamadır. İlk çocuğum dört aylıkken Moğolistan’a taşındım ve oğlum üç yaşına gelene kadar orada yaşadım.
Emzirmeye olan yaklaşımın Kuzey Amerika’da hakim olandan tamamen farklı bir yerde oğlumu yetiştirmek, bu işin aslında nasıl olabileceği hakkında bana farklı bir bakış açısı sundu. Moğollar bebeklerini sadece daha uzun süre emzirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda bu işi tanıdığım herkesten daha fazla istekle ve daha ulu orta yapıyorlar. Moğolistan’da anne sütü sadece bebekler için veya sadece beslenmekle ilgili değildir. Hele saklanacak bir şey hiç değildir. Anne sütü, Cengiz Han’ın hamurunda olan şeydir.
İlk kez anne olan her kadın gibi, çocuğum olmadan emzirme konusu üzerine çok fazla kafa yormamıştım. Ama oğlum Calum, dünyaya geldikten birkaç dakika sonra memeye yapıştı ve sonraki 4 yıl boyunca onu bırakmamak için direndi. Şanslıydım çünkü emzirmekle ilgili bir sorun yaşamadım- göğüs uçlarım çatlamadı, memelerim nadiren tıkandı (engorjman). Esas zorluğu zihinsel alanda yaşadım. Bebeğimi ve emzirmenin ikimiz arasında kurduğu bağı ne kadar seversem seveyim, bazı zamanlar emzirmek bunaltıcı olabiliyordu. Ne ona olan sevgimin büyüklüğüne ne de onun bana - sadece bana, sütüme olan ihtiyacının yoğunluğuna hazırlıklı değildim. Doğumdan birkaç gün sonra, memeye doymayan Calum’u gören Kanadalı bir hemşire beni ‘ seni canlı bir emziğe çevirmesine izin verme’ diye uyarmıştı. Ben de ağlamasının sebeplerini tek tek gözden geçiriyordum- gazı mı vardı, altı mı ıslaktı, aşırı mı yoksa yetersiz mi uyarılmıştı?- ve çoğunlukla sonunda kendimi yine onu emzirirken buluyordum. Acaba doğru şeyi mi yapıyorum diye merak etmekten de geri kalmıyordum.
Sonra Kanada’dan, kocamın vahşi hayat üzerine bir araştırmayı yönettiği Moğolistan’a taşındım. Burada çocuklar sürekli, kat kat kalın battaniyelerle sarmalanmış ve postada dağılıvermesinden korktuğunuz paketler gibi iple bağlanmışlardır. Paketlerden biri mırıldanmaya başladığında, ağzına bir meme sokuşturuverirler. Altları sık değiştirilmez ve asla gazları çıkartılmaz. Bir çıngırak tutuşturabileceğiniz eller bile yoktur ortalarda. Kesinlikle karınlarının üstünde vakit geçirmezler. Bebekler en az üç ay boyunca paketli kalırlar ve sesleri çıktığı anda emzirilirler.
Bu, benim için çok ilginç bir durumdu. Kanada’da, üç aylık bebekler çoktan sosyalleşmeye başlarlar, hatta yüzenleri bile vardır. Bazıları ‘kendi kendilerini sakinleştirmeyi’ öğrenirler. Şahsen ben bir bebeğin ağlamasının pek çok nedeni olduğunu ve görevimin de bu nedeni anlayıp gerekli çözümü sağlamak olduğunu sanmıştım. Fakat Moğolistan’da bebekler neden ağlarlarsa ağlasınlar tek bir çözümü vardır: Anne sütü. Ben de arkama yaslandım ve herkes gibi yaptım.
Namibya |
Kanada’da emzirmek hala muallak bir konudur. İşin aslı şu ki, biz emzirmeye alışık değiliz. Emzirme evlerde, bebek toplantılarında ve bazen de kafelerde yapılan bir şeydir. Öyle pek ortalıkta yapılmaz ve emzirildiğimiz zamanlara dair hatıralarımız da yoktur. Çocuk ve anne arasındaki bu özel faaliyet sessizliğe ve kibarca uzaklaşan bakışlara neden olur ve bir çiftin toplum içinde yakınlaşmaları gibi algılanır: bir tabu değildir fakat hafiften sinir bozucudur ve kibarca görmezden gelinir. Hele bir de o sessiz yeni doğmuş melek, yeni yeni yürümeye başlayan ve bütün dünyaya ne yaptığını bildirmek isteyen hareketli bir çocuğa dönüştüğünde, o bakışlar biraz daha hızlıca ve anlamlı bir şekilde başka tarafa çevrilir. Hatta bazen kaşlar bile çatılır.
Moğolistan’da emzirmek beni ‘Annelere Özel’ bir köşeye havale etmek yerine, aksine tam da sahnenin ortasına yerleştirdi. Emzirmenin her yerde ve her zaman doğallıkla gerçekleştirilmesi ve Moğol’ların yaşadıkları dar alanlar, herkesin iş başında bir meme görmeye alışık olması anlamına geliyordu. Bu işi onlar gibi yapmam hoşlarına gidiyordu (tabii ki onların yöntemi doğru olan yöntemdi).
Bir parkta emzirdiğimde, anneanneler beni emzirdikleri bir düzine çocuk hakkında anlattıkları hikayelerle eğlendirirlerdi. Bir taksinin arka koltuğunda emzirdiğimde şoförler, yaptığım işi dikiz aynasından onaylayarak Calum’un harika bir güreşçi olacağı konusunda bana garanti verirlerdi. Pazarda yürürken kucağımdaki oğlum emmeye başlarsa satıcılar bana tezgahlarında yer açıp, Calum’a sonuna kadar içmesini söylerlerdi. İnsanlar bakışlarını uzaklaştırmak yerine eğilip Calum’u yanaklarından öperlerdi. Bu ilgiye karşılık oğlum memeyi bırakıp onlara dönecek olsa açığa çıkan ve ucundan süt fışkıran memem garip karşılanmazdı. Hiç kimse gözlerini bana dikmez ya da bakışlarını kaçırmazdı- sadece gülerler ve burunlarına bulaşan sütü silerlerdi.
Sudan |
Calum dört aylıktan üç yaşına gelene kadar, nereye gidersem gideyim tekrar tekrar aynı şeyi duydum: ‘Emzirmek, bebeğin ve senin için en iyi şeydir.’ İnsanların yaptığım şeyi sürekli onaylaması bana, herkes için önemli olan doğru bir şey yaptığım duygusunu verdi. Toplum tarafından takdir edilmeye her annenin ihtiyacı vardır.
Calum iki yaşına geldiğinde emzirmenin ne kadar faydalı bir şey olduğunu tamamen kavramıştım. Hiçbir şey, anneden gelen bir yudum ılık süt gibi bir çocuğu kolaylıkla uyutamaz, uzun bir araba yolculuğunda yaşadığı sıkıntıyı ortadan kaldırıp kopmakta olan bir fırtınayı çabucak dindiremez. Tembel annelerin en yararlı yardımcısıdır ve ben şahsen bundan maksimum derecede faydalandığımı düşünüyordum. Ancak Moğollar bu işi bir adım öteye götürmüşlerdi.
Uzun Moğolistan kışlarında dışarının acı soğuğundan kaçmak için, bir çok öğleden sonramı arkadaşım Tsetsgee’nin yurdunda (keçe çadır) geçirdim. Bu birliktelikler farklı çocuk yetiştirme tekniklerimizi karşılaştırmamız için çok aydınlatıcıydı. Ne zaman iki yaşındaki çocuklarımız arasında bir oyuncak yüzünden kapışma başlasa, benim ilk tepkim bir yandan başka bir oyuncakla Calum’un dikkatini dağıtmaya çalışırken bir yandan da ona paylaşmanın önemini anlatmaya çalışmak olurdu. Ama bu yöntem biraz zaman alır ve başarı şansı % 50’yi geçmezdi. Calum’un geri adım atmayı kabul etmediği ve gerginliğin patlama noktasına ulaştığı diğer zamanlarda da onu kucaklar, kollarımla sarmalayıp emzirirdim.
Tsetsgee’nin ise farklı bir yaklaşımı vardı. Anlaşmazlığın habercisi ilk homurdanmayı duyduğunda, bluzunu kaldırıp hevesle memelerini sallayarak oğluna ‘ Gel buraya bebeğim, bak annen sana ne verecek!’ diye seslenirdi. Oğlu da gözlerini oyuncaklardan kaldırarak hedefe kilitlenir ve her seferinde paytak paytak memelere doğru giderdi.
Başarı oranı? Yüzde 100!
Altta kalmamak için ben de aynı yöntemi benimsedim. İki anne oturur, müşteri ayartmaya çalışan iki rakip striptizci gibi memelerimizi sallardık. Eğer oradalarsa, büyük anneler ve büyük babalar da eğlenceye katılırlardı. Öyle zamanlarda zavallı çocuklar nereye bakacaklarını bilemezlerdi; bir yanda kendi annelerinin memelerinin güven verici doluluğu, diğer yanda ninelerinin uzun yılların tecrübesiyle sönmüş memeleriyle dedelerinin meme özentisiyle sıkıştırdığı deri parçası. Ne kadar denersem deneyeyim, bir La Leche League toplantısında buna benzer bir görüntüyü hayal bile edemiyorum.
Nepal'de bir aile... Keman çalan baba ve arkasında başı kapalı olmasına rağmen her iki göğsü açık şekilde bebeğini emziren anne... |
Brezilya |
Kenya, 2011 |
Kanada’da Calum’un doğduğu küçük kasabadaki doğum öncesi sınıfında, bize emzirme ile ilgili bir video göstermişlerdi. Bu videoda, oldukça sportif görünen İsveçli bir anne kayak sırasında yürüme çağındaki çocuğunu emziriyordu. Sınıftaki kadınların hepsi ürpermişti; ‘ Tabii ki emzirmek bebekler için harika bir şey ama yürümeye ve konuşmaya başladıklarında...?’ Bu, aşağı yukarı herkesin hemfikir olduğu bir noktaydı. Bense, düşüncelerimi kendime sakladım.
Yeni Moğol arkadaşlarımdan biri bana dokuz yaşına kadar anne sütü emdiğini söylediğinde, şaşırma sırası bendeydi. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı ve önce şaka yaptığını düşündüm. Oğlumun dört yaşına kadar emdiğini hatırlayınca şimdi o katı inançsızlığımdan dolayı utanıyorum.
Moğollarla ‘kendi kendine emmeyi bırakma’ gibi konularda derinlemesine bir konuşma yapmak, dil engeli yüzünden pek mümkün değildi ama ‘zamanı gelince’ terimi üzerinde anlaşılmış bir kural gibiydi. Aynı anda iki çocuğunu (tandem) emziren biriyle hiç tanışmamış olmak beni şaşırtmıştı. Bunun nedeni, doğumlar arasında uzun zaman olması ve çocukların büyük bir kısmının iki ile dört yaş arası emmeyi kendi kendilerine bırakmasıydı.
Kongo, 2008 |
2005 yılında, UNICEF’in yaptığı bir araştırmaya göre Moğolistan’da çocukların %82’si 12 ila 15 ay boyunca, %65’i ise 20 ila 23 ay boyunca anne sütü almaya devam ediyorlar. Bu durumda bir annenin son çocuğu, emmeye istediği kadar devam ediyor; işte dokuz yaşına kadar emzirilmenin ve eğer halk arasındaki inanış doğruysa, Moğolistan’ın güreşçilerinin şöhretinin nereden kaynaklandığının açıklaması.
Calum üç yaşında ve daha hala yeni doğmuş bir bebeğin iştahıyla emmeyi sürdürürken gün gelip emmeyi kendi kendine nasıl bırakacağını merak ediyordum. Merak ettiğim başka bir şey de, Moğol çocuklarının nasıl olup da emmeyi kendi kendilerine bıraktıklarıydı. Bazı anneler çocuklarının emmeye olan ilgilerinin kesildiğini söylediler. Diğerleri ise, çocukların yaşıtlarının baskılarının etkili olduğunu söylediler. (Moğol gençlerinin, aynı Kanada’lı çocukların biri birleriyle ‘ana kuzusu’ diye dalga geçtikleri gibi, ‘anneciğinin memesini mi istiyorsun?’ diye birbirlerine takıldıklarını duymuştum.) Giderek daha çok annenin çalışmak zorunda kalması çocukların memeden normalden daha hızlı kesilmesine sebep oluyor. Genelde çocuklar, yaz aylarını büyük anne ve büyük babaları ile kırsal kesimlerde geçirirken, anneler şehirde kalıp işe gidiyorlar ve bu uzun ayrılık sırasında annenin sütü azalıyor. Şimdi 20 yaşında olan arkadaşım Buana bana, altın madalyalık emme kariyerini şöyle açıkladı; ‘ Ben köyde, bir yurtta büyüdüm. Annem bana hep emmemi, bunun benim için iyi olduğunu söylerdi. Dokuz yaşındaki bütün çocukların benim gibi emdiğini sanırdım. Sonra okula başladığımda emmeyi bıraktım.’ Hikayesini anlattıktan sonra gözlerinde yaramaz bir ifadeyle bana baktı ve ekledi ‘Ama bazen hala emmek hoşuma gidiyor’.
Bense, memeden kesmeyi kafamda şöyle canlandırmıştım; Emzirmeler kısalacak ve gitgide azalarak tamamen bitecekti. Böylece sütüm kesilecek ve bu da işin sonu olacaktı. Bar kapanacaktı!
Moğolistan’da işler böyle yürümüyor. Arkadaşım Naraa ile emzirme üzerine konuşurken, o zaman altı yaşında olan kızının ne zaman emmeyi bıraktığını sordum. ‘Dört yaşında’ dedi. ‘Çok üzülmüştüm ama artık emmek istemiyordu.’ Sonra Naraa bana, daha bir hafta önce kızının köyde geçirdiği uzun bir tatilden döndükten sonra, emmek istediğini söyledi. O da kendini emzirmek zorunda hissetmiş. ‘Sanırım beni çok özlemişti ve bu hoş bir duyguydu. Tabii hiç sütüm kalmamıştı ama kızım buna aldırmadı.’ dedi.
Alaska, 1903 yılı |
Ama eğer sütten kesilmek, bir daha asla anne sütü içmemek demekse, Moğollar asla tamamen sütten kesilmiyorlar. Beni Moğolistan’da en çok şaşırtan şey de bu oldu. Eğer bir kadının memeleri sütle doluysa ve bebeği yakınlarda değilse, gayet doğal bir şekilde aile fertlerinden birine, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun, emmek isteyip istemediklerini sorar. Kadınlar genellikle kocaları için bir tas süt sağarlar veya isteyen içsin diye sağdıkları sütü buzdolabına bırakırlar.
Hepimiz kendi sütümüzün tadına bakıp, denemeleri için kocalarımıza da biraz vermişizdir, hatta bazı acil durumlarda kahvemize kendi sütümüzden bile koymuşluğumuz olabilir. Yine de hiç birimizin bunu sık sık yaptığını sanmıyorum. Ama sorduğum her Moğol bana, anne sütü içmeyi sevdiğini söyledi. Onların kültüründe anne sütünün değeri o kadar bilinen, o kadar kemikleşmiş bir şeydir ki, sadece bebekler için olduğu düşünülmez. Anne sütü tıbbi amaçlarla da kullanır, her derde deva olsun diye yaşlı insanlara verilir, göz enfeksiyonlarının tedavisinde de kullanılır ve denildiğine göre göz akını daha ak ve rengini daha derin yapar.
Fakat bence esas olarak Moğolların anne sütü içmelerinin sebebi, tadını sevmeleri. İş yerinde sütünü pompalayan ve süt biberonunu iş yerinin buzdolabına koyan batılı bir arkadaşım, birgün biberonun yarısının içilmiş olduğunu görmüş ve bana gülerek ‘Sadece Moğolistan’da iş arkadaşlarımın benim sütümü içtiklerinden şüphelenirim’ demişti.
Başka bir kültürde yaşamak insanı hep kendi kültürünü sorgulamaya iter. Kanada’da, oğlumu ilk yaşlarında emzirmenin nasıl bir şey olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Moğolistan’da emzirme ile ilgili olumlu görüşlerin bolluğu ve Moğolların toplum içinde emzirmeyi yürekten desteklemeleri beni tamamen büyüledi ve bana çocuğumu doğal olduğuna inandığım şekilde yetiştirme özgürlüğünü verdi. Fakat emzirme konusunda pratiklerimiz, ne kadar süre boyunca ve ne sıklıkta emzirdiğimiz arasındaki küçük farklara ek olarak, çocuklarımızı yetiştirme tarzlarımız arasında da temel farklar olduğu kanaatine vardım.
Kuzey Amerika’da bağımsızlığımız o kadar önemli ki, bu yaptığımız her şeyi etkiliyor. Sürekli bebeğimizin ne yediğini ve emzirmeyi günde kaça indirdiğimizi konuşuyoruz. Bu soruları soran siz olmasanız bile etkilerinden kaçamıyorsunuz. Piyasada, çocuğunuzun kendini eğlendirebilmesi ve size daha az ihtiyaç duyması için tasarlanmış o kadar çok şey var ki, mesaj ortada. Ama Moğolistan’da emzirmek bağımlılık anlamına gelmiyor ve emzirmeyi kesmek de bitiş noktası değil. Onlar, bir gün çocuklarının büyüyeceğini biliyor- hatta beş yaşında ortalama bir Moğol çocuk, yaşıtı batılı bir çocuktan çok daha bağımsızdır, ister emzirilmiş ister emzirilmemiş olsun. Yani memeden kesmek için aceleye gerek yok!
Oğlumu Moğolistan’da yetiştirmiş olmamın belki de en güzel tarafı, bir şeyi yapmanın bin tane yolu olduğunu görmüş olmamdı. Ve bunlardan herhangi birini seçebilirdim. Oğlumu emzirdiğim bütün o zaman boyunca farklı sorunlarla uğraşmak zorunda kaldım ve kendi tarzımı oluşturmaya çalışırken birçok fikri ve yöntemi seçip bir o kadarını da bıraktım. Calum’u bu kadar uzun ve bu kadar çok emzirdiğim için mutluyum - tam dört yıl. Sanırım anne sütü oğlum için en iyi şeydi ve bu tecrübenin hem onun kişiliği hem de bizim ilişkimiz üzerinde kalıcı bir etkisi olacağına eminim.
Ayrıca olimpiyatlarda güreş dalında altın madalyayı alıp bana teşekkür edeceği günü bekliyorum.
Not: UNICEF Çocukinfo,’ Çocuk ve Kadınların Durum Denetimi: Bebek ve Küçük Çocuk Beslenmesi (2000-2007)’ (Ocak 2009): www.childinfo.orglbreastfeeding_countrydata.php
Bir de emzirmeyi sonlandırmam için yapılan mahalle baskılarını ve ben cevap vermesem de o esnada içimden geçenleri anlatayım tek tek:
Emzirmenin belli bir yaştan sonra faydası yok, çünkü artık modern dünyada anne sütünden elde edilen tüm vitamin ve mineraller yiyeceklerden karşılanabiliyor.
E, aynı mantıkla elma da yemeyelim. Zira elmadan elde edilecek tüm vitamin ve mineralleri de başka gıdalardan elde etmek mümkün. Neden elma yiyoruz ki o zaman?
Ayrıca bu ifade anne sütünün bağışıklık koruması yerine, modern dünya ilaçlarının yeterli geldiği fikrini de kapsıyor sanırım. Yani anne sütü vermeme gerek yok, çünkü çocuk hasta olursa antibiyotik kullanabilirim artık modern çağda. Peki, ben çocuğuma antibiyotik kullandırmak istemiyorsam?
Meme emen çocuk az yemek yer.
Bir çocuğun az yemek yemesi ile emiyor olup olmamasının doğrudan ilgisi yoktur. Eğer çocuk iştahsızsa az yer. Az yemek yiyen bir çocuk eğer meme emiyorsa, kendisi için gerekli vitaminlerin çoğunu almaya devam eder. Peki ya çocuğum hastalık, diş çıkarma vs gibi sebeplerle az yiyorsa ve emmiyorsa, kendisi için gerekli vitaminleri nasıl alacak? Yapay vitamin takviyesi mi vereceğim? Yemesi için zorlayacak mıyım?
2 yaşından sonra çocuğun bağışıklık sistemi tamamen gelişmiştir ve artık anne sütüne ihtiyaç yoktur.
Bu görüşü doğrulayan hiçbir araştırma bulamadım ben. Aksini vurgulayan araştırmalar ise var. Çoğu araştırma bağışıklık sisteminin tam olarak ancak 6-8 yaşında, bazıları ise ancak 12 yaşında gelişimini tamamladığını söylüyor. 2 yaşından sonra da meme emmeye devam eden çocuklarda diyabet, obezite, alerji de dahil olmak üzere pek çok hastalığa yakalanma riskinin daha düşük olduğu da ispatlanmıştır. Kaldı ki anne ile birlikte hasta olan çocuğun ilaç kullanmasına gerek kalmayacak şekilde, anne sütünden gerekli antikorları aldığı da bir gerçektir. Ayrıca diyelim ki çocuğun bağışıklık sistemi 2 yaşında gelişimini tamamlamış olsun. Yetişkin insanlar bile bağışıklıklarını kuvvetlendirmek için C vitamini vs gibi takviyeler alırken, çocuğun bağışıklığını kuvvetlendirmek için anne sütü almasının hiç mi yararı olmayacak?
18. aydan sonra çocuk emmeye devam ediyorsa, aslında sorun annededir, anne emzirmeye bağımlı olmuştur. (en çok duyduğum üstü kapalı eleştiri)
Uzun süre emziren anneler bilir ki çocuk kendi kendine emmeyi azaltır ve/veya bırakır. Meme emmek istemeyen bir çocuğu zorla emzirmek ise imkansızdır. (http://en.wikipedia.org/wiki/Breastfeeding)
Hz. Meryem tasviri |
Uzun süre meme emen çocuk anneye bağımlı olur.
Çevremde benimle aynı zamanlarda doğum yapan çok arkadaşım var. Hiç emzirmemeyi tercih edenler olduğu gibi, tavsiye edilen dönemde 12-18 ay arasında bırakanlar da oldu, 24 ay kesintisiz emzirip sonra birden sonlandıranlar da oldu. İstisnasız hepsinin çocuğunda tensel temasla ilgili bir gariplik var. Birisi fallik döneme çok erken girdi, henüz 1,5 yaşında iken dedeye aşırı düşkünlük ve kıskançlık tepkileri veriyordu. Diğeri annesinin geceliğini altına girip cenin pozisyonunda annesinin çıplak tenine yapışarak uyuyor. Bir diğeri annesinin memesini ellemek istiyor, elleri annesinin memesinin arasındayken uyuyor. Bir diğeri daha annesinin memesini ellemek istiyordu, annesi rahatsız olunca kendi meme ucu ile oynamaya başladı. Tırnak yiyenler, battaniye ya da uyku arkadaşı olmadan uyumayı reddeden ve korkanları ise saymıyorum bile, vakayı adiye... Meme emmesi dış etken tarafından sonlandırılan ya da meme emmeyen bebeklerde davranış sorunu olacağını iddia etmiyorum, yanlış anlaşılmak istemem. Burada saydığım çocukların her biri son derece sağlıklı, uyumlu, keyifli çocuklar. Anneleri ile dertleşiyor olmasam asla fark etmezdim bu tepkilerini. Sadece memeyi bırakmayı müteakip tensel temasa ilişkin takıntılar geliştirdiler. Tamamen tesadüf de olabilir, takıntıların emzirmeyi sonlandırma ile ilgisi bulunmaya da bilir... Bu sadece benim kişisel bir gözlemim.
Bence her şey gibi bu da tercih meselesi; benim kızım uyku arkadaşı yerine bana sarılıyor, mememi elleyerek uyumak yerine günde bir defa 2 dakika emiyor. Tırnak yeme, saldırganlık, kıskançlık gibi aşırı tepkileri yok. Bu sene kreşe başladı. Ağlatmadım, alışmasına müsaade ettim. Hiç ağlamadan kendi isteği ile gidiyor yuvaya, bana herhangi bir bağlanma tepkisi vermiyor. Yani sorun yaşamamanız için emzirmeyi kesmeniz öneriliyor uzmanlar tarafından ama aslında emzirmeyi kestiğinizde de sorun yaşayabileceğiniz gibi, önerilmeyen şekilde uzun emzirdiğiniz halde hiçbir sorunla da karşılaşmayabilirsiniz. İnsanoğlu söz konusu olunca 2 kere 2, 4 etmeyebiliyor...
Ayrıca Freud'un bu tezini ileri sürerken uzun süre emzirilen bebeklerden mi, yoksa aşırı emzirilen bebeklerden mi bahsettiğini de tam anlayamadım (http://www.psikoloji.gen.tr/freud/index_dosyalar/oral.htm). Eğer Freud uzun süre emen bebeklerden bahsediyorduysa bile yaşadığı ülke ve dönemi göz önüne alarak, bu konuda yeteri miktarda araştırma yapmış olamayacağını düşünüyorum.
Zaten oral dönem 0-12, bazı kaynaklara göre de 0-18 ay arası sürüyormuş. Dolayısıyla 24 ay emziren bir anne zaten oral dönem riskini almış demektir. O nedenle ben de riski aldım, ileride oral döneme takılırsa fazla yemek yeme, alkolik olma gibi riskleri varmış. Yok eğer oral dönemi başarılı bir şekilde tamamlarsa, aşırı bağımlılık ya da kıskanma duyguları olmadan, diğer insanlara verebilme ve onlardan alabilme özelliklerini içeren kişilik özellikleri olacak. Böyle kişiler kendilerine olduğu gibi diğer insanlara da güvenir ve onlardan destek alabilirlermiş. Ömrüm olursa sonucu bildiririm :)
Emzirme fallik döneme gelmeden tamamlanmalıdır.
Bu konuda Freud'un da bir açıklamasını bulamadım. Neye dayanılarak söylendiğinden tam emin değilim. Ama sorun cinsel gelişiminin olumsuz etkileneceği noktasında ise benim tavrım zaten baştan belli. Ben, günümüz modern cinsel kimlik vurgularına olumsuz yaklaşıyorum. Erkek gibi kızlar ve ağlamayı bilen oğlanlar yetiştirmeye istekliyim. Bu dönemle ilgili bir olumsuzlukla karşılaşırsam ve ömrüm de vefa ederse, bunu da paylaşırım :)
Şaman |
Yazının içerisinde pek çok fotoğraf paylaştım. Özetle söylemek istediğim şu: Yıllardır pek çok kültürde çocuklar uzun, uzun, çok uzun süre emzirilmişler; halihazırda da emziriliyorlar. Dünyanın bugünkü berbat hale sürüklenişi çocuklarını uzun süre emziren kültürler nedeniyle mi olmuş, memeyi cinsellikle bağdaştıran ve emzirmeden uzaklaşan çağdaş (?) toplumlar nedeniyle mi olmuş bir daha düşünelim. Üstelik bu insanların hepsi de uzun süreli meme emme nedeniyle ruhsal bozukluklara mı sahiptiler, sahipler? "Bizim kültürümüz onlarınkinden farklı" diye düşünebilirsiniz. O zaman bir üst nesile sormak lazım. Annesi babası ya da ninesi dedesi 3-5 yaşına kadar emzirilen pek çok kişi bulabilirsiniz çevrenizde. "Bizim kültürümüz" derken, annemizin kültüründen mi yoksa şehirleşen bizlerin kültüründen mi bahsediyoruz?
Bizler hayvanız. Her birimiz memeli birer hayvanız. Kabul etmek istesek de, istemesek de... (Bir akrabamız doğumdan hemen sonra hormon iğneleri vurularak süt üretimini kesmişti. Emzirmek istemediğini söyledi. "Ben inek miyim, neden emzireyim?" demişti, aklımdan hiç çıkmadı o laf.) Memeler, yavrularımızı doyurmaya yarıyor. Her birimizin içgüdüleri var. Eğer bir bebeğin içgüdülerini zorla susturmazsak, her bebek emmeyi sonlandırmak için kendisi için uygun zamanı bilir.
Tibet |
Zanzibar |
Burkina Faso |
Uganda |
Pasifik Adası |
Tibet |
Uganda |
Tibet |
Yeni Gine |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder